Kendini bilmemenin bedeli ağır oluyor!
Piyasaların savaş alanına dönüşmeye başladığı, kırılganlık hızla artarken güvensizliğin büyüdüğü bir haftayı geride bıraktık. Fiyat oynaklıkları kriz alarmı verirken işlem hacimleri istikrarsızlaştı. Beklentiler hatırı sayılır ölçüde bozuldu; başta risk taşıyanlar olmak üzere herkes fazlası ile yoruldu. Döviz ve faiz piyasaları karıştı, sermaye piyasaları ise satış baskısı altında bunaldı. Korkuların esiri olmaktan kurtulamayan büyük çoğunluk, ne olup bittiğini anlamakta zorlandı.
Belli ki Çin’in devalüasyon hamlesi bardağı taşırmış, ABD Merkez Bankası'nın çok tartışılan faiz beklentilerini geri plana itmiş! Güçlenen riskten kaçınma eğilimi ve tepkisel yaklaşımlar, özellikle gelişen ekonomiler açısından yıkıcı olmaya başlamış; risk primleri yeni ufuklara yelken açmak durumunda kalmış. Dengesizliklerin büyümesi, hesaba katılmayan birikmiş sorunları ön plana çıkararak algıları olumsuzlaştırmış. Siyasi iradeler, para otoritesi konumundaki Merkez Bankaları ve piyasalar arasındaki uyum geride kalmış; yerini çekişmeye bırakmış.
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız eğilimler, ülkemizi de fazlası ile etkiledi; muhtemelen böyle olmaya devam edecek, olumlu ayrışma hayalleri gerçekleşemeyecek. Küresel olumluluklara aşırı bağımlı hale gelinmesine ve sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalmanın bedeli, kolay atlatılabilecek türden olamayacak.
Geride bıraktığımız hafta genelinde, tüm olumsuz tahminleri de aşan gelişmelere tanık olduk. Dolar kurunun 3 düzeyini aşacağı, iki yıllık iç borç faizlerini yüzde 11 seviyesinin üzerine çıkacağı, risk primimizin 270 puanı aşarak kredi notuna ilişkin beklentileri olumsuzlaştıracağı, mali sektör ile para otoritesi arasındaki ilişkinin bozulacağı ve bu konularda siyasilerin gerilerek kuzuların sessizliğini oynayacağı türünden gelişmeler hiç kimse tarafından öngörülememişti. Galiba bardağın taştığı ve bu nedenle eğilimlerin kontrol dışına çıkabileceği hiç hesaba katılmamıştı!
Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu’nun yaptığı toplantıda faizleri değiştirmemiş olmasının, Çin’e ilişkin gelişmeyi ve olası sonuçlarını görmezden gelerek dolar faizlerine odaklanmasının elbette bir anlamı var. Bir şekilde esnekliğin tükendiği ve olası her hamlenin faydasından daha büyük yan tesir üretebileceği itiraf ediliyor. Fakat finansal piyasalarımız, kendisine fazlası ile dokunduğu için bu gerçeği anlamak ve kabullenmek istemiyor; kısa vadeli bakış açısı ve koşullardan bağımsız bir yaklaşım sebebiyle körleşiyor, yüksek oranlı faiz artışını çözüm imiş gibi görme gafletine düşmekten kurtulamıyor! Yapısal reform söylemini bu açmaza bağlı olarak nakarat haline getirdiklerini unutuyor!
Gerek olası ekonomik daralmalar ve gerekse döviz kurlarındaki hareketlere bağlı maliyet kökenli baskılar, fiyat istikrarını ciddi bir şekilde tehdit etmeyi sürdürüyor. Böyle açmazlar söz konusu olduğunda, eski dostluklar kaçınılmaz olarak bozuluyor ve eğilimlerin kontrolden çıkması gündeme gelebiliyor. Beklentileri yönlendirerek günü kurtarmak olanaksızlaşıyor, eski alışkanlıklar pek bir işe yaramıyor. Sürdürülebilir olmadığı bilinen rotada yolun sonuna yaklaşmış olma olasılığını dikkate almak gerekiyor.
Özetle söylemek gerekir ise, küresel koşulların olumsuzlaşması ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi yönündeki eğilimler elimizi kolumuzu bağlıyor; ekonomimizi savunmasız bırakarak edilgen duruma düşürüyor. Para ve maliye politikası uygulamaları esnekliğini tümü ile kaybediyor; makro ihtiyati önlemler de pek bir işe yaramıyor. Yapısal reform söylemleri ile kötüye gidiş yavaşlatılmaya çalışılıyor ve belli bir aşamadan sonra o da pek bir işe yaramıyor. Ekonomimizin yaklaşık bir yıldır bu olumsuz koşullarda, inlemekte olduğunu unutmamak gerekiyor. Durum böyle olunca döviz kuru ve faizlerin, dönüşümlü olarak yükselmesi ve beklentileri olumsuzlaştırarak gelişmeleri kontrol dışına çıkarması kaçınılmaz oluyor.
Küresel koşullar olumsuzlaşıyor ve dalgalı bir şekilde böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor. Birbirimizi sakinleştirmeye çalışarak bu gidişi dehşetle seyretmenin, zamanı ve fırsatları tüketmenin büyük bir gaflet olacağını bilmemiz gerekiyor.