Kendi yağı ile kavrulma dönemi artık bitti
“1980’li yıllardan 2000’li yılların başına Türkiye’de ne değişti?” diye sorsalar, ben sanayi Anadolu’ya otoyollar vasıtasıyla yayıldı derdim. Daha önce sanayi aktivitesi birkaç eski merkezle sınırlıydı. Sonra sanayi İstanbul’dan, İzmir’den, Adana’dan uzaklaşmak için hareketlendi. İstanbul Sanayi Odası’nın en büyük 1000 sanayi kuruluşu listesine bakarsanız, son otuz yıldaki hareketi inceleyebilirsiniz. Peki, bugün bu hareketin neresindeyiz? Bu hareketlenmenin sınırları neler? Bundan sonra nereye gider? Ben bu soruların cevaplarının artık otoyol haritası kadar, illerin yetenek havuzlarında da gizli olduğunu düşünüyorum. Geldiğimiz noktada bir kentin sanayileşmesini ne kadar sürdürebileceği, yetenek havuzu açısından kendi yağı ile kavrulmayı bırakmasından geçiyor. Başka illerden yetenek çekebilenler, çekemeyenleri geçecek bundan böyle. Zamanınız varsa birkaç noktanın altını çizeyim ki işin bugünkü teşvik politikasının mantığının fersah fersah ötesinde olduğunu hep birlikte görelim.
Önce bu iş nasıl oldu ona bakalım isterseniz. Ben, Türkiye’nin bölük pörçük otoyol haritasının sanayinin Anadolu’ya nasıl yayıldığını pek güzel gösterdiğini düşünüyorum. Ankara-İstanbul otoyolu olmasa, Gebze ve Kocaeli böyle olmazdı. Bolu da olmazdı elbette. Pozantı-Adana-Gaziantep otoyolu olmasa, Gaziantep, Kahramanmaraş böyle olmazdı. Yanından otoyol geçse, inanın bugünkü Kayseri’yi, Denizli’yi tanımakta zorlanırdık. Kayseri ve Denizli otoyolsuz böyleyse, otoyol ile nasıl olurlardı bir düşünün. Otoyol, konteynır taşımacılığı için elzem. İster bölünmüş, ister gidiş geliş olsun, kalan asfalt yollar yalnızca asfalt yol işte. Hiç yoktan elbette iyidir ama sanayi için ikinci kalitedir. Hayallerinizin sınırlarını gösterir. Üç TIR geçtikten sonra orasının burasının çökmesi, yolun mal taşımacılığı için uygun olmadığının göstergesidir. Ben bu nedenle Turgut Özal’ın otoyollar ile ilgili vizyonunun son derece doğru olduğu kanaatindeyim. Ben olsam, önce rahmetli Özal’ın yarım bıraktığı işi tamamlardım. Ama öyle yapmadık. Hata ettik.
Bugünlerde bir Anadolu kentinde “acaba işler bundan sonra nasıl gider?” diye düşünüyorsanız, bence iki soru üzerine düşünmenizde fayda var. İlk soru: İşyerinizde çalışmak için başka illerden insan çekebiliyor musunuz? Bu ne demek? İlinizdeki iktisadi aktivite, içinde bulunduğunuz bölge için, Türkiye için ne kadar önemli, iliniz ne kadar çekim merkezi? Bu soruların cevabının ben bu meseleyle ilgili olduğunu düşünüyorum. İlk soruya cevabınız olumlu ise, hemen devamını getireyim: Peki, bunlar beceri gerektiren işlerde mi çalışıyorlar? Yoksa beceri gerektirmeyen işler mi yapıyorlar? Yaptığınız iş sayesinde ilinizin yetenek havuzu zenginleşiyor mu? İşiniz ilinizin beceri kapasitesini artırıyor mu?
Yapılan çalışmalar, Anadolu’da illerimizin daha çok kendi yağı ile kavrulmaya çalıştığını gösteriyor. Batıdan doğuya doğru gittikçe, illerimizin yetenek havuzu problemi giderek daha ciddileşiyor. Aynı otoyol gibi bir konnektivite engeli haline geliyor. Doğuya doğru gittikçe, illerin imkanlar seti, o ilde yapılabilecek işler menüsü giderek daralıyor. En azından ben daha hareketlenmemiş, daha yüksek teknolojili alanlarda çalışanlara faaliyetlerini doğuya doğru hareketlendirmeyi düşünüp, düşünmediklerini sorduğumda, ilin yetenek havuzu meselesi hemen gündeme geliyor. Gidişata bakarsanız, bu sorun giderek daha da fazla önem kazanacak. Geçtim Anadolu’da havayolu ile taşınabilecek daha yüksek teknolojili malların üretilmesi hadisesini, bugünlerde geleneksel işleri yapmak için bile daha nitelikli personel gerekiyor. Asya ile Avrupa arasına sıkışan Türkiye geleneksel sektörlerde varlığını ancak Amerika gibi sürdürebilir. Nasıl? Bildiğiniz iplik fabrikasını işletmek için 1980’de 2000 tane çalışan gerekiyorsa, bugün aynı işi 140 kişi ile yapmak mümkün görünüyor. Ama bu sefer daha iyi eğitimli, teknolojiden anlayan 140 kişi gerekiyor.
“Nitelikli personel bulamıyoruz” söylemi esasen “bizim il dahilinde nitelikli personel yok” demek galiba. O vakit, soru şu: Peki, insanlar neden ülkenin bir başka yerinden sizin ilinize gelip, bir işe yerleşmiyor? Araştırmalar, yüksekokul mezunlarının yaklaşık yüzde 30’unun lise mezunlarının yapabileceği işleri yaptıklarını gösteriyor. Yaklaşık 1 milyon kişiden bahsediyoruz. Ben bu mutsuzluk katsayısı artışında, memlekette işgücü mobilitesindeki hareketsizliğin de etkili olduğunu düşünüyorum. İstanbul’dan başka bir yere neden gitmiyorlar? İşte soru galiba bu.
Şu anda Anadolu’daki kentler kendi yağı ile kavruluyor. Halbuki Anadolu’da sanayileşmenin geleceği, otoyol kadar, kentin yetenek havuzunu genişletmeyi de gerektiriyor. Yetenek çekmenin yolu ise kentleri daha yaşanabilir kılmaktan geçiyor. Ben Anadolu’da sanayileşmenin geleceği açısından kentleşme politikalarının da artık kalkınma gündemine eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaman İstanