Kimlerin daha tutarlı olduğu zamanla anlaşılacak!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Orta Vadeli Plan ve 2016 yılının Bütçe Hedefleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın hareket yeteneğini sınırlıyor. Olumsuzlaşma eğilimini durdurmak veya yavaşlatmak için, döviz rezervlerinin kullanımı zorunlu olarak gündeme geliyor. Para otoritesinin bilançosundaki aktif kalitesinin bozulması, bu durumun ekonomiye ve piyasalara etkisi gibi konular yeterince dikkate alınmıyor. Bu durum çok zorlu bir döneme girdiğimiz anlamı taşıyor ve kullanılabilir yabancı para stoklarının yeterlilik düzeyini sorgulamak gerekiyor. 

Dalgalı bir şekilde güçlenen riskten kaçınma eğilimi nedeniyle döviz arzının azalması, oldukça sıkıntılı bir durum yaratıyor. Kurlar ve faizlerin yükselmesi, makroekonomik beklentilerin hızlanan bir şekilde olumsuzlaşması kaçınılmaz hale geliyor. Oluşan kısır döngü kendi kendini besleyerek gelişmelerin kontrolden çıkmasına sebep oluyor. 

Döviz rezervlerinin devreye sokularak arz yetersizliğinin giderilmesi durumu farklılaştırıyor. Kısa vadede kur artışı sınırlanıyor, faizler üzerindeki yükseliş baskısı azalıyor ve beklentilerdeki olumsuzlaşma eğilimi yavaşlıyor. Bu tür durumlarda para otoritesinin doğrudan döviz satması yerine, elindeki yabancı para stoklarını mali sektöre kullandırmaya başlaması daha etkili olabiliyor! Bu tercihin sürdürülebilir olmadığını ise peşinen kabullenmek gerekiyor. Küresel kriz sonrasındaki 2008 yılı Eylül ayı ile 2009 Nisanı arasındaki dönemde de benzer bir yaklaşım benimsenmiş, 13 milyar doları aşan bir kaynak bankaların kullanımına sunulmuştu. 

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız koşullarda evdeki hesabın çarşıya uyması bir dizi koşula bağımlı oluyor. Öncelikle kullanılabilir döviz stoklarının fazlası ile yeterli, mali sektörün ise daha önceki büyüme stratejisini pek değiştirmeden ek riskler almaya istekli olması gerekiyor. Ayrıca risk taşıyan yerlilerin sakin kalması ve yabancıları tedirginliğini panik eğilimleri zorlayacak şekilde arttırmaması önem kazanıyor. Hangi nedenle olur ise olsun, bunlardan birinin eksikliği veya yetersizliği gelişmelerin kontrolden çıkmasının sebebi olabiliyor. 

Kullanılabilir döviz rezervlerine orantılı olarak makul bir sürede yabancı kaynak arzı yeniden artmaya başladığında, eski normale dönülmesi gündeme geliyor. Böyle olmak yerine koşulların olumsuzlaşmaya devam etmesi durumunda, gelişmelerin kontrolden çıkması kaçınılmaz oluyor. Rezervler azaldıkça gerginlik artıyor ve güvensizlik büyüyor; herkes can derdine düşüyor, beklentiler hızlanan bir şekilde bozuluyor. Kurlar, faizler ve risk primleri uçuşa geçiyor. Para otoritesi daha fazla yıpranmamak adına bu yaklaşımdan vazgeçmek ve gerçekleri kabullenen daha radikal tasarımları devreye sokmak zorunda kalıyor. 

Bu çerçevede Türkiye Ekonomisinin neden kırılgan olarak tanımlandığını anlamak zor olmuyor. Zira kullanılabilir döviz rezervlerimizin yeterli olmadığı kanısı genel kabul görüyor. Ayrıca yabancıların gelişen ekonomilerdeki risklerini azaltmaya kararlı olduğu algısı sıkıntı yaratıyor ve herkesin benzer eğilime yönelme olasılığını güçlendiriyor; bulunduğumuz coğrafyaya ilişkin jeopolitik belirsizlikler bu tercihi pekiştiren bir rol oynuyor. Gerekli ve yeterli koşulların yokluğuna rağmen bu yola girilmiş olması, olumlu düşünmeyi zora sokuyor. 

Ocak ayı genelinde yaşadıklarımız, benimsenen tercihin tutarlı olmadığını düşündürüyor. Fakat gerçekçi olmak, etkili ve yetkili kesimlerin işine gelmediği için aşırılık sınırları zorlanıyor. Diğer gelişen ekonomiler sert bir şekilde sarsılırken, Türkiye’yi olumlu ayrışıyormuş gibi göstermeye yoğunlaşmanın maliyeti artıyor. Benimsenen tercihin, yabancılar tarafından en uygun maliyetler ile son çıkış fırsatı gibi algılanması önlenemiyor! 

Riskten kaçınanlar, geleceği kurtarmak adına bugünden vazgeçiyor; tersini yapanlar ise günü kurtarmak adına geleceği satmakta olduğunu anlamak istemiyor! Kimlerin daha haklı ve tutarlı olduğunu zaman gösterecek!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar