Kılavuzu borsa olanın...
Bizim ekonomi basınında borsa haberciliği İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) da "endeks düştü-endeks kalktı" basitliğinden öteye geçmez. Yıllardır bu basının içindeyim; kimsenin öyle "derin" fakat anlaşılır dille yansıtılan günlük ya da devresel analizlere ilgi duyduğunu görmedim. Akademik çalışmalara gelince, onlar zaten çetrefil formülleri ve dilleriyle ancak üniversiter dünyanın "kapalı devresinde" bilgi dolaşımına girebiliyor ve orada kalıyor.
Borsalar, dünya mali sermayesini besleyen "kağıt ekonomisinin" emme-basma tulumbaları. İMKB de bizim "kağıt ekonomisinin" emme-basma tulumbası. Tulumbanın mekaniği benzerleri gibi "doldur-boşalt/düşür-yükselt" formülüyle çalışıyor. Bu formülü bilenler için ilgili ilgisiz, doğru veya yalan her bilgi kazanma sebebidir. Formülden habersiz veya kullanma imkanı olmayanlar içinse "söğüşlenme" sebebine dönüşür.
Ayrıca iki de ciddi sorun var. İMKB'de dolaşan kağıtlar temsil ettikleri reel ekonomi aktörlerinin, kuruluşlarının "gerçek gücünü" ne kadar yansıtıyor? Yani, kağıdı bir anda yükselen "A" şirketi ne yapıyor da bu başarısı kağıt değerine yansıyor veya "B" şirketi neyi yapmıyor da kağıdının değeri düşüyor? İkincisi, mali piyasaların tulumbası işleviyle emdiği suyu reel ekonominin üretim kanallarına basıyor mu, basıyorsa hangi kanallara ne kadarını basıyor? Bunlar bizim İMKB'nin "müphem" tarafları...
İyi bir tarafıysa şu: Mali piyasaların "nabzı" işlevini görüyor. Yani, reel ekonominin maddi dinamikleriyle ilgisi ve etkileşimi son derece tartışmalı soyut bir kavram olarak dilimize yerleşen ve İstinye sırtlarındaki "malikanesinde" hüküm süren "bay piyasaların" günlük bedensel ve ruhsal vaziyetine ilişkin ön bilgileri bu nabzın temposundan almak mümkün olabiliyor. Eh, hiç yoktan bu kadarı da iyidir!
Haydutlaşan sistem
1929 yılında ABD ekonomisini yıkan ve hızla küreselleşip güçlü ekonomiler kadar Türkiye dahil çevre-alt ekonomileri de "liberalizmden" devletçi ya da kamu ağırlıklı politikalara dönüştüren "Büyük Buhran"dan sonra, maddeten o kadar değilse de yarattığı psikolojik etki 1929 ile eşdeğer 2008 kriziyle karşı karşıyayız.
Geçilen 79 yıllık uzun devrede de çok kriz yaşandı. Ama, hepsi, yağ lekeleri gibi mevzii kaldı. Büyük yıkımlara yol açmadı. Geçici tedbirlerle atlatıldı. Ama, 2008 krizi çok farklı. Bu kriz, 1929 şartlarıyla kıyaslanamayacak ölçüde küreselleşen, devletlere meydan okuyan; siyasi yapıları, hükümetleri ele geçiren ve "haydutlaşan" emperyal mali sermayenin dizginlerinden boşalmasının ürünü. Temel fark bu.
İşin bir de şu yönü var: Bu kriz sadece ABD'nin değil, emperyal mali sermayeyi "serbest piyasa tapınmasıyla" alabildiğine özgür bırakan, ona kayıtsız şartsız "biat" eden, onun tüm isteklerini yerine getiren Türkiye dahil tüm devletlerin, siyaset kadrolarının, hükümetlerin, bürokrasilerin, iktisat allamelerinin "asli" veya "fer'i" failleri olduğu bir kriz. Küresel etki gücünü bu "suç ortaklığından" alıyor. Bu olguyu da çok iyi anlamak lazım.
Akıllar başlara gelecek mi?
Yazıya borsa ile girmem şundandı: Dünyanın aylardır yatıp kalktığı 2008 küresel krizi, başta ABD olmak üzere diğer ülkelerde "siyasi akılları" henüz harekete geçirebilmiş değil. Bir tek ABD yönetimi uğradığı büyük panikle o çok nefret ettiği "devletleştirmeye" sarıldı. Bir de uzun vadeli çapı 2 trilyon doları bulacağı söylenen kurtarma fonu formülüne. Avrupa ise merkez bankası fonlamalarıyla durumu kurtarmanın peşinde.
İyi de, kalıcı çözüm bu değil ki. Aksine, kurtarma fonu formülü haydutlaşmış emperyal mali sermayeyi disipline etmek yerine disiplinsizliğini teşvik eden bir formül. "Sen bildiğini okumaya devam et. Yarattığın krizleri, ekonomik yıkıntıları biz toparlarız" formülü. Bu kadar basit ve tehlikeli.
ABD yönetimi bu formülü açıklayınca şu oldu: Lehman'ların, Merryll Lynch'ların, Bear Strearns'ların vs. bir gecede buharlaşmaları, halen sallananların sığınacak yer aramaları karşısında fiziken ve ruhen çöküntüye giren borsaların "güveni" yerine geldi. Piyasacı tabiriyle "uçmaya" başlayan İMKB de 4 günde yitirdiğini 1 günde toparladı. Bu bir yönüyle olumlu. "Bay piyasaların" asabiyetinde hafif düzelmeyi işaret eder.
Eder de, borsalara güven olmaz. Hele, ABD'nin işsizlik rakamlarıyla, tarım üretimiyle, Bush'un hapşırığıyla yakından ilgilenirken Türkiye'nin kronik işsizlerine, bütçesine, yoksullaşmasına, ekonomisindeki çözümsüz sorunlarına aldırış bile etmeyen bizim borsaya hiç güven olmaz. Onun "uçtuğuna" bakıp krizin "bize dokunmayacağına" inanırsanız çok yanılırsınız. Akılları başlara toplamanın tam zamanıdır.