Kenneth Arrow
Kenneth Arrow dün 95 yaşında vefat etti. Kendisi için neo-klasik iktisadın yaşayan en önemli ekonomistiydi desek yanlış olmaz sanırım. 1921’de New York’ta Romanya göçmeni anne ve babadan doğan Arrow’un ailesinde pek çok başka ünlü ekonomist de vardı: Kardeşi Anita Summers, enişteleri Robert Summers ve Paul Samuelson ve yeğeni eski ABD Hazine Bakanı Lawrence Summers.
Esasen Arrow’u salt bir ekonomist olarak tanımlamak da çok doğru değil; ‘sosyal bilimci’ daha doğru bir tanım olur sanırım, çünkü çalışmaları sadece ekonomi bilimini değil, diğer sosyal bilimleri de (hatta felsefeyi) kapsayıcı türdendi.
Arrow’un adını duyuran ilk önemli çalışması 1950 yılında yayınladığı ‘imkansızlık’ teoremiydi. Bu teorem kolektif karar alma teorisinde çok temel bir soruyu yanıtlamakta. Aralarında seçim yapabileceğiniz bazı alternatifler bulunduğunu düşünün. Bunlar bir seçimdeki adaylar, ekonomi politikaları, kamu projeleri veya bir toplum üyeleri arasında gelir dağılımı ile ilgili olabilir. Arrow şu soruya cevap arıyor: “Bu konularda bir oylama yapılacaksa, alternatifler arasında toplumsal olarak daha iyinin seçilebilmesi için en ideal oylama prosedürü ne olabilir?” Cevap oldukça şaşırtıcı: Böyle ‘ideal’ bir oylama prosedürü yok ve çoğu zaman da oylamalar ‘diktatöryel’ sonuçlar üretmekte.
Örnek olarak, bir pastanın 3 kişi (A, B ve C) arasında bölünmesi ile ilgili şu alternatiflerin olduğunu varsayalım: Tercih 1: A bir şey almaz, B ve C yarısını alırlar. Tercih 2: B hiçbir şey almaz, A ve C yarısını alırlar. Tercih 3: C hiçbir şey almaz, A ve B yarsını alırlar. Tercih 4: Kek 3 eşit parçaya bölünür. Her kişi olabildiğince fazla kek elde etmek için oy verirse 4. tercih herkesin listesinde üstten üçüncü olur ve eşit olmayan bir dağılıma karşı 2’ye 1 kaybeder. Bu seçeneklerin tümü Pareto- optimal (başkalarının refahı azaltılmadan kimsenin refahı artırılamaz) olduğu için 4. tercih her zaman daha fazla yeğlenecek tercihler olması nedeniyle, hiçbir zaman seçilemez.
‘İmkansızlık teoremi’, toplumbilimlerde ilk defa soyut matematiksel kavramların kullanılmasıyla kayda değer bir sonucun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu teorem ‘toplumsal tercih’ (social choice) olarak adlandırılan ve içeriği bir ülkenin başkanını seçmesinden, yönetim kurullarının şirket stratejilerini seçmesine kadar uzanan yeni bir akademik alanın oluşmasına da ön ayak oldu. Hiçbir seçim sistemin ideal olmadığını gördükten sonra, bilim adamları bazı oylama sistemlerinin diğerlerinden daha iyi olup olmadığı gibi sorulara yöneldiler. Bu teorem aynı zamanda ‘oyun teorisi’nin de temellerini atmıştır denilebilir.
Profesör Arrow’un Nobel Ödülü’nü almasını sağlayan çalışmaları ise ‘genel denge’ (general equilibrium) teorisi üzerineydi. Arrow, fiyat mekanizmasının (belirli koşullar altında) tüm piyasaları eşzamanlı olarak dengeye getirdiğini matematiksel olarak kanıtladı. Bu aynı zamanda piyasa rekabetinin toplumsal kaynakları doğru yöne yönlendirdiği anlamına da geliyor. (Ekonomistlerin tabiriyle, rekabetçi piyasaların etkin olması.)
Arrow belirli şartlar altında piyasaların etkin olduğunu kanıtladıktan sonra, hangi şartlar çiğnendiği zaman piyasa etkinliğinin bozulduğunu araştırmaya girişti. Kendisi alıcıların ve satıcıların aynı bilgiyi paylaşmadığı (bugün asimetrik enformasyon teorisi olarak bilinen) modern piyasa analizlerinin öncüsü oldu. 1960’lı yılların başlarında yayınlanan çarpıcı derecede öncül bir makalede, asimetrik bilgilerin sağlık sigortası pazarında yarattığı sorunları ele aldı. Sigorta şirketlerinin sağlık harcamalarını ödemesinin, hastaların ve hekimlerin şüpheli değeri olan gereksiz pahalı tıbbi prosedürleri uygulamasına yol açmasının önüne geçecek teşvikler üzerinde durdu. (Bizde de en büyük sağlık sigortacısı olarak SGK bu tür problemlerle karşı karşıya kalmakta. Son günlerde reforme edilmesi gündemde olan ‘trafik sigortası’ da benzer problemler içermekte.) Arrow’un bu araştırmaları günümüzde ‘ahlaki tehlike’ (moral hazard) olarak adlandırılan kavramı da ilk defa ortaya koyan çalışmalar olarak kabul edilebilir.