Kendini yeniden üretmenin güvencesi...

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Kapsayıcı  ve sömürücü  kurum  nitelemesi  yapılırken, kavramsal  düzlemde  bileşenlerinin  ve bağlamlarının  neler olabileceğini  açıklayacak bir   "çerçeve"  oluşturmayı amaçlayan dört yazı  önceki  haftalarda  paylaşıldı: " Fırsat eşitliği ve  eşit haklar tanınmasının"  yarattığı güç; "paylaşımcı ortak aklın"  uyum göstermedeki önemi, "katılımcı yönetim anlayışının"  etkisi  ve  "sistem kapasitesi yaratmanın  çerçevesi". Söz konusu yazılarda, kapsayıcı  kurumun farklı yönlerine ilişkin  genel bir fikir vermek  istendi. Bu yazıda kapsamında , kapsayıcı  kurumların  "kendini yeniden üretme"  ve  "uzun dönemli geleceği   güven altına alma"  konusundaki  etkilerine değinildi.

Kapsayıcı  kurumlar  üç temel  alanda özenlerini  en üst düzeyde tutarlar:

- "Büyümenin  sürdürülebilirliği=çıktılar>girdiler"    ilkesine gölge sadakati  ile bağlı kalırlar.
- Kendini  yeniden üretmenin  gerek şartının "doğanın kendini yenileme sınırlarını aşmama"  anlamına geldiğini bilirler.
- Teknolojinin "yerel ve doğrusal büyümesi" kadar, "küresel ve üstel büyüme alanlarını"  da dikkate alarak   ileriye ve geriye bağlantılarının bütününe bakarak gelişme planlarını  hazırlarlar.

1.Evrimin gerek şartı; "çıktılar> girdilerden" ilkesidir: Evrim, çıktısı girdisinden daha fazla olmayan oluşlara uzun ömürlü olma  şansı  tanımıyor. Bu olguyu  ekonominin dili  ile anlatmak gerekirse, kurumların uzun ömürlü olabilmeleri için birikim yeteneklerini korumaları ve  geliştirmeleri gerekiyor.   

İnsanlığın  ortak  amacı, maddi ve  kültürel zenginlik üreterek  yaşamı  kolaylaştırmadır. Ürettiklerimizi  önce temel  ihtiyaçlarımız için harcarız. Canımızı ve aklımızı  sağlıklı tutma, neslimizi sürdürme, malımızı koruma ve  kültürümüzü  sürdürme  hepimiz için hayati  önem taşır. Yarattığımız  maddi değeri önce temel  ihtiyaçlarımız için harcar; artanı da yaşam biçimimizi farklılaştırma, yaşam tarzımızı değiştirme ve yaşam kalitemizi artırmaya yönlendirir.  

Ekonomik  fazlanın üretilmesi, tekrarlanması  ve  sürdürülebilirliğin sağlanması, çıktısı  girdisinden fazla olan üretim  yapılabilme gerektirir. Bu olguyu, kendini  yeniden  üretme  kavramı ile  tanımlayabiliriz. Oluşturduğumuz  yapılar,  geliştirilen işlevler ve yaratılan kültür  kendini yeniden üretmeyi  güven  altına alabildiği zaman insanı gelişmelerin de özünü oluşturur.

Canlı sistemler kendilerini yeniden  üretemiyor ve açık  veriyorsa, o açığı dolduran  ve sistemin yok olması sürecini  hızlandıran  gelişmeler hızlanır. Açık vererek zayıf düşen  sistem, dışardan sistem bünyesine giren  etkenlerle  yok olmayla  yüzleşebilir.

Evrim sürecinin temel bileşenlerinden  birinin de "ayıklama"  olduğunu  biliyoruz.

Canlı sistemleri "ayıklama" karşısında, değerlerini ve varlıkların  koruyabilmek için "yalıtım mekanizmalarını" harekete geçirir. Sadece  kendini savunmaya dönük yalıtım çabaları, dışardan gelen  sürekli  darbeler  karşısında  uzun dönemli koruma  sağlayamaz.Savunma mekanizması  mutlaka  gelişmeyi de  içermelidir. Ayrıca, her zaman  ihtiyaç olan  kitle desteğini bulabilmemiz için, sadece işi değil sosyal çevreyi de  geliştiren bir  yatırım anlayışına  ulaşmış olması gerekir.

2.Doğanın kendini yeniden üretebilme sınırları  aşılmamalı: Toprağın, havanın  ve suyun çözünürlüğü  ve kendini yenilemesinin  zaman boyutu kadar sınırları var. Örneğin  tüm canlı  organizmaların üçte biri kadarı toprakta yaşıyor  ama, bunların yüzde  biri kadarı tanımlanmış durumda. Büyük çeşitlilik gösteren bu yaşam formları arasındaki  ilişkiler yeterince bilinmiyor. Gelişmiş ve karmaşık yapı olan toprak ekosistemi organik atıkları toprağa çevrir; içtiğimiz suyun büyük bölümünü ve soluduğumuz havayı süzüp temizler. Atmosferdeki karbondioksiti  belirlemede de toprağın etkisi vardır .Endüstri  toprağın, suyun ve havanın kendini yenileme sınırlarını aşan baskılar  yarattığı zaman, yok olma süreci  hızlanıyor.

