Kirlilik sadece havada değil
Dünya, bir yanda ekonomik krizlerle boğuşurken diğer yanda iklim değişikliğiyle mücadele ediyor. Ancak bu mücadelenin önündeki en büyük engellerden biri, belki de en az konuşulanı: yolsuzluk.
2024 Yolsuzluk Algı Endeksi, ülkelerin kamu sektöründeki yolsuzluk algısına göre 0 ile 100 arasında puanlandırıldığı ve 180 ülkenin sıralandığı bir gösterge. Yüksek puan alan ülkeler temiz yönetimle öne çıkarken, düşük puan alan ülkeler ise yolsuzluk sarmalında sıkışıp kalıyor. Ancak yolsuzluk sadece ekonomik bir sorun değil. Aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadeleyi sekteye uğratan bir tehdit.
Yeşil fonlar, kara deliklere mi gidiyor?
Hükümetler ve özel sektör, küresel ısınmayı durdurmaya yönelik politikalar geliştirirken, bu politikaların ne kadar etkili olacağı, yönetimlerin şeffaflığı ve hesap verebilirliği ile doğrudan bağlantılı. Fakat ne yazık ki, birçok ülkede çevre politikaları rüşvet ve kayırmacılık nedeniyle ya uygulanmıyor ya da kâğıt üzerinde kalıyor. İklim değişikliğiyle mücadele için her yıl milyarlarca dolar fon ayrılıyor.
Ancak bu paraların gerçekten sürdürülebilir projelere mi yoksa belli grupların ceplerine mi aktarıldığı büyük bir soru işareti. Gelişmekte olan ülkelerde iklim fonlarının şeffaf olmayan yollarla zimmete geçirilmesi, doğa için ayrılan kaynakların heba edilmesine neden oluyor. Ormansızlaşmayla mücadele için ayrılan bütçeler, yasadışı madencilik projelerine göz yummak için kullanılıyor. Çevresel yatırımların şeffaflığı sağlanmadıkça, iklim değişikliğiyle mücadelede gerçek bir başarıdan söz etmek mümkün değil.
Yolsuzluk, çevre katliamına yol açıyor
Dünyanın dört bir yanında çevre koruma yasaları çıkarılıyor, karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik anlaşmalar imzalanıyor. Peki bunlar gerçekten uygulanıyor mu? Yolsuzluğun yaygın olduğu ülkelerde çevre politikaları sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Rüşvetle göz yumulan kaçak ormansızlaştırma, ruhsatsız sanayi tesisleri ve yasa dışı atık dökümü, ekosistemlerin tahribatına hız kazandırıyor.
Örneğin, birçok ülkede büyük şirketler, çevreye zarar veren projelerini sürdürebilmek için devlet yetkililerine rüşvet vererek yasaları deliyor. Sonuç? Azalan ormanlar, kirlenen nehirler ve giderek artan hava kirliliği. Kısacası, eğer bir ülkede yolsuzluk yaygınsa, o ülkenin çevresel felaketlere sürüklenmesi kaçınılmaz oluyor.
Otokrasilerde yolsuzluk ve çevresel çöküş
2024 Yolsuzluk Algı Endeksi, otoriter rejimlerin olduğu ülkelerde yolsuzluk algısının giderek kötüleştiğini gösteriyor. Rusya, Belarus, Tacikistan ve Türkmenistan gibi ülkelerde yolsuzluk oranları arttıkça çevresel politikaların da zayıfladığı gözlemleniyor. Çünkü baskıcı yönetimler, çoğu zaman denetlenmeden hareket edebiliyor ve bu da çevresel suçların artmasına yol açıyor. Öte yandan, Danimarka, Finlandiya ve Singapur gibi düşük yolsuzluk algısına sahip ülkeler, çevre dostu politikalarıyla da dikkat çekiyor. Bu ülkelerde sadece ekonomik büyüme değil, sürdürülebilir kalkınma da ön planda tutuluyor.
Gelecek için ne yapılmalı?
Yolsuzluk ve iklim değişikliği arasındaki bu güçlü bağ, sürdürülebilir bir geleceğin ancak temiz yönetimle mümkün olacağını gösteriyor. Peki, bu döngüyü kırmak için ne yapmalı? Şeffaflık artırılmalı, iklim fonları ve çevre politikalarının uygulanması sıkı denetlenmeli. Kamu harcamalarının şeffaf olması sağlanmalı. Bağımsız denetim mekanizmaları güçlendirilmeli. Yolsuzlukla mücadelede bağımsız yargı ve medya, kilit rol oynuyor. Bu alanlarda baskının azaltılması gerekiyor. Çevresel yatırımlara öncelik verilmeli. Yeşil enerji, sürdürülebilir tarım ve doğa koruma projeleri, sadece ekonomik değil, etik bir zorunluluk olarak görülmeli. Sivil toplumun gücü artırılmalı. Halk, kendi geleceği adına şeffaflık talebinin peşine düşmeli. Çünkü gelecek için bir şey yapılacaksa işe şeffaflıkla başlanmalı.