Kim kime dum duma? Trump v2.0 – Şi raundunda Türkiye’nin rolü ve Türk dış ticareti

Bora Tamer YILMAZ
Bora Tamer YILMAZ Ekonoritmiks [email protected]

1941 yaz gündönümünde, Rus ordusu komutanı yak­laşan Alman işgalini opera­da karşıladı. İstihbarat açıktı, ama Kremlin inatçıydı. Fore­ign Affairs’in bu tarihi “Kim Kimi Yanılttı?” başlıklı yazı­sı, bugünkü Trump-Şi karşı­laşmasına ışık tutuyor: Dün­ya yeni bir ticaret savaşına mı uyanıyor?

Başkanlık seçimini kazanan Donald Trump, 20 Ocak 2025 gü­nü görevi devralacak ve II. Tica­ret Savaşları başlayacak. Trump ve Şi’nin karşılaşması da Hitler ve Stalin’in karşılaşmasına mı benzeyecek?

Oyun alanı ve taktik çerçeve

Trump’ın ‘tarife’ sevgisi, ilk dö­nemindeki stratejileriyle bilinir hale geldi. Çin’i sıkıştırmayı he­defleyen bu politikalar, enflasyo­nu etkilemeden sonuç almak için özellikle ara ve yatırım malları­na yönelik vergilerle dikkat çekti. Buna karşılık Şi, tarım ürünlerine yönelik ambargolarıyla Cumhu­riyetçi oy tabanını hedef aldı. Bu strateji, daha önce Norveç, Kana­da ve Avustralya gibi ülkelerin de karşılaştığı bir taktikti.

Örneğin, Çin, Avustralya’yı Hu­awei yasağı ve Covid-19 soruştur­malarından sonra sığır eti, arpa ve şarap gibi tarım ürünleriyle vur­du. Benzer şekilde, Rusya’nın Tür­kiye’ye yönelik domates ambargo­su da bu yaklaşımın klasik bir ör­neği. Çiftçilerin güçlü kooperatif yapıları, politik baskı oluşturma kapasitelerini artırıyor. Avrupa’da da MERCOSUR-AB ticaret anlaş­ması sonrası çiftçilerle hükümet­ler arasında artan gerginlikler bu gerçeği doğrular nitelikte.

Ancak bugünkü ortamda klasik tarım ambargolarının ötesinde bir taktik gerekliliği doğdu. Şi’nin son dönemde uygulamaya koyduğu ih­racat kotaları, özellikle kritik tek­nolojik ürünlerde etkisini göster­di. Örneğin, germanyum ve galyum gibi nadir metallerde uygulanan kotalar, fiyat oynaklığına yol açtı. Yaz aylarında gübre ihracatına ge­tirilen kota, üre fiyatlarını ton ba­şına 50 dolar artırdı. Şi’nin bu yeni cephaneliğinde yüksek kapasiteli piller, nadir elementler ve sivil-as­keri ürünler yer alıyor.

AB cephesi ve küresel etki

ABD ile AB arasındaki ticaret­te, özellikle otomotiv sektörü asi­metrik vergi oranları nedeniyle Trump’ın radarında. ABD, bu alanda dengeyi sağlamak için yeni vergiler uygulaya­bilir. Ancak bu adımlar, kü­resel ticaretteki dengeleri de değiştirecektir. Meksika ve Kanada gibi ABD’ye bağım­lı ülkeler en ciddi kayıplarla karşı karşıya kalabilir.

Türkiye'nin ticaret pozisyonu ve beklenen etkiler

Türkiye ile ABD arasındaki ti­caret hacmi, geçtiğimiz yıl 30 mil­yar doların üzerine çıktı. Bu yılın ilk üç çeyreğinde ise bu rakam 24 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı, hazır giyim, mü­cevherat gibi nihai tüketim malla­rından kimyasallar ve demir-çe­lik gibi ara mallara kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Trump’ın ye­ni tarifeleri, özellikle kimyasallar ve yatırım mallarını hedef alabilir.

Bloomberg’in senaryo model­lerine göre, Türkiye’nin ABD’ye ihracatının yarıya yakınını kay­betmesi mümkün. Bu, yaklaşık 6 milyar dolarlık bir kayıp anla­mına geliyor. Ancak Türkiye’nin tekstil ve imalat sektörlerin­de ‘friend-shoring’ kapsamında avantaj sağlayarak bu kayıpları telafi etme potansiyeli bulunu­yor. Model, Türkiye’nin toplam ihracatında net bir daralma ön­görmüyor.

Türkiye ayrıca ABD-AB ara­sındaki değer zincirlerinde kri­tik bir oyuncu. Özellikle metal, madencilik ve petrokimya sek­törlerinde oluşabilecek kayıp­lar dikkate alınmalı. Diğer taraf­tan, ABD’nin Çin’den ithal ettiği ürünlerde Türkiye'nin alternatif tedarikçi rolü artabilir.

BRICS ile ilgili önceki yazı­mızda (X-MEN BRICS, 28 Ekim 2024) ticaretin kendi rotaları­nı oluşturabilme kapasitesinden bahsetmiştik. Çin’in Latin Ame­rika üzerinden ABD’nin ticaret bariyerlerini aşmaya yönelik giri­şimleri bu kapasitenin altını çizi­yor. Trump’ın şahin danışmanları ise, malların menşeine dayalı ver­gilerle karşılık vermeyi düşünü­yor. Ancak Trump’ın “A-Takımı” Wall Street’in pragmatist isimle­rinden oluşuyor ve “işimiz tica­ret” mantığıyla hareket ediyorlar.

Bu nedenle Trump ve Şi’nin kar­şılaşması, Hitler ve Stalin karşı­laşması kadar fiziksel yıkım ge­tirmese de, küresel ticaretin değer zincirlerinde aynı düzeyde derin bir dönüşümü tetikleyebilir. Bu çalkantılı dönemde, Türkiye’nin jeopolitik avantajlarını ve güçlü sanayi altyapısını kullanarak bu küresel oyunda kritik bir rol üst­lenmesi mümkün. Doğru strate­jilerle Türkiye, bu belirsizlikler içinde hem dengeleyici bir aktör haline gelebilir hem de fırsatları avantaja çevirebilir. Ticaretin ye­niden yazılan rotalarında Türkiye, kendine güçlü bir yer açabilir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar