Kimi dinleyelim?
Ekonomi nereye gidiyor?
Hepimizin aklındaki soru bu...
Ama doğrusu verilen yanıtlar kafa karıştırıcı...
Nourel Roubini...
İstanbul doğumlu bu ünlü ekonomist, tüm dünyada 'kriz kahini' olarak tanınıyor...
Dün yine konuştu:
"2012 Türkiye için zor geçecek" dedi...
Roubini, geçen eylülde Türkiye'ye gelmişti...
Aşırı ısınan Türkiye ekonomisinin hızla yavaşlamaya başladığını söylemişti...
***
Roubini 'hızla yavaşlıyorsunuz' demiflti ya...
Sanki ona inat, Türkiye ekonomisi o
döneme ilişkin 'sürpriz' yaptı...
Üçüncü çeyrekte yüzde 8.2 büyüdü...
Sonra sanayi üretimi açıklandı...
Biliyorsunuz, iki ay geriden açıklanıyor...
9 Aralık'ta açıklanan verilere göre, sanayi üretimi ekim ayında yüzde 7.3 arttı...
Henüz açıklanmadı ama izleyebildiğim, elektrik tüketimi artışı kasım ayında da sürüyor...
***
Para dergisinde Faruk Türkoğlu, haklı bir eleştiride bulunmuş...
"Prof. Roubini" diyor, "Bu yorumu yapmadan önce uçakta yalnızca
HSBC'nin hazırladığı PMI (Product Managers Index) göstergesine bakmıştı...
Ünlü ekonomistin kapsamlı bir inceleme yerine yalnız sanayi kuruluşlarının bir bölümünün toplu izin yaptıkları ağustos
ayı verilerini esas alması yanılgının başlıca nedeni olmuştu..."
***
Sadece Prof. Roubini değil...
Pek çok uluslararası kurumun uzmanlarının Türkiye ekonomisi için 2012 tahminleri benzerlik gösteriyor...
Goldman Sachs, Türkiye'nin 2012'de sadece yüzde 0.5 büyüyeceğini tahmin etti...
IMF yüzde 2.2 dedi...
OECD yüzde 3...
En çok söyleyen The Economist, beklentisini yüzde 3.5 olarak açıkladı...
***
Hatırlayacaksınız...
Bu köşede sizlere Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Çorum'da son günlerde kısa aralıklarla
gerçekleştirdiğimiz toplantılardan gözlemlerimi aktarmıştım...
Bu kentlerdeki iş dünyasının temsilcileri uluslararası uzmanlar kadar karamsar değil...
Geçen hafta da Malatya'daydık...
Ahmet Çalık, Erman Ilıcak ve Vahap Küçük'ün konuşmacı olarak yer aldığı İş'le Buluşmalar
toplantımıza 800'den fazla iş insanı katıldı...
Doğrusu, 2012'ye ilişkin 'tedbir' ve 'temkin' çağrıları eksik değildi...
Ancak, Malatya'da da soluduğumuz hava pozitifti...
***
Ben ekonomist değilim...
Uzmanlık gerektiren tahminlerde bulunmam...
İşim değil...
Onun yerine gözlemlerimi aktarmayı tercih ederim...
Ancak, görünen köy kılavuz istemez...
Hem gözlemlerime hem de bu yıla ilişkin açıklanan verilere bakarak, 2011'de
ekonomik büyümenin yüzde 8 civarında olacağını söyleyebilirim...
Nitekim, bu beklentimi, Logitrans fuarı çerçevesinde, Kuzey Ren–Vestfalya
Yatırım ve Kalkınma Ajansı ile birlikte düzenlediğimiz Türk Dış Yatırımlar Paneli'nde paylaştım...
Toplantıya katılan Alman dostlarımız şaşırdılar...
Onların ellerindeki veriler çok daha düşük büyüme oranlarına işaret ediyordu...
Çünkü, senenin sonuna gelmemize rağmen, hala bazı uluslararası danışmanlık kuruluşları Türkiye'nin yüzde
4'ler seviyesinde büyüyeceği yönündeki tahminini değiştirmemişti...
***
2 Nisan 2012'de hep birlikte göreceğiz...
O gün 2011'in son çeyrek büyüme rakamı açıklanacak...
Dolayısıyla da tüm yılın...
Gündüz Fındıkçıoğlu...
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Araştırma Müdürü...
Aynı zamanda gazetemizin yazarı...
2011 yılında Türkiye'nin büyüme oranını yüzde 8.4 olarak hesaplıyor...
Uluslararası danışmanlık kuruluşlarının beklentileri de belli...
Düşüncem şu:
Bu dönemde, uluslararası uzmanlara kulak tıkamadan, Türkiye'yi, verilerimizi iyi
izleyen uzmanlarımıza daha fazla kulak kabartmalıyız...
Gazeteniz DÜNYA, bu konuda önemli bir kaynak...
Her gün gazetemizi hazırlarken, size işinizde doğrudan kullanabileceğiniz 'doğru' bilgiler sağlayama özen
gösteriyoruz...
Haberlerimizle, yorumlarımızla...
Bizi iyi değerlendirin lütfen.
OECD'ye göre Türkiye, gelir dağılımını iyileştiren iki ülkeden biri...
Dün, önemli bir araştırma açıklandı...
Türkiye İstatistik Kurumu'nun Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması...
Uzun boylu anlatacak değilim...
Gazetemizin ikinci sayfasında detaylara yer verdik...
Kısaca, TÜİK araştırması diyor ki, Türkiye'de en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasında 8.5
kat olan gelir farkı, 2010 yılında 8 kata geriledi...
Benim paylaşmak istediğim veri de bunu destekler yönde...
Üstelik çok daha uzun bir dönemdeki eğilimi göstermesi açısından önemli...
Türkiye'nin de üyesi olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün son raporundan bahsediyorum...
Bu ay başında açıklandı...
OECD'nin bu araştırmasına göre, zengin ile yoksul arasındaki fark tüm dünyada açılıyor...
Bir başka ifadeyle toplumlardaki gelir dağılımındaki eşitsizlik büyüyor...
Geleneksel olarak daha eşitlikçi bir toplumsal yapıya sahip ülkelerde bile bir bozulma var...
Örneklere bakalım:
Almanya, Danimarka ve İsveç'te 1980'lerde en yoksul ile en zengin arasındaki fark 5'e 1 idi...
2008'de fark 6'ya 1'e yükseldi...
İtalya, Japonya, Güney Kore ve İngiltere'de fark 10 kat...
Araştırma İsrail, Türkiye ve ABD'de ise farkın 14'te bir olduğunu söylüyor...
Meksika ve Şili'de ise yoksul ve zengin arasındaki fark tam 25 kat ile OECD içindeki en yüksek düzeyi
oluşturuyor...
OECD üyesi olmayan ülkelerden Brezilya ise 50 kat fark ile dünyadaki gelir dağılımı en bozuk ülkeler
arasında yer almayı sürdürüyor...
1985 ile 2008 arasında OECD ülkeleri arasında sadece iki ülke gelir dağılımında iyileşme gösterdi...
Yunanistan ve Türkiye...
Örneğin, ABD'nin 1985'te 0.34 olan gelir dağılımı puanı, 2008'de 0.38'e çıkarak kötüleşti...
Aynı dönemde Meksika'nın da 0.45'ten 0.48'e yükseldi...
Türkiye'nin ise 1985'te 0.43 olan puanı, 2008'de 0.41'e inerek iyileşme gösterdi...
Kendi kendini doğrulayan kehanet...
Yukarıda, Prof. Roubini'ye yönelik eleştirisine yer verdiğim ekonomist Faruk Türkoğlu, bu yıl son çeyrekte büyümenin yüzde 5 dolayında olacağını düşünüyor.
Ona göre de, 2011 yılının tümünde büyüme oranı yüzde 8.0'i aşacak... 2012'de ise yılın ilk yarısında milli gelir yüzde 5 dolayında büyüyecek... En azından mevcut büyüme ivmesinin bu oranı
sağlayacağı düşüncesinde...
Ya ikinci yarı? İkinci yarıdaki performans, Avrupa ülkelerindeki duruma göre değişebilecek...
Birbirine bağlı iki uyarısı var Türkoğlu'nun...
Birincisi, karamsarlığın bulaşması...
"Yabancı yorumculardaki karamsarlık içerideki kamuoyuna, iş insanlarına ve tüketicilere de bulaşırsa, reel ekonominin direnci bir noktada kırılabilir" diyor...
"Bir tencerede ısınan suyun kaynama noktasına gelmesini siz düşüncelerinizle etkileyemezsiniz...
Ama ekonominin kötüye gittiği yolundaki düşünceler yaygınlaşırsa...
