Kırılma meselesi
Birkaç yazıdır ekonomide oluşan havayı ve olası sonuçlarını tartışıyorum. Bu gün itibariyle aktörlerin dikkatinin mali piyasalara kilitlenmiş olduğu gözleniyor. Döviz kurunda olası hareketler ve Merkez Bankasının vereceği faiz kararı neredeyse yaşamsal önem kazanmış gibi görünüyor.
Genelde meselenin gelip takıldığı tek bir nokta var. Döviz kurundaki hızlı yükselme ve TCMB’nin hareketsiz kalmasının sonuçta Türkiye ekonomisinde ciddi bir kırılma yaratacağı, bir kez daha büyük bir iktisadi krize sürükleneceğimiz düşünülüyor. Bu sesler şimdilik çok yükselmiyor ama bana sorulan sorulardan bu beklentinin yaygın olduğunu anlıyorum.
Ekonomide kırılma ve kriz beklentisini çok gerçekçi bulmuyorum. Bu düşüncemi desteklemek üzere üç noktanın altını çiziyorum. Krizler döneminde tam bir para ikamesi cenneti olan Türkiye’de bu gün para ikamesinin boyu çok kısalmış durumda. Türk lirası daha revaçta yani. Bu bir. Döviz cinsinden borçlanmada ağırlık merkezi kamu sektörü ve bankalardan reel alanda iş yapan özel sektör firmalarına kaymış vaziyette. Bu iki. 2001 krizinden bu yana kur rejimi değiştirildi ve döviz kurunun belirlenmesi bütünüyle serbest piyasa işleyişine bırakıldı. Bu da üç.
Para ikamesi yerli para (TL) yerine yabancı para (daha çok dolar) kullanma tercihini ifade ediyor. Para ikamesini kışkırtan temel etken enflasyon. Yüksek enflasyon ulusal paradan kaçmayı, yabancı para tercih etmeyi kışkırtıyor. Para ikamesinin yaygın olduğu koşullarda döviz talebi daha yoğun oluyor. Enflasyonun yavaşladığı durumda para ikamesi geriliyor. Yerlilerin işlem nedeniyle döviz talebi geriliyor.Biz uzun süren yüksek enflasyon döneminden sonra enflasyonu tek haneli sayılara indirdik. Para ikamesi azaldı. Kur üzerindeki baskı hafifledi.
Döviz kurları sakinken para ikamesi sadece enflasyondan korunmayı amaçlayan bir döviz talebi yaratıyor. Beklentiler bozulmaya başlayınca kurda yükselme beklentisiyle “kur spekülasyonu” bazlı bir döviz talebi de ekleniyor buna. Kur rejiminin kırılmayı engelleyici etkisi de burada devreye giriyor. Döviz kurunu para otoritesinin belirlediği kur rejiminde bu spekülasyonun sonucunu almak için resmi olarak devalüasyon yapılması gerekiyor. Serbest kur rejiminde bu süreç günlük, hatta anlık olarak çalışıyor. Kur kazançlarını realize etmek için daha çabuk davranmak gerekiyor. Dövizden tekrar ulusal paraya dönme sürecinde kur düşüyor. Düşen kur daha çabuk kar realizasyonu yapmayı kışkırtıyor. Satışlar yoğunlaşınca kur spekülasyonu zarar yazmaya başlıyor. Yükselen kur bir yerden dönüyor. Yani döviz kuru kırılma yaratacak boyuta kadar yükselme imkanını zor buluyor.
Türkiye’de dışarıdan borçlanan aktörler değişmiş durumda. Borçlanan aktörlerin kimliğinin değişmiş olmasının döviz bazlı sıkıntıların genel bir kırılmayla sonuçlanmasını engelleyen en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Eskiden dışarıdan en yoğun borçlanan aktör devlet iken şimdi bu tür borçlanma minimuma geriledi. Buna karşılık özel reel sektör birimlerinin dışarıdan dövizle borçlanması hızla yükseldi. Kırılma ve kriz etkisi açısından bu iki durum farklılık gösteriyor. Devletin dış borcunun yüksek olduğu durumda bu tek ve büyük bir kurumsal yapının yüksek oranlı borçlanması anlamına geliyor.Yükselen döviz kuru tek birimde toplanmış döviz borçlarının ulusal para cinsinden karşılığının büyütüyor. Kamu gelirlerinin bunu karşılayamayacağı anlaşılınca sıkıntı çıkıyor, kırılma ve kriz oluyor.
Bu gün özel kurumsal yapılar borçlanıyor. Özel firmaların döviz borçlanmasında durum farklı. Çok sayıda aktöre dağılmış bir borç büyüklüğü söz konusu. Toplam borç büyüklüğüne bakınca yüksek bir borçlanma algısı doğsa da tek tek değerlendirilince hiç birinin borcu öyle ekonomiyi kıracak büyüklükte değil. Hepsinin, bir arada, Hazine misali, tek seferde kırılma olasılığı da yok denecek kadar düşük. Tekil olarak bazı özel firmalar döviz kurunun yükselmesi karşısında zora düşebilir, iflas edebilirler. Ama bu gelişme yine de kısa boylu kalır, kırılma yaratmaz ve bundan bir iktisadi kriz doğmaz diye düşünüyorum.