Kendimizi nasıl görüyoruz?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Başkalarının  bizi nasıl gördüğü, kişiliğimizi nasıl algıladığı kuşkusuz önemli… Çünkü hiçbir insan, diğer insanlardan yalıtılmış olarak yaşayamaz, başkalarının övgüsüne, yergisine, beğenisine, reddetmesine yani insani ilişkilere ihtiyacı vardır

Kendimizi nasıl gördüğümüz önemlidir. Kendimizi tanılama biçimimiz, yani kimlik belirleme, başkaları ile olan bütün ilişkilerimizin omurgasını oluşturur.

Kimliğimiz, insanlarla,  işle,doğayla, etik ve estetikle, hukukla, siyasetle ve ekonomiyle olan ilişkilerimizi belirler.

Kimliğimiz  "zihni modelimizin"  varsayımlarını belirlemenin temelidir.

Kimliğimiz üzerinde düşünürken aşırı ya da noksan değerlendirmeden korkarım.

"Biz en büyüğümüz"  abartması ne kadar tehlikeli bir ilişki zemini yaratırsa, "bizden adam olmaz" diyen kendini vurmaya dönük değerlendirme de ilişki zenginliğimize o üçlüde zarar verir.

Gerçekçi olmalıyız

Gerçekçi olmamız için işimizi sorgulamamız, farklı bakış açılarına sahip olanlarla tartışmamız gerekir.

Muhtar Kent  dünya genelinde bir büyük şirketin yöneticisi… Diyor ki, " Türk yöneticilerinde özgüven eksikliği var. Dışarıda yeterince rahat değiller. Yurtdışındaki insanlarla aynı Türkiye'de olduğu gibi rahat ilişki kurmak lazım. Bu özgüven eksikliği belki de lisan eksikliğinden kaynaklanıyor (…) Hala dışarıya kapalı bir toplumuz.Yeteri kadar açık değiliz."

Kent'in bu genellemesine katılıyorsak, dünya genelindeki bir temel eğilimin akışına ters düştüğümüzün resmidir. Çünkü  Bilgi Toplumu'nda zenginlik üretmenin temel koşullarından biri de "dışa ve dünyaya açık olmak"…Bu ne anlama geliyor?  Ürettiğiniz mal ve hizmeti dışarıda satabileceksiniz…Yetmez, başka dilleri bilecek, kültürleri algılayacak ve ilişkileri derinleştireceksiniz…

Diyelim ki Muhtar Kent yanılıyor

Diyelim ki Muhtar Kent yanılıyor. O da bir insan, ulaştığı genelleme eksik gözlemlerden hareket ettiği için yanıltıcı.

Dönüp başka yetişkin insanlarımıza kulak kabartabiliriz.

İlber Ortaylı'da  aynı zaman kesitinde benzer bir genelleme yapıyor:

"…dünyaya açılıyoruz, çalışkanız, müteşebbisiz, teknolojiyi iyi kullanıyoruz, tamam; ama maalesef sahtekarlık da çok. Ve her konuda yüzeyden gitme çok. Bunu değiştirmek zorundayız, yoksa ileri gidemeyiz.  Dünya'da ilk  20'ye giriyoruz belki, ama ilk 10'a  bu zihniyetle gidemeyiz!"

Kendimizi sorgulayan iklim

Türkiye'nin yakaladığı "1000 yılın fırsatını" değerlendirebilmesi için  " kendini sorgulama iklimi" yaratması şart. Kendi kendimizi överek bir yere varamayız… Kendi içimizdeki gelişmelere bakmak, bize gerçeği göstermez… Karşılaştırma yapmalıyız… Saha araştırmalarına önem vermeliyiz… Bize aykırı fikirler söyleyenleri ve eleştirenleri  "zenginliğimiz" olarak kabullenmeliyiz. Ancak o zaman, aşırı ya da noksan değerlendirme tuzağından uzaklaşır; daha sağlıklı adımlarla geleceği  inşa etmenin yollarında yürüleyebiliriz….

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar