KGF bugün, birleşme yarın!
Kredi Garanti Fonu'nun güçlendirilmesi ile KOBİ birleşmelerinin teşvikine ilişkin yasa düzenlemeleri TBMM'den geçti, patronların "ajandalarına" girdi. KGF finansmanla, birleşme gelecek tasarımıyla ilgili. KOBİ dünyasında finansman "sıcak" sorunların başında geliyor. Dolayısıyla yakın ilgi ve beklentiler bugünün sorunuyla ilgili fon üzerinde yoğunlaşıyor.
Birleşme ise "serin"; hatta büyük bir kesim için "soğuk" bir konu. Çünkü, yarına ilişkin; üstelik mülkiyet dahil, edinilmiş üretilmiş iktisadi varlığı "başkalarıyla" ortak ve farklı yapılara dönüştürmeyi gerektiriyor
Bu köklü bir kimlik değişimidir. Mülkiyet, varlık sözkonusu olduğunda "benim" kavramını şizofrenik etkiyle parçalar ve başkalaştırır. KOBİ birleşmelerinde aşılması zor psikolojik eşiklerden biri bu olsa gerek.
Bir diğer eşik de"benim" kavramıyla bütünleşmiş "aile şirketi" yapısı ki, birleşmeyi mümkün kılacak "ortaklık kültürü" genellikle bu yapının "kunt" duvarlarını aşamaz. KOBİ birleşmelerini zorlaştıran, arzu edilmezleştiren hatta akıllardan uzak tutan bu engellerin sadece Türkiye'ye has olduğu da sanılmamalı. Evrensel karakterdedir.
Ortalama ömür kısa
Hadisenin karakteri, KOBİ dediğimiz iktisadi organizmaları birleştirip büyütmekten önce ortalama ömürlerine bakmayı gerektiriyor. Bakalım! Ankara Sanayi Odası'nın 2006 yılında düzenlediği "Aile Şirketlerinde Değişim ve Süreklilik Zirvesi" başlıklı toplantıdan arşive aldığım notlara göre, dünyada aile şirketlerinin ortalama ömrü 24 yıl. Her 10 aile şirketinden ancak 3'ü ikinci kuşağa devredilebiliyor.
Türkiye için durum şu: KOBİ nitelikli aile işletmelerinin büyük çoğunluğunun ömrü kurucusunun ömrüyle sınırlı. Kurucunun ölümü, işletmenin de "ölümü" oluyor. Üstelik o kurucu hayattayken yarattığı işletmeyi oğullarına, kızlarına, yakın aile bireylerine devretmiş olsa bile…
Araştırmalar bir de şunu anlatıyor: Böyle durumlarda ya işletmenin faaliyetine son veriliyor, ya el değiştiriyor ya da aile bireyleri arasında paylaşılarak başlangıç noktasına geri dönülüyor.
Türkiye'de daha köklü bu evrensel "kaderin" hiç istisnası yok mu? Var! Meselâ 2006 yılı itibariyle Japonya'da bin 428, Fransa'da bin 495, Almanya'da bin 304, İtalya'da bin 500 yıllık aile şirketleri bugün büyük ve etkili dünya şirketleri olarak varlıklarını sürdürüyor. Başka örneklerle sözü uzatmak istemiyorum, çünkü aralarında 46'cı kuşağa erişmiş olan başkaları da var!
Uzatmak şart
Mesele, sadece aile şirketinin ömrünü uzatmak da değil; ömrü uzatılmış şirketin, değişim dinamiklerinden yararlanarak büyümesi, gücünü artırması, yerelden ulusala, ulusaldan evrensele doğru yol alabilmesi, KOBİ dünyasında bu "iradenin" oluşturulması, yer tutması… Mesele, bir de bu!
Kolay olmadığı kesin. Ama, bir yerden başlamak; ömrü uzatırken "ortaklık kültürünü" cesaretle adım adım inşa edebilmek, aynı dalda, aynı sektörde "başkalarıyla" birleşmeyi, gelecek tasarımının merkezine akıl, fizik, moral ve sermaye gücünün yeni bileşimi olarak oturtabilmek şart.
Çünkü, " ille benim olsun" tamam… Ben nasıl istersem öyle olsun, belki… Ama, bu yerleşik zihniyet yapılanmasının aileye getirisi, götürüsünden çok daha önemli bir şey var: Bu zihniyet, sadece aile şirketine değil, Türkiye ekonomisine zarar veriyor. Tamamen kişisel irade ürünü sebeplerle ortadan kaybolan her KOBİ, Türkiye ekonomisinin, toplumunun kaybı oluyor!
Meclis'ten geçen birleşme teşvikiyle ilgili düzenleme meseleyi bu genişlik ve derinlikte kavramaktan çok uzak. Kapalı kapının paslanmış kilidini anahtarla zorlamaya benziyor. Fakat, olsun! Kilit zorlanmalı, kapı aralanmalı... Bunu başaracak örnek KOBİ'ler çıkarsa, arkası gelebilir; gelmeli!