Kısayol arama hastalığı

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE [email protected]

Geçtiğimiz iki hafta boyun­ca Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde en fazla tartışılan konu sokak hayvanları ile ilgili getirilen kanun teklifiydi. Ben de bu konuya nasıl baktığımı bu köşeden aktarmıştım. Bugün, konuyla ilgili eksik bıraktığım yerleri tamamlıyorum.

Bu kanun teklifi “kısayolcu­luk” diye tarif edebileceğimiz sorunumuzu bize yeniden ha­tırlattı. İşleyen ve sürdürülebi­lir bir sistem inşa edip bu sis­tem içinde gerekenleri yapmak yerine “günü geldiğinde nasılsa bir çaresini buluruz” deyip hiç­bir şey yapmıyoruz. Her soru­nun kolayca ve kısayoldan zah­metsizce çözülebileceğine dair sarsılmaz bir inancımız var.

Bunun en çarpıcı örneklerin­den birine “yeni ekonomi mo­deli” döneminde şahit olmuş­tuk. Üretim yapısını değiştir­meden, bu dönemin rekabet koşullarını anlamaya çalışma­dan, yapısal reformları haya­ta geçirmeden faiz-kur-ihracat ekseninde çağdışı kalmış bir anlayış Türkiye’nin bütün so­runlarını çözecek bir reçete gi­bi sunuldu. Hepimizin de bu hayale inanması istendi. Çok geçmeden de Cumhuriyet tari­hinin en büyük krizinin eşiğin­den dönüldü. Gelin görün ki bu yanlıştan bir sisteme bağlı ka­larak, aklın, bilimin öngördüğü bir anlayışla dönmedik.

Görevini yapmayanlara ceza verilmedi

Yine üzerinde fazla düşünül­meyen bir kısayol arandı ve Kur Korumalı Mevduat siste­mine geçildi. Sonucu gördük: yüksek enflas­yon ve sadece ge­çen sene 800 mil­yar TL’nin üzerin­de zarar eden bir merkez bankamız var. Yani, dönemin önemli bir bürok­ratının ifadesiyle “ekonomik deney” yapıldı ve sonucu­na hepimiz çok ağır bir şekilde ve hak etmeden katlanıyoruz.

Sokak hayvanları konusun­da da aynı kısayolcu yaklaşımı gördük. Sorun sürdürülebilir bir sistem içinde ele alınmadı, kısırlaştırma yapılmadı, bele­diyeler denetlenmedi, görevini yapmayanlara hiçbir ceza veril­medi. Ortaya hepimizin üzerin­de hemfikir olduğu bir problem çıktı ve bu problemi çabuk ve kısa yoldan çözme hastalığımız nüksetti. Şimdi, yeni geçen ka­nun teklifiyle sokak hayvanla­rını berbat koşullarda olan barı­naklara gönderip dolaylı yoldan öldürmenin bir çözüm olduğu­na inanmamız bekleniyor.

Oysa sormamız gereken soru çok basitti: “Bu konuda toplumu uzlaştıracak bir çö­züm yolu var mı?”. Başka şekil­de soralım: “Sokak hayvanları­nın yaşama hakkına tecavüz et­meden, yani sokak hayvanlarını katletmeden insanlarımızın can güvenliğini koruyabilir mi­yiz?”. Hem TBMM’de hem de diğer mecralarda bu sorunun cevabı neredeyse hiç aranmadı. İki tarafın da marjinallerinin bu işi nasıl çözümsüzlüğe sü­rüklediğini hep beraber gördük.

Konuyla ilgili en yetkin mes­lek grubu olan veteriner hekim­lerin çatı kuruluşundan hiç­bir görüş alınmadı. Oysa görüş alınsaydı üzerinde herkesin uz­laşacağı ve bilimle örtüşen bir çözüm bulunabilirdi.

