Kendini yeniden üretmenin güvencesi...
Kapsayıcı ve sömürücü kurum nitelemesi yapılırken, kavramsal düzlemde bileşenlerinin ve bağlamlarının neler olabileceğini açıklayacak bir "çerçeve" oluşturmayı amaçlayan dört yazı önceki haftalarda paylaşıldı: " Fırsat eşitliği ve eşit haklar tanınmasının" yarattığı güç; "paylaşımcı ortak aklın" uyum göstermedeki önemi, "katılımcı yönetim anlayışının" etkisi ve "sistem kapasitesi yaratmanın çerçevesi". Söz konusu yazılarda, kapsayıcı kurumun farklı yönlerine ilişkin genel bir fikir vermek istendi. Bu yazıda kapsamında , kapsayıcı kurumların "kendini yeniden üretme" ve "uzun dönemli geleceği güven altına alma" konusundaki etkilerine değinildi.
Kapsayıcı kurumlar üç temel alanda özenlerini en üst düzeyde tutarlar:
- "Büyümenin sürdürülebilirliği=çıktılar>girdiler" ilkesine gölge sadakati ile bağlı kalırlar.
- Kendini yeniden üretmenin gerek şartının "doğanın kendini yenileme sınırlarını aşmama" anlamına geldiğini bilirler.
- Teknolojinin "yerel ve doğrusal büyümesi" kadar, "küresel ve üstel büyüme alanlarını" da dikkate alarak ileriye ve geriye bağlantılarının bütününe bakarak gelişme planlarını hazırlarlar.
1.Evrimin gerek şartı; "çıktılar> girdilerden" ilkesidir: Evrim, çıktısı girdisinden daha fazla olmayan oluşlara uzun ömürlü olma şansı tanımıyor. Bu olguyu ekonominin dili ile anlatmak gerekirse, kurumların uzun ömürlü olabilmeleri için birikim yeteneklerini korumaları ve geliştirmeleri gerekiyor.
İnsanlığın ortak amacı, maddi ve kültürel zenginlik üreterek yaşamı kolaylaştırmadır. Ürettiklerimizi önce temel ihtiyaçlarımız için harcarız. Canımızı ve aklımızı sağlıklı tutma, neslimizi sürdürme, malımızı koruma ve kültürümüzü sürdürme hepimiz için hayati önem taşır. Yarattığımız maddi değeri önce temel ihtiyaçlarımız için harcar; artanı da yaşam biçimimizi farklılaştırma, yaşam tarzımızı değiştirme ve yaşam kalitemizi artırmaya yönlendirir.
Ekonomik fazlanın üretilmesi, tekrarlanması ve sürdürülebilirliğin sağlanması, çıktısı girdisinden fazla olan üretim yapılabilme gerektirir. Bu olguyu, kendini yeniden üretme kavramı ile tanımlayabiliriz. Oluşturduğumuz yapılar, geliştirilen işlevler ve yaratılan kültür kendini yeniden üretmeyi güven altına alabildiği zaman insanı gelişmelerin de özünü oluşturur.
Canlı sistemler kendilerini yeniden üretemiyor ve açık veriyorsa, o açığı dolduran ve sistemin yok olması sürecini hızlandıran gelişmeler hızlanır. Açık vererek zayıf düşen sistem, dışardan sistem bünyesine giren etkenlerle yok olmayla yüzleşebilir.
Evrim sürecinin temel bileşenlerinden birinin de "ayıklama" olduğunu biliyoruz.
Canlı sistemleri "ayıklama" karşısında, değerlerini ve varlıkların koruyabilmek için "yalıtım mekanizmalarını" harekete geçirir. Sadece kendini savunmaya dönük yalıtım çabaları, dışardan gelen sürekli darbeler karşısında uzun dönemli koruma sağlayamaz.Savunma mekanizması mutlaka gelişmeyi de içermelidir. Ayrıca, her zaman ihtiyaç olan kitle desteğini bulabilmemiz için, sadece işi değil sosyal çevreyi de geliştiren bir yatırım anlayışına ulaşmış olması gerekir.
2.Doğanın kendini yeniden üretebilme sınırları aşılmamalı: Toprağın, havanın ve suyun çözünürlüğü ve kendini yenilemesinin zaman boyutu kadar sınırları var. Örneğin tüm canlı organizmaların üçte biri kadarı toprakta yaşıyor ama, bunların yüzde biri kadarı tanımlanmış durumda. Büyük çeşitlilik gösteren bu yaşam formları arasındaki ilişkiler yeterince bilinmiyor. Gelişmiş ve karmaşık yapı olan toprak ekosistemi organik atıkları toprağa çevrir; içtiğimiz suyun büyük bölümünü ve soluduğumuz havayı süzüp temizler. Atmosferdeki karbondioksiti belirlemede de toprağın etkisi vardır .Endüstri toprağın, suyun ve havanın kendini yenileme sınırlarını aşan baskılar yarattığı zaman, yok olma süreci hızlanıyor.
