”Kendim ettim, kendim buldum!”

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Hükümete mali kural düzenlemesine gitmesi için; herhangi bir ülkeden, yurtiçinde ya da yurtdışında herhangi bir kurumdan, iş çevrelerinden ya da akademik çevrelerden veya basından bir öneri ya da baskı gelmesi söz konusu olabilir mi? Hayır, değil mi. Ama hükümet, Türkiye’nin geleceği için çok önemli ve yararlı olan bu konuda girişimde bulundu, mali kural düzenlemesine gidilmesine karar verdi, bu konudaki yasa tasarısını da TBMM’ye sundu.

Sonra… Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı bile çok “üzen” bir gelişme yaşandı, tasarının Meclis’te görüşülmesi yeni yasama dönemine kaldı. Yani bu nasıl bir güçse, Başbakan Yardımcısı Babacan bile önünde duramadı. Kabinede Başbakan Erdoğan’dan başka Babacan’ın üstünde kim vardır dersiniz? Yani demek ki mali kuralın Meclis’te görüşülmesinin yeni yasama dönemine kalmasını isteyen ve buna tek başına karar veren Başbakan Erdoğan’dı. Yok eğer ekonominin dümenindeki Babacan’a rağmen ekonomiyle ilgili olarak Başbakan’ı daha çok etkileyebilecek konumda bir bakan varsa, biz kim olduğunu çok merak ediyoruz. Üstelik bu süreçte, mali kural yasalaştığı takdirde Türkiye’nin kredi notunun artabileceğine dönük olarak uluslararası derecelendirme kuruluşlarından peş peşe açıklamalar geliyordu. Kredi notu artışı kimsenin umurunda olmadı, tasarının görüşülmesi yeni yasama dönemine kaldı.

Bu arada Merkez Bankası da enflasyon raporu kapsamında hedeflerini ortaya koyarken, açık açık mali kuralın 2011’de uygulanacağının varsayıldığını dile getiriyordu.

Ancak dün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı bir açıklama kafaları karıştırdı. Helsinki kaynaklı habere göre, Bakan Şimşek, mali kuralın ekim ayında oylanmayabileceğini söylemişti. Maliye Bakanı, bu yönde bir değerlendirmesi olmadığını, sözlerinin bu şekilde yorumlanmasının yanlış olduğunu belirten bir açıklama yaptı, kafalar tümden karıştı. Şimşek, hem zaten mali kuralı “örtülü” biçimde uyguladıklarını da ifade etti.

Madem mali kural örtülü biçimde de olsa zaten uygulanıyor, neden o örtü kaldırılmıyor ki… Hem derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin notunu artırmaya hazır bekliyorken…

Mali kural en önemli kısıtlamayı bütçe açığının GSYH’ye oranında getiriyor. Mali kuralla açığın GSYH’ye oranının yüzde 1’i aşmayacağı hükme bağlanacak, ancak bu düzeye aşamalı olarak inilecekti.

Bu yılın öngörüsüne göre bütçe açığının GSYH’ye oranı yaklaşık yüzde 5 düzeyinde. Mali kural devreye girmiş olsa, örneğin 2011’de bu oran birden yüzde 1’e indirilecek değildi. Açığın GSYH’ye oranı, söz konusu oranın her yıl üçte bir azaltılması suretiyle yüzde 1’e çekilecekti.

Bu yıl bütçe açığı 50.2 milyar lira olarak öngörülüyor, GSYH ise 1 trilyon 29 milyar lira. Yani açık/GSYH oranı yüzde 4.9 düzeyinde. Mali kural yürürlüğe girse, yüzde 4.9’luk oran üçte bir azaltılacak ve 2011 için yüzde 3.3’e indirilecekti. Buna göre, 2011’de GSYH 1.1 trilyon lira olarak varsayılırsa, bütçe açığı da bu durumda 36 milyar lirayı aşamayacaktı.

Siyasette “baş döndüren” trafik YAŞ toplantılarında sürüp gitti; ekonomide de dün mali kuralla ilgili haberler “baş döndürücü”ydü. Maliye Bakanı Şimşek’in yaptığı açıklamalar, sonra bu açıklamaları düzeltici yöndeki bilgi bombardımanı…

Ama ortada mali kuralı en azından sonbahara bırakma durumu var. Aslında 2011 için mali kuralla yola devam etmek, açık/GSYH oranını yalnızca üçte bir aşağı çekeceği için çok olumsuz sonuçlar da doğuracak gibi görünmüyordu.

Ne var ki, seçime giderken kendi kendine elini kolunu bağlamak da olacak şey değildi yani. Şimdi durup dururken mali kuralı çıkar, sonra da “kendim ettim, kendim buldum” diye dövün…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar