Kırılgan ülkeler için 2014 zor geçecek
2014 yılı, küresel likiditenin bol ve ucuz olduğu dönemde gününü gün eden ve gerekli yapısal reformları savsaklayan Yükselen Pazar ülkelerinin zorluklarla karşılaşacağı bir yıl olacak.
Her yıl Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısının yapıldığı günlerde Davos’un gündemini yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanır ve toplantının havasını etkiler. ‘Yükselen Pazar’(YP) ülkeleriyle ilgili sorunların bu yılki toplantıda öne çıkan bir konu başlığı haline geleceğini geçen hafta Davos’tan yazdığım yazılarda belirtmiştim. Yıllık toplantı sürerken, Arjantin pesosunun yere çakılmasıyla başlayıp Türkiye ve Brezilya’yı da içeren bir dizi ülkede yaşanan kur şoklarıyla manşetlere taşınan gelişmeler , “bu ülkeler nereye gidiyor?” sorusunu öne çıkardı.
YP ülkeleriyle ilgili tartışmaları yetişebildiğim ölçüde izledim Davos’ta. Duyduklarımdan çıkardığım temel sonucu yazının başlığı özetliyor: 2014 yılı, küresel likiditenin bol ve ucuz olduğu dönemde gününü gün eden ve gerekli yapısal reformları savsaklayan YP ülkelerinin zorluklarla karşılaşacağı bir yıl olacak. ABD Merkez Bankası’nın aylık tahvil alımlarını sınırlama niyetini telaffuz etmesiyle başlayan süreçten en olumsuz etkilenen YP ülkelerinin çeşitli kriterlere göre en kırılgan görünen ülkeler olması da bunu gösteriyor.
Türbülans kalıcı mı?
Davos’ta, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da katıldığı bir oturumda, YP ülkelerinin geleceği tartışıldı ve şu soruya cevap arandı: Söz konusu ülkelerde şu anda yaşanmakta olan gelişmeler bu ülkelerin 2002’den sonra yaşadığı parlak dönemin sonuna gelindiğini mi gösteriyor? Yoksa dünyadaki gelişmelerin gündeme getirdiği geçici bir sarsıntı mı yaşanıyor bu ülkelerde?
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, geçen yılın mayıs ayında, ABD Merkez Bankası’nın aylık tahvil alımlarını sınırlama niyetini belli etmesinin, küresel likidite bolluğunun azalmaya başlayacağı sinyalini verdiğini ve özellikle yapısal reformları sürdürme konusunda yetersiz kalan ve dış açığı büyük olan YP ülkelerinin bundan olumsuz etkilendiğini belirtti.
Roubini’ye göre “orta gelir tuzağı”na yakalandıkları aşamada, gerekli yapısal reformları yapmadan türbülansa yakalanan YP ülkelerinin işi biraz daha zor olabilirdi önümüzdeki dönemde. 2000’li yıllarda önemli aşama kaydeden ama yapısal reformları sürdürmekte yetersiz kalan ve geçen yıl yaygın protestolara sahne olan Brezilya ve Türkiye bu bağlamda akla gelebilecek ülkelerdi.
Ali Babacan ise Türkiye’de şu anda yaşanmakta olan kur şokunun geçici bir olgu olduğunu ve Türkiye’nin geçen 10 yılda kaydettiği ilerlemeyi kesintiye uğratmayacağını ileri sürdü. Babacan, Türkiye’de seçmen desteği yüzde 48 dolayında olan bir hükümetin iktidarda bulunduğunu ve dıştan kaynaklanan kur şokunu yönetmek için gerekli adımların atıldığını, kaygı duyulacak bir durum olmadığını belirtti. Ali Babacan’ın Türkiye’nin AB çapasının ek bir güvence sağladığını belirtmesi de ilginçti.
İyi yöneten kazançlı çıkabilir
Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısının son gününde, dünya ekonomisinin görünümü tartışılırken dile getirilen görüşler de 2014 yılının farklı gelişmelere yol açabileceğini düşündürdü. ABD’nin ve dünyanın en büyük fon yönetimi kuruluşu olan Black Rock’un Başkanı olan Laurence Fink, herkesin ayıbını örten küresel likidite bolluğu döneminin 2014’de sona ermeye başlayacağını ve bunun etkilerinin gündeme geleceğini söyledi. Fink’e göre likidite bolluğundan çok yararlanan borsalarda ve genel olarak finans piyasalarındaki volatilitenin 2014’de artması beklenebilirdi. Bu ortamda akılcı ekonomi politikalari izleyen ve gerekli önlemleri alan ülkeler kazançlı çıkabilir, bunu yapamayanlar ise ciddi sorunlar yaşayabilirdi.