Süreçleri de fizik kuralları gibi süreçlerin de "kendine benzerlik" özelliği taşıması, süreç parçalarının belli ölçü düzeylerinde belli yapılar halinde kendilerini tekrarlaması; ayrıntıların eğilimleri belirlemesine, eğilimlerin de ayrıntıları etkilemesine yol açıyor.Bu kendini yeniden üretme olgusu sürdürebilirliği sağlayır.Bir paslanmaz çelikte krom yardımıyla yüzeyde oluşan, dış etkenlere karşı koruyucu olan ince bir tabaka oluşturuyor. Bir darbe aldığı zaman hemen kendini yeniliyor. Çeliğe paslanmazlık özelliğini ve dayanma gücünü o kendini yenileme özelliği kazandırıyor
Fizik yasaları bize hayati anlamımıza yardımcı oluyor.
Prof. Dr. Meinhard Miegel, Magazine Deutschlanda 'daki yazısında sanayileşmenin başlamasından 250 sonra ortalama ömrün uzadığını, eğitim düzeyinin yükseldiğin, kişi başına üretilen mallar bakımından Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya gibi ülkelerin tasavvur ve beklentilerini resmi kayıtlardaki 150 ülkeden sadece 43'unun gerçekleştirebildiğini belirtiyor. Miegel, bu ülkelerin büyük bir hızla kaynak tükettiklerini, toprak, su ve hava çözünme hızından daha büyük bir hızla kaynak tüketmeleri nedeniyle dünyanın taşıma kapasitesini aştıklarının altını çiziyor. Eğer bilinçli biçimde bir gözetim ve denetim mekanizması devreye sokulmazsa, kendini yeniden üretim sınırlarını aşan kaynak harcaması kendi felaketimiz de birlikte getirebilir.
Bireyin, toplulukların ve toplumların kendi sınırlarını bilmeleri çok önemliÖGüç kullanmanın temel ilkelerini anımsayalım: Gücünüzün sınırlarını bileceksiniz, gücü kullanma zamanını iyi belirleyeceksiniz ve gücü kullandıktan sonra size nasıl geri döneceğini iyi hesaplayacaksınız.
Kaynakların yeniden üretilmesi olanaklarını hesaplamazsak, kısa dönemli bakışlarla aşırı istismar edersek, sürdürebilirliği sağlamamız mümkün olmaz; gelecek kuşamlara da içi boşaltılmış bir dünya bırakabiliriz.
3. Teknolojinin küresel ve üstel büyümesi ileriye ve geriye bağlantıları bütünde ele alınmalı: İnsanoğlu çıplak gücü ile yapamadıklarını aklını kullanarak bulduğu araç ve yöntemlerle yapabiliyor. Sanayi Devrimini kadar ve bu devrimin ilk dönemlerinde insan aklının geliştirdiği teknoloji yerel ve doğrusal büyüyordu. Bugün ise küresel ve üstel büyümeye tanıklık ediyoruz.
Teknolojinin hızlı gelişmesi, "doğanın kendini yeniden üretme kapasitesini" aşan kaynak harcamalarına yol aşabiliyor. İklim değişikliği konusunda bugün yaşanan endişeler, insan doğasının sınır konmaz hırsı ile zorlanabiliyor. İnsan teknolojik gelişmeler nedeniyle doğadan bağımsızlaşıyor, zaman kazancı sağlıyor, daha derinlere inebiliyor ama, zenginlik üretmek için kullanılan araç ve yöntemlere bağımlılıkları da artıyor.
Teknolojinin son dönemlerde üstel büyümesinin, iklim gibi sorunların yine teknoloji ile çözümler üretilebileceğini, "kıt kaynak" ilkesinin teknoloji aracılığı ile aşılabileceğini ileri süren düşünceler de var. İddialara peşin hükümle karşı çıkılmaması, hem teknolojinin yeni alan yaratmasına özen gösterilmesi hem de var olan kaynakları akılcı kullanma yollarının bulunması daha gerçekçi yol gibi gözüküyor.
Teknoloji ayrıca insanla doğa arasındaki doğrudan ilişkileri zayıflatıyor. Her teknolojik gelişme insanı doğal bakımlılıklarından uzaklaştırıyor; bağımsız hale getiriyor ama, öte yandan başka bir bağımlılığa zorluyor. Örneğin otomasyon insanı sıradan rutin işlerden bağımsızlaştırırken, bu kez işsizlik sorunu yaratarak başka bir bağımlılığa itebiliyor.
Kapsayıcı kurum dediğimizde "kendini yeniden üretme mekanizmasının işleyişini güven altına alan" bir yapılanma anlamamız gerekiyor.
"Kapsayıcı kurum" dediğimizde ne anlamamız gerektiğini çok genel çizgileri ile irdelemeye çalıştık. Uzun dönemli geleceği güven altına almanın bu çok temel araçlarına sahip olmak istiyorsak, bu konuları daha derinliğine tartışmalıyız. Kapsayıcı kurum konusunda bir "ortak anlayış" ortaya koyabilirsek, o zaman büyümeyi de güven altına alabilir; cari açığımızı makul düzeylere indirebilir ve fiyat istikrarı da sağlayarak kararlı bir gelişme yaratabiliriz...