Sahiplendirme ve kısırlaştırma kampanyası Ne diyor Türk Veteriner Hekimleri Birliği? Kısaca özetleyeyim:

En etkin yol kısırlaştırma­dır. 4 milyon sokak köpeği ol­duğunu varsayalım. Bu can­lıların yaklaşık yarısı dişi. Bu dişilerden 700 bin tanesi ha­li hazırda kısırlaştırılmış du­rumda. Bizim ilk yapmamız gereken 1 milyon civarında di­şi köpeği kısırlaştırmak. Bu et­kin bir seferberlik kampanya­sıyla ulaşılabilir bir hedef.

Köpekleri bu şartlarda ba­rınaklara koymak öldürmek­le eş değer… Mevcut yasa ba­rınakların 2028’e kadar reha­bilite edilmesini öngörürken köpeklerin hemen toplanma­sını emrediyor. Bu da yüzbin­lerce köpeğin ölüme terkedil­mesi anlamını taşıyor.

Sahiplendirme mutlaka kısırlaştırma kampanyası­na eşlik etmeli. Burada da bir problem var. Barınaklardan sahiplenme çok sınırlı. Hay­vanseverler genelde ya sokak­tan ya da yakındaki bir polik­linikten hayvan sahipleniyor. Yani güçsüz bir sokak hayvanı­nı barınağa bırakmak onun za­ten az olan hayatta kalma şan­sını neredeyse bitiriyor.

Köpeklerin toplanmasıy­la ilgili bilimsel bulgular da önemli. En kolay toplanan kö­pekler sokakta yıllardır insan­larla beraber yaşayan ve uysal köpekler. Bu köpekler toplan­maya başlayınca onların ye­ri boş kalmıyor. Daha saldır­gan ve daha üretken canlılar bu boşluğu dolduruyor. Do­layısıyla da sokak hayvanları probleminin geçici olarak çö­züldüğü düşünülse de problem ilerleyen dönemlerde daha da büyüyerek karşımıza geliyor.

Yapılması gereken veteri­nerlik fakültelerinin, yerel yönetimlerin, ilgili bakanlık­ların, özel polikliniklerin ve sivil toplum kuruluşlarının or­taklaşa hareket ettiği bir sa­hiplendirme ve kısırlaştırma kampanyası başlatmak. Bu başlatılmadan Mecliste kabul edilen kanun teklifini hayata geçirmek yüzbinlerce canlının ölmesi anlamına gelir.

Gönüllülerden de destek alınmalı

Eş zamanlı olarak da köpek üretimini durdurup hayvan­ların barınaklarının da reha­bilitasyonunu sağlamamız gerekiyor. Barınaklar (ben genelde yaşam alanları de­meyi tercih ediyorum) yerel yönetimlerin ev sahipliğin­de ve içinde sivil toplum ku­ruluşlarının, valiliğin, vete­riner hekimlerin, halk sağlığı uzmanlarının bulunduğu bir “hayvan hakları yönetim ku­rulu” tarafından yönetilme­li. Barınakların 7/24 kamera­larla izlenmesi, ücretsiz ring seferleriyle hayvanseverlerin kolayca erişimine açılması da önemli. Toplanması gereken köpeklerin toplanma aşama­sında mutlaka sokak hayvan­larına nasıl davranması ge­rektiğini bilen gönüllülerden de destek alınmalı.

Tabii en önemlisi de kurum­ların kendilerine verilen so­rumlulukları yerine getirip getirmediği denetlenmeli ve yaptırımlar taviz vermeden uygulanmalı.

Eğer yukarıda yazdığım çö­züm önerilerini entegre bir şekilde hayata geçirebilirsek çok değil üç sene içinde sokak hayvanlarının bir problem ol­maktan çıktığını görebiliriz.

Özetlemek gerekirse, çö­züm var ve bu çözüm insan­ların güvenliği ile sokak hay­vanlarının yaşam hakları ara­sında bir tercih yapmayı da gerektirmiyor.

Popülasyonu giderek artan sokak hayvanları bir dizi ih­malin, tembelliğin, yönetim eksikliğinin ortaya çıkardı­ğı bir sonuçtur. Ortaya çıkan durumu da mucizevi bir kısa­yolla çözmeye çalışmanın geç­mişte olduğu gibi bugün de bir sonuç vermeyeceği çok açık.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sahi biz ne yaşıyoruz? 18 Eylül 2024