Kendimle hesaplaşma 2 / Bireylere değil, işleyen kurumlara inandım
Bir önceki yazıda, 35 yıldır önemsediğim konu arasında 9’unu paylaştım. Bu yazıda, ısrarla takip ettiğim diğer 10 konuya daha değineceğim:
10-“Orta sınıfın yükselişi”, “tüketici değer, beklenti ve davranışlarını yönlendiren” çok önemli bir etkendir. Ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri kavramak için orta sınıfı izleyecek donanımlara sahip olmak gerektiğini kararlılıkla savunuyorum; düşündüklerimin günün koşullarında da geçerli olduğu konusunda ısrarlıyım.
11- İnanç ve düşünce özgürlüğü arasında denge kuramayan toplumların “vasatlığı aşamadığını” ve “orta gelir tuzaklarını” kıramadığını gözlüyorum. Aykırı düşüncenin zenginlik olduğuna inanıyor; muhalefeti ihanetle karıştıran bireylerin, toplulukların ve toplumların gelişmeyi destekleme yerine kösteklediğini gözlüyorum. Aykırı olmak için değil, gerçekten aykırı düştüğüm zaman tepkimi göstererek; bildiklerimizle söyleyebildiklerimiz arasındaki makasla ölçülen “dürüstlüğü” elden geldiğince korumaya çabalıyor; bulanmadan akma idealini korumaya özen gösteriyorum.
12- “İşleyen kurumların önemini” erken yaşlarda farketmiş biri olarak, “bireylerin kurtarıcılığına” hiç bir zaman inanmadım. “Beyin takımlarının “ önemini bilirim ama yeter şart olmadıklarını düşünürüm. Kurumları yapılandırmanın işin en kolay yanı olduğunu savunuyorum. Asıl önemli olanın yetişkin insanlarla kurumlara “hayat katma” olacağını sıkılıkla dile getiriyorum. İşleyen kurumlara dayanan etkili sistemler oluşturmanın, kalkınmanın itici gücü olduğu düşüncesine her zaman katıldım; bugün de katılıyorum.
13- “Makro/mikro dengeleri gözeten bütünsel yaklaşımın” önemli olduğunu, “indirgemeci anlayışın” kaynak israf ettirdiğini düşünüyorum. Makro analiz yapanların, kullandıkları rakamların hesaplanış metodunu açıklamalarının önemine, mikro analizle de temeldeki dinamikleni açıklamalarına özen göstermeleri gerektiğine güçlü vurgular yapıyorum. Tek boyutlu analizlerin kafa karışıklığını artırdığını biliyorum. Çoklu analiz aşamasına hızla geçmenin gerek şartlardan biri olduğu düşüncesini kararlılıkla tartışmaya açıyorum.
14- “Bilgi eksikliği ve envanter seferberliği” benim her zaman üzerinide düşündüğüm ana konumu oluşturdu. Merkez düşüncem, kalkınmanın özünde net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma olduğu şeklindedir. Net bilgi seferberliği yapmadan, siyasetin algı yönetimi yaptığından yakınmanın anlamı yoktur. Net bilgi olmadan algı yönetiminin önüne geçilemeyeceğini, popülist anlatımların önlenemeyeceğini, liyakat temelinde bir görevlendirme anlayışına ulaşılamayacağını düşünüyor ve savunuyorum.
15- “Başlangıç noktasına hassas bağlılık” ilkesini yaklaşık elli yıldır önemsiyor ve benimsiyorum. “Öngörme ve önlem alma disiplinini” yaşam biçimi haline getirmeden ve “geri-bildirim metodunu” kullanmadan kaynak israfının önlenemeyeceğini biliyorum. Azgelişmiş birey, topluluk ve toplumu yaratan en önemli etkenin söz konusu üç temel ilke ve metodu önemsememek olduğunu düşünüyor; düşündüklerimi de vesile yaratılan her yerde savunuyorum.
16- Üretim pratiklerinden beslenen “kırsal kültür” ile “kurumların işleyişine” dayanan “kent kültürü” arasında yer alan “kasaba kültürü” “değerlerden” yoksundur. Kasaba kültürü, düello yapmaz pusu karar; arkadan vurur. “Ben de yok, başkasında da olmasın” kıskançlığından beslenir. Kapsayıcı değil ayrıştırıcıdır. Paylaşımcı değil, pastanın büyüğünü kapma kurnazlığının peşindedir. Kasaba cühelalılığını aşabilmek için “ilkeleler kalelerimizdir” anlayışından yola çıkmalıyız; o nedenle, yasalar yürürlükte olduğu sürece eleştirme hakkımız vardır; uymama lüksümüz yoktur ilkesini benimsemeliyiz. Benimsediğimiz bu ilkeler, haksız kazanç yaratan her türlü “kayıt dışı” uygulamaya karşı duruş geliştirmemin özünü oluşturur.
17- “Canlıların uzun ömürlü olanları en güçlüleri olmadığı gibi, en akıllıları da değildir; uzun ömürlü olanlar uyum yetenekleri yüksek olanlardır” saptamasını doğru ve hayatın öz gerçeğine uygun buluyorum. “Uyum yeteneklerini geliştirmenin” bilinçli bir etkilenme, ilgi ve amaç belirleme, araç ve ortam yaratmadan geçtiğini düşünüyorum. Çevremizdeki gelişmeleri sezme, anlama ve açıklayabilmenin, kendimizi tanımanın ve gelecekle ilgili bir plana sahip olmanın motive edici gücünü savunuyorum.
18- Ar-Ge, inovasyon, tasarım, marka ve imaj,kümelenme gibi zaman içinde iş dünyasının gündemine yerleşen konuların ayrıntı dinamiklerini anlamak için çaba gösteriyorum. Sadece anlama çabasıyla da kendimi sınırlandırmıyorum. Kavramların bileşen ve bağlamları üzerinde çalışarak, kavramların içinin boşaltılmaması, sloganların ciddi fikirlerin yerini almaması için de düşüncelerimi hiçbir sansüre uğratmadan paylaşma özeni gösteriyorum .
19- Bir çok konuyu yakından izleyerek ülkemizin gündemine taşımayı popüler konuların her zaman önüne koydum: İnternet ekonomisinin gündemimize getirip yerleştirdiği, “büyük veri”, “akıllı ve bağlantılı ürünler”, “nanoteknoloji, üç boyutlu baskı ve eklemeli üretim”, “analitik”, “insan kaynağı 2.0”, “endüstri 4.0 ve akıllı üretim”, “ürün-hattı yapılarının platform yapılarına dönüşmesi” gibi geleceğimizin inşasını etkileyen konuları izliyorum; iş dünyamızın günlük tartışma gündemine bu konuların girmesi için çabalıyorum.
Düşüncelerimi şu ya da bu biçimde paylaşmış olanların eksiklerimi tamamlamalarını, yanlışlarımı düzeltmelerini içtenlikle bekliyorum. Çabalarımın özünde hayata değer katma olmalıdır; “...miş gibi” yapma asla meşrebimiz olmamalıdır.Yüreğimi üretken ve geliştirici eleştirilere açık tutuyorum; sizler de o açık kapıdan girebilir, ortak değerler oluşturmamız da bir kıymık tuzunuzun olmasını sağlayabilirsiniz.