Süreçleri de   fizik kuralları  gibi   süreçlerin de  "kendine benzerlik"  özelliği  taşıması, süreç parçalarının belli ölçü düzeylerinde  belli yapılar halinde kendilerini tekrarlaması; ayrıntıların  eğilimleri  belirlemesine,  eğilimlerin de ayrıntıları etkilemesine yol açıyor.Bu kendini yeniden  üretme  olgusu  sürdürebilirliği  sağlayır.Bir paslanmaz çelikte krom yardımıyla  yüzeyde  oluşan, dış etkenlere karşı koruyucu olan ince bir tabaka  oluşturuyor. Bir darbe aldığı zaman  hemen kendini yeniliyor. Çeliğe  paslanmazlık özelliğini ve dayanma gücünü  o kendini yenileme özelliği kazandırıyor

Fizik yasaları bize hayati anlamımıza yardımcı oluyor.

Prof. Dr. Meinhard  Miegel, Magazine  Deutschlanda 'daki yazısında sanayileşmenin başlamasından 250 sonra  ortalama ömrün uzadığını, eğitim düzeyinin yükseldiğin, kişi başına üretilen mallar bakımından Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya gibi ülkelerin  tasavvur ve beklentilerini  resmi kayıtlardaki 150 ülkeden sadece 43'unun  gerçekleştirebildiğini belirtiyor.   Miegel, bu ülkelerin büyük bir hızla  kaynak tükettiklerini, toprak, su ve hava çözünme hızından daha büyük bir hızla kaynak tüketmeleri nedeniyle  dünyanın taşıma  kapasitesini aştıklarının altını çiziyor. Eğer bilinçli biçimde  bir gözetim ve denetim mekanizması devreye sokulmazsa, kendini  yeniden üretim sınırlarını aşan kaynak harcaması kendi felaketimiz de birlikte getirebilir.

Bireyin, toplulukların ve toplumların  kendi sınırlarını bilmeleri  çok önemliÖGüç kullanmanın temel ilkelerini anımsayalım: Gücünüzün sınırlarını bileceksiniz, gücü kullanma zamanını iyi belirleyeceksiniz ve gücü kullandıktan sonra  size nasıl geri döneceğini iyi hesaplayacaksınız.

Kaynakların yeniden üretilmesi olanaklarını hesaplamazsak, kısa dönemli bakışlarla  aşırı istismar edersek, sürdürebilirliği sağlamamız mümkün olmaz; gelecek kuşamlara da  içi boşaltılmış bir  dünya  bırakabiliriz.

3. Teknolojinin   küresel ve üstel  büyümesi ileriye ve geriye bağlantıları  bütünde  ele alınmalı: İnsanoğlu  çıplak gücü  ile  yapamadıklarını  aklını kullanarak  bulduğu araç ve yöntemlerle  yapabiliyor. Sanayi Devrimini kadar ve  bu devrimin  ilk dönemlerinde insan aklının  geliştirdiği   teknoloji yerel ve doğrusal büyüyordu. Bugün  ise  küresel ve  üstel büyümeye tanıklık ediyoruz.

Teknolojinin  hızlı gelişmesi, "doğanın  kendini  yeniden üretme kapasitesini"  aşan  kaynak harcamalarına yol aşabiliyor. İklim değişikliği  konusunda bugün yaşanan  endişeler, insan doğasının  sınır konmaz hırsı  ile zorlanabiliyor. İnsan  teknolojik gelişmeler nedeniyle   doğadan bağımsızlaşıyor, zaman kazancı sağlıyor, daha derinlere inebiliyor ama,  zenginlik üretmek için kullanılan araç ve  yöntemlere bağımlılıkları da artıyor.

Teknolojinin  son  dönemlerde üstel büyümesinin, iklim gibi sorunların  yine teknoloji  ile çözümler üretilebileceğini, "kıt kaynak" ilkesinin  teknoloji aracılığı ile aşılabileceğini ileri süren düşünceler de var. İddialara   peşin  hükümle karşı çıkılmaması, hem teknolojinin yeni alan yaratmasına özen gösterilmesi hem de var olan kaynakları  akılcı kullanma yollarının bulunması  daha gerçekçi yol  gibi gözüküyor.

Teknoloji  ayrıca   insanla doğa arasındaki doğrudan ilişkileri zayıflatıyor. Her teknolojik gelişme  insanı doğal bakımlılıklarından  uzaklaştırıyor; bağımsız hale getiriyor ama, öte yandan  başka bir bağımlılığa  zorluyor. Örneğin otomasyon  insanı sıradan   rutin işlerden bağımsızlaştırırken, bu kez işsizlik sorunu yaratarak başka bir bağımlılığa  itebiliyor.

Kapsayıcı  kurum  dediğimizde  "kendini yeniden üretme mekanizmasının işleyişini güven altına alan"  bir yapılanma  anlamamız gerekiyor.

"Kapsayıcı  kurum"  dediğimizde ne anlamamız gerektiğini çok genel çizgileri ile  irdelemeye çalıştık. Uzun dönemli geleceği güven altına almanın bu çok temel araçlarına  sahip olmak istiyorsak, bu konuları daha  derinliğine  tartışmalıyız. Kapsayıcı kurum konusunda  bir "ortak anlayış" ortaya  koyabilirsek, o zaman   büyümeyi de güven altına alabilir; cari açığımızı makul düzeylere indirebilir ve  fiyat istikrarı da sağlayarak    kararlı bir gelişme yaratabiliriz...

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar