Kırılganlığı besleyen yaklaşımlar çözüm olamaz!
Türkiye ekonomisi, uzunca bir süredir aşırı kırılgan olarak anılıyor. Siyasi İrade ve mali sektör, üzerimize yapışan bu olumsuz algıdan kurtulmanın yolunu bulamıyor veya aramıyor; buna bağlı olarak beklentilerin giderek olumsuzlaşması önlenemiyor. Cari açık ve dış finansman ihtiyacı yanı sıra taşınan toplam kur riskinin yüksekliği, kırılganlık yaftasının altyapısını oluşturuyor. Bu şekilde anılan ekonomiler, küresel koşulların olumsuzlaştığı ve riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olduğu koşullarda, kendi ayakları üzerinde durmayı beceremiyor ve telafisi zor yıkımlar yaşayabiliyor.
Mayıs 2006'da AB'nin yüksek faizi, en çok Türkiye'yi vurdu
2003 yılı sonrasında kırılgan olarak dikkat çektiğimiz ilk dönem 2006 senesi Mayıs ayında yaşanmış! ABD para otoritesinin dolar faizlerini yüzde 5,25 seviyesine yükseltmesi ile birlikte küresel piyasalar sarsılmış, Türkiye en olumsuz etkilenen ekonomi olmuş! Türk Lirası çok sert biçimde değer kaybetmiş, faizler yükselmiş, menkul ve gayrı menkul şeklindeki varlık değerleri hızla değer kaybederek bilançoları yıpratmış, geleceğe yönelik beklentiler seri bir şekilde olumsuzlaşmış. ABD para otoritesinin dolar faizlerindeki yükselişe son vermesi ile birlikte panik durulmuş; finansal piyasalarımız kayıplarını kısmen geri almış ve beklentiler bir sonraki sarsıntıya kadar bir miktar toparlamış.
2008 küresel krizinde kırılganlık hortladı
Kırılganlık konusu, 2008 yılındaki küresel krizde yeniden hortlamış; Türkiye, gelişmelerden en olumsuz etkilenen ekonomiler arasındaki yerini almış. 2011yılındaki Arap Baharı olarak anılan gelişmeler sonrasında, gelişen ekonomilerin küresel ekonominin lokomotifi olamayacağı algısı güçlenmiş; devamında söz konusu ülkelere para akışının yavaşlaması ile birlikte bizim de içinde bulunduğumuz kırılgan beşli kavramı belirginleşmiş. Mali kural getirerek beklentilerin olumsuzlaşmasını önleme veya büyüme oranını aşağı çekerek cari açığı makul seviyelere geriletme girişimleri durumu düzeltememiş.
2013 yılı Mayıs ayında, ABD para otoritesinin normalleşme takvimini açıklaması ile birlikte, kırılgan olarak nam salmış ekonomiler için alarm zilleri çalmaya başlamış, riskten kaçınma dalgaları kronikleşirken net sermaye girişleri durma noktasına gelmiş. Bu dönemi takip eden süre boyunca Türk Lirası düzensiz bir şekilde değer kaybetmiş, faizler dalgalı bir şekilde yükselmiş, beklentiler istikrarsız bir şekilde bozulmuş. Belirsizlik ve kırılganlık algıları, yeni rekorlara doğru yelken açmış ve direnmeye çalışanların çabaları sonucu değiştirememiş.
Dış finansman ihtiyacı 200 milyar $'ın altına inmiyor
Yıllık cari açık 40-50 milyar dolar seviyesinin altına indirilemiyor! Senelik dış finansman ihtiyacı 200 milyar dolar düzeyinin altına geriletilemiyor! Yerleşikler ile yabancıların taşıdığı toplam kur riski, Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oran olarak yüzde 50’nin altına kalıcı olarak çekilemiyor! Brüt döviz rezervlerinin dalgalı bir şekilde gerileyerek erimesi engellenemiyor! Bu olumsuzluklar nedeniyle kırılgan yaftasından kurtulmak mümkün olmuyor ve makroekonomik görünüme ilişkin beklentilerdeki olumsuzlaşma terse çevrilemiyor.
Geçmişte kırılganlığın ortaya çımasına ve büyümesine itiraz edenleri felaket tellalı diyerek aforoz edenler, şimdi aynı yanlışı besleyen sözde çözümleri pazarlamaya ve bunlar lehine lobi yapmaya çalışıyorlar! Küreselci denilen kesimleri üzmeyecek ve sermaye girişini teşvik edecek uygulamaları tavsiye ediyorlar; kırılganlığın bu yaklaşım nedeniyle ortaya çıktığının ve karabasana dönüştüğünün hatırlanmayacağını umuyorlar! Hesapsız risk alma döneminin geri dönmemek üzere sonlandığını, aldatmaya çalıştıklarından gizlemeye çabalıyorlar!
Önce enflasyon ve yapısal reform diyerek piyasa dostu çözüm varmış gibi göstermeye çalışıyorlar; bu uygulama başarılı olamaz ise muhtemelen IMF ile anlaşmayı önerecekler. Sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan politika setlerinin ağırlaştırdığı sorunlar nedeniyle, bu tavsiyelerin başarı şansının yok denecek kadar az olduğunu biliyorlar; fakat biraz olsun zaman kazanmak adına tavsiye ediyorlar! Daha sonrasını tartışmaktan ısrarla kaçınıyorlar! Kendi çıkarlarını bir süre daha koruyabilmek umudunu küresel koşulların düzelmesine bağlayarak kırılganlık giyotinini hep etkin tutmaya çalışıyorlar!
İçine düştüğümüz açmazdan çıkış, bizi bu açmaza düşürenlerin aklı ile mümkün olamaz!