IMF Başkanı Christine Lagarde da küresel likidite bolluğunun azalmaya başlamasının bütün YP ülkelerini olumsuz etkilemeyeceğini ve yapısal reformları gerçekleştirmenin önemini vurguladı. Lagarde’a göre ev ödevini iyi yapan YP ülkeleri kazançlı çıkabilir, çeşitli nedenlerle yapamayanlar ise yeni sorunlarla karşılaşabilirdi.
Çin’in özel durumu
Çin hala YP ülkelerinden biri sayılıyor ama aslında bugün erişmiş olduğu ekonomik büyüklük ve küresel etkiyle çok farklı konumda bir ülke. Geçen hafta, Çin ekonomisinden yavaşlama sinyallerinin gelmesi Türkiye ve bazı diğer YP ülkelerinde yeni bir kur şoku yaşanmasına yol açtı. 2014 yılında da Çin ekonomisinde yaşanacak gelişmelerin dünya ekonomisini ve diğer YP ülkelerini etkileyecek sonuçları olabilir. Bu nedenle YP ülkelerinin, kendi performanslarının yanı sıra ABD’nin, Avrupa’nın ve Çin’in performansını yakından izlemeleri gerekiyor.
Babacan: Türkiye’de yeniden fiyatlandırma süreci yaşanıyor
İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) kapsamında katıldığı oturumda moderatörün sorularını yanıtlayan Babacan, bir soru üzerine Türkiye’de yeniden fiyatlandırma olarak adlandırılan bir süreç yaşandığını söyledi. Bu durumun sadece Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) attığı adımdan kaynaklanmadığını dile getiren Babacan, siyasi nedenlerin de piyasadaki volatiliteyi (değişkenlik) tetiklediğini ifade etti.
Sermaye akışına bakıldığında sermayenin dışarı çıkmadığını belirten Babacan, tahvil piyasalarında işlemlerin sürdüğünü kaydetti. Türkiye’ye yatırım yapanların bu yatırımlarını muhafaza ettiğini anlatan Babacan, “Bu da bence diğer vakalarla kıyaslandığında çok önemli bir fark” diye konuştu. 2014 için en büyük riskin ne olabileceğine ilişkin bir soru üzerine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Fed’in tahvil alımı ile ilgili kararını açıkladıktan sonra gelişmekte olan ülkelerin Asya krizine benzer bir krizden geçeceğine dair beklentiler olduğunu söyledi. Gelişmekte olan ülkelerin 1990’lardaki Asya krizi dönemine kıyasla çok daha güçlü bir bankacılık sistemine sahip bulunduğunu anlatan Babacan, söz konusu ülkelerin o döneme kıyasla daha az kamu borcu olduğunu ve rezervlerini daha yüksek seviyelerde seyrettiğini ve daha gelişmiş makro yönetim politikaları bulunduğunu dile getirdi.
‘Türkiye, Avupa’dakinden daha çok istihdam yarattı’
Türkiye’nin Avrupa’da kaydedilen istihdamdan daha fazla istihdam yarattığına işaret eden Babacan, “Bu önümüzdeki yıllarda da devam edecek bir şey” değerlendirmesinde bulundu. 2014 yılında seçimler yaşanacağını hatırlatarak, siyasi olarak birtakım şeyler beklenebileceğini ifade eden Babacan, “Hükümetin faiz oranları karşısındaki dengesini ve kamu borcunu göz önünde bulundurduğunuzda net kamu borcu sadece lira cinsinden. Faiz hareketlerine karşı bankaların bilançoları da dengeli” ifadesini kullandı. Tüketici kredilerinin de sadece Türk Lirası üzerinden kullandırıldığını anımsatan Babacan, bütün bu unsurlar göz önüne alındığında piyasadaki volatiliteye karşı korunaklı bir ortam olduğunu söyledi. Şirketlerin bir miktar döviz borcu bulunduğunu kaydeden Babacan, buna karşın 2006 ve 2009 yıllarındaki deneyimlerin ardından şirketlerin de riskleri nasıl yönetebileceklerini öğrendiklerine dikkati çekti. Bu yıl için Türkiye ekonomisinin yüzde 4 büyümesini ve cari açığın biraz daha aşağı inmesini beklediklerini anımsatan Babacan, geçen yıl bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 1.1’i düzeyinde gerçekleştiğini dile getirdi. Türkiye’de güçlü bir kamu finansmanı ve bankacılık sistemi olduğunu anlatan Babacan, cari açık problemine karşın yapısal reformların sürdüğünü ve kısa vadede önlemler aldıklarını ifade etti. TL’nin üzerindeki baskıya ilişkin bir soruya Babacan, “Dolar ve euro satın alan tarafa baktığımızda bunlar Türk şirketler. Bu şirketlerin dış borcu var. Yerel siyasi olaylar sebebiyle, beklemektense şu anda dolar ya da euro almanın daha iyi olacağını düşünüyorlar. Dolayısıyla baskı da o taraftan geliyor” yanıtını verdi.