KEP de kesmedi…
Ekonomi yönetiminin kamuoyu tepkilerini doğru algıladığına emin değilim. Ama şu net bir gözlem: İş dünyası yönetimin bugüne kadar tasarladığı, karara bağladığı ve açıkladığı kriz tedbirlerini doğru algılıyor ve tepkilerini sürdürüyor.
Çünkü, iş dünyası bütün katmanlarıyla, bugüne kadar açıklanan toplam 36.3 milyar TL'lik beş kriz paketinin "acil" sorunlara çözüm getirmediğini yaşayarak görüyor. Krizin tetiklediği işsizleştirmenin "sosyal facia" boyutu da ayrı…
Aksi olsaydı; yani, 36.3 milyar TL maliyetli beş kriz paketi hiç olmazsa ekonominin duran motorunu ateşleyecek "buji" etkisi yaratırdı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in 13 Nisan'daki basın toplantısında sinyalini verdiği altıncı paket de "ateşlenmiş" motorun "şaftını"döndürmeye başlardı.
Oysa, açıklanmış beş paket… Araya bir de krizle doğrudan ilgisi bulunmayan Avrupa Birliği'ne Katılım Öncesi Ekonomi Programı (KEP) sokuşturulmuş, ekonomide en az üç yıllık bir daralma öngörüyor. Altıncı paket yolda…
Aradaki duvar
Bütün bunlar ekonomi yönetiminin "çalıştığını" gösteriyor. Eh, elbette çalışacak, görevi bu… Ama, bu kadar pakete rağmen 2008 'in son çeyreğinden beri ekonomide ne "buji" çalışıyor ne de motor… İş dünyası "rölantiyi" bile görse sevinçten zıplayacak halde!
Peki sorun ne? Sorun şu: Ekonomi yönetiminin tedbir algılamasıyla, ekonominin, iş dünyasının tedbir algılaması arasında kalın bir duvar var. Yönetim iş dünyasını duymuyor, iş dünyası yönetimin icraatını anlamıyor.
36.3 milyar maliyetli beş paket bu durumu değiştirmediği için Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in açıkladığı KEP de ekonomi kamuoyunda fazla ilgi uyandırmıyor.
Aslında normal. KEP'in Türkiye'nin krizine herhangi bir etkisi ve rolü yok. O bir "prosedür" yükümlülüğü. Kime karşı? AB'ye karşı. Yönetim AB'ye "bizim ekonomiden en az üç yıl hayır yok" derken, Türkiye'ye de şu mesajı veriyor: "Biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz, ama fazla ümitlenme."
Duvar yıkılmazsa…
Yazıya madem "algılama" vurgusuyla girdim, devam edeyim. Ekonomi yönetiminin açıkladığı KEP ve bağlamında sinyalini verdiği bazı kriz tedbirleri iş dünyasında tek etki yaratmış: "Hükümet nihayet krizi algıladı!" Hepsi bu kadar.
Altı aydır krizle yatıp krizle kalkılan Türkiye'de siyasi ve bürokratik ekonomi yönetiminin, o da ancak altıncı ayda, "krizi algılayabildiği" izlenimini yaratabilmiş olması bile memnuniyet duyguları uyandırıyorsa, durum "vahamete" doğru yol alıyor demektir.
İş dünyası bu noktada da gerçeği doğru algılıyor. Krizin hükümetçe algılanabilmiş olmasından, ümit üretmeye çalışıyor. Ümit, krizi nihayet algılayanların hiç olmazsa bundan sonra derde devâ olabilecek tedbirleri almaya başlamasıdır. Tabii, önce aradaki "duvarı" yıkarak.
İş dünyasının beklediği tedbirler, aslında "at ile deve" değil! Yönetimin "akademik dozu yüksek dolambaçlı" yaklaşımının aksine basit fakat etkisi hızlı bir paket "bujinin" çakmasını sağlayacak.
Dozu, ayarı, hedefleri isabetle saptanmış bir "yakıt bileşimi" motoru çalıştırmaya yetecek. Bileşimin "bileşenleri" ise aylardır ortalıkta. İş dünyası kuruluşları, liderleri, uzman kuruluşlar yığınla formül ürettiler. Yönetime kalan iş, bu formülleri bütüncül bir yaklaşımla değerlendirip ekonominin "kimyasını" düzeltmek.