Keynesyen politikalara başvurmak ve piyasaların rolünü azaltmak
Antony Giddens günümüzün en etkin toplumsal kuramcılarından biri. London School of Economics ve Cambridge üniversitelerinde öğretim görevliliği yapan Prof. Giddens bu gün 71 yaşında.
Giddens tüm dünyada İngiltere eski Başbakanı Tony Blair ve ABD eski Başkanı Bill Clinton'ın siyasi fikirlerine yön veren "Üçüncü Yol" adlı yaklaşımının mimarı olarak tanınıyor.
Giddens "üçüncü yol"u, "dünyada bugün yaşanan gelişmelerin ışığında, yeniçağa hitap eden merkez sol felsefesinin yeniden düşünülmesi" olarak tanımlıyor. Üçünü yol kapsamında üç unsur ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi küreselleşme. "Küreselleşme sadece küresel pazarı değil, yaşamın birçok alanını değiştirdi" diyen Giddens, küreselleşmenin daha iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyor. İkinci unsur yeni ekonomi. Giddens, bugün yaptığımız her şeyin hizmet ekonomisi ile ilgisi olduğuna, sanayi sektörünün ise ağırlığını kaybettiğini söylüyor. Üçüncü unsur ise "gündelik bireysellik": daha esnek, daha özgür bireyler.
Sonuç olarak Giddens'e göre "üçüncü yolun amacı küresel pazarda rekabet edebilecek toplum yaratmak ve toplumsal bütünlüğü, eşitliği, korunmaya muhtaç insanları koruyacak bir hükümet oluşturmak."
Her ne kadar İngiltere eski Başkanı Tony Blair ve ABD eski Başkanı Bill Clinton, Üçüncü Yol'un liderleri olarak tanımlanmış olsalar da, Giddens'a göre Üçüncü Yol hiçbir zaman herhangi bir hükümetle bir tutulmadı.
Üçüncü Yol geçerliliğini koruyor
"Üçüncü Yol, sosyalizm ve piyasaların ötesinde, sosyal demokrasinin modernleşmesinin bir markası" diyen Giddens, Üçüncü Yol'a 1980 ve 1990 yıllarında yaşanan çok önemli değişimlerin sonucunda gerek duyulduğunu söylüyor. Bu değişimler, artan küreselleşme; gelişmiş ülke ekonomilerinde, sanayi sektörünün GSMH'nin sadece yüzde 20'sini temsil etmesi; vatandaşlar ile devlet arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasına duyulan ihtiyaç olarak ön plana çıkıyor.
Başarılı olan tüm hükümetlerin devrimci hükümetler olduğunu ve bu hükümetlerin üçüncü yol arayışına girdiklerini kaydeden Giddens, bu durumun hâlâ geçerliliğini koruduğuna dikkat çekiyor. Peki yaşadığımız kriz "üçüncü yol"u tehdit ediyor mu? Giddens bu noktada hükümetleri özellikle iki konuda hata yapmamaya çağırıyor: "Bunlardan birincisi, dünya tamamen değişmişken, geleneksel devlet modeline dönüp, Keynesyen politikalar uygulamak. Keynes döneminde küreselleşme yoktu. Bugün farklı bir şey bulmak gerekli. En önemli konulardan birisi geleneksel sağ-sol uyuşmazlığının yaşanmaması gerektiği. Asla yapılmaması gereken ikinci hata ise piyasaların rolünü çok fazla azaltmayı istemek olacaktır. Piyasalara ihtiyacımız var. Küresel ısınma ile mücadele bile piyasalara ve karmaşık finans enstrümanlarına bağlı aslında."
İngiltere'nin hatası ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldıramamak
Çok sayıda uzman, İngiltere'nin yaşadığımız krizden bu kadar fazla etkilenmiş olmasını, sanayiyi hiçe sayarak, kozunu hizmet sektöründen yana oynamış olmasına bağladı. Giddens ise böyle düşünmüyor. İmalat sektörünün tüm dünyada gitgide ağırlığını kaybettiğini söyleyen Giddens, uzun vadede ise teknolojilerin işgücü yoğun sanayileri azaltmaya devam edeceğini ifade ediyor. Dolayısıyla hizmet sektörüne yönelik yatırımların öncelikli olmaya devam etmesi gerektiğini ifade ediyor Giddens. İngiltere'nin sorunlarına yönelik görüşlerini ise söyle dile getiriyor: "İngiltere'nin hatası sanayisini ölüme terk etmek değil, finans hizmetlerine çok fazla önem vermekti. Kamu hizmetlerine gelince, sağlık hizmetleri eskiye oranla çok daha iyi, fakat mükemmel değil. Eğitim kapsamında, üniversiteler büyük paralar aldılar. Fakat eğitim sistemindeki reformların başarısı tartışılır. Hükümet özel okullar konusunda hiçbir şey yapmadı ve bu alandaki eşitsizlikler yüksek seviyelere ulaştı. Genel anlamda Blair hükümetinin en büyük başarısızlığı, ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldıramaması veya nasıl kaldıracağını bilmemesiydi.
Maastricht Kriterleri'ne benziyor
Bu arada yeniden Üçüncü Yol'a geri dönecek olursak, bu yaklaşım makroekonomik istikrar, büyüme ve mali disipline dayanıyor. Dolayısıyla bir anlamda AB'nin Maastricht Kriterleri'ni andırıyor. Pahalı refah devletinin yerini etkin sosyal yatırım devleti alıyor. Eğitim yatırımlarına öncelik veriliyor; sosyal programlar toplumun ve bireylerin ortak değerleri doğrultusunda yeniden yapılandırılıyor. Özel ve kamu sektöründe işverenle işgücünün yakınlaşması amaçlanıyor. Rekabetçi yapı korunarak, işgücüne yönelik emeklilik ve sağlık gibi hizmetler iyileştiriliyor. Giddens, küreselleşmenin 1980'lerin sonundan itibaren toplumlarda çok fazla bölünmeler yarattığını savunuyor. Piyasa ekonomisinin ise tek çıkış yolu olduğu şeklindeki inancın giderek sarsıldığını ve demokrasi inancının güç kazandığını söyleyen Giddens, küreselleşmenin sadece ekonomik olarak değil, siyaset anlayışı ve kültür olarak da anlam kazandığını ifade ediyor.
"AB, üçüncü yol olarak geleceğin projesi"
Giddens'ın AB konusunda da görüşleri var. Avrupa'nın, ulus devletler birliği yerine toplumların birliği olacağı konusunda iyimser görüşlere sahip olan Giddens, bunu üçüncü yol olarak geleceğin projesi şeklinde görüyor. Bu projede geleneksel sosyalizmin de fundamentalist radikalizmin de olmadığını, ancak ekonomik gelişmenin sağlandığı, sosyal hakların korunduğu, hükümetlerin dışlanmadığı, rekabetçi ama sosyal ve çok kültürlü bir Avrupa'ya doğru gidildiğini savunuyor. Son olarak Giddens'in savunduğu bir diğer konu da AB'nin demokratik yapılanması için Türkiye'ye, Türkiye'nin de demokrasiyi ve sosyal uzlaşma kültürünü geliştirmek için AB'ye ihtiyacı olduğu yönünde.