Ekonomi gerçekten durgunlaşır...
Hatta daralabilir...
Sosyologların 'kendi kendini doğrulayan kehanet' dedikleri, halkın da 'Bir şey kırk kere söylendi mi gerçek olur' diye ifade ettiği olgu eninde sonunda ekonomiyi
olumsuz etkileyebilir... "
İkincisi ise hükümetin tavrı...
Ekonomi durgunlaşsa da, canlansa da cari işlemler açığı kalıcı bir sorun olmayı sürdürecek...
Türkoğlu'na göre, hükümetin bu konuda daha enerjik önlemler alması gerekecek...
Ekonomi yönetiminin cari işlemler açığını büyüme oranını düşürerek azaltma konusunda birbiriyle çelişen önlemlerinin, sorunun çözümünü iyice
zorlaştırabileceğine dikkat çekiyor ve ekliyor:
"Çünkü krizden korunmak için ekonominin frenine şiddetle basıldığında ortaya çıkabilecek bir savrulma, durgunluk tehlikesini artıracak.
Böylece durgunluk korkusu, durgunluğun kendisinden daha çok zarar verecek. Ekonomi bir kez stop ettiğinde ise iyileşme umulandan uzun sürebilecek..."
20 milyon cep telefonu ithal ediyoruz... Türkiye'de üretilmesi için herkesin kafa yorması lazım...
Tayfun Acarer...
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
Başkanı...
Bir süredir, Türkiye'nin cep telefonu üretmesi gerektiğini çevresiyle paylaşıyor...
Gerçekten de Türkiye elektronik sanayiine yatırımda çok geriden geliyor...
Ne yarı iletken üretiminde varız...
Ne iletişim cihazlarında...
Oysa bu alandaki tüketim gücümüz göz ardı edilemeyecek noktalara geldi...
Acarer, dün Anadolu Ajansı'na konuştu...
"Cep telefonu üretmek için herkes kafa yormalı" dedi ve şu görüşleri dile getirdi:
"Bu konuda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın çok ciddi
çabaları ve girişimleri var... Türkiye'de yüzde 20'lik bir pazar payı hedeflenebilir...
4 milyon telefon yapar...
Bunu da 150 dolardan çarparsanız 600 milyon dolarlık bir piyasa oluşturursunuz...
Bakımı, yedek malzemesi olarak da baktığınızda çok ciddi bir boyut alır bu...
Türkiye'de telefon kullanım süresi Avrupa'nın yarısı... Avrupa'da yaklaşık dört yıl... Türkiye'de iki yılın altında...
Zaten telefon ithalatındaki en büyük etken de bu...
Acarer, 65 milyon abone olan Türkiye pazarında geçen yıl 16 milyondan fazla telefon ithal edildiğini söylüyor ve ekliyor:
"Bu sene şu anki rakamlarla 18 milyon aşıldı...
Yıl sonunda herhalde 20 milyonu bulacak...
Çok mütevazı bir yaklaşımla 3 milyar dolar yapar...
Bunun tamamı yurtdışından geliyor neredeyse...
Yüzde 1'i bile Türkiye'de üretilmiyor... "
Dün bir haber de ANKA'dan geldi...
Türkiye'de diplomalı işsizlerin yarım milyon kişiye ulaştığını haber veriyordu...
Türkiye'nin geleneksel sektörlerin yanı sıra mutlaka yeni sektörlerden de pay alması gerekiyor...
Özellikle de teknolojik yoğunluğu yüksek sektörler grubundan...
Şimdilik sadece bir-iki gelişmiş Batı ülkesi ile Japonya, Çin, Güney Kore ve
Tayvan'da kümelendiği görülen bu alana geç kalmadan yatırım yapılması gerekiyor...
Hükümetin bu sektörler için politikalar üretmesi şart...
Otomotiv, makine gibi sanayi stratejisinde yer verilen geleneksel sektörlerin yanında teknoloji yoğun sektörler için yeni stratejiler
hazırlanması kaçınılmaz...
Diplomalı işsizlerimize iş yaratacaksak...
Cari açık denilen baş ağrımız dinsin istiyorsak...
Başka çaremiz de yok...
Yoksa elektronik ürünlerden kaçış mümkün değil...
İster diplomalı, ister diplomasız...
İster iş sahibi, ister işsiz...
Hepimizin elinde, cebinde onlar var...
Şimdilik hepsi
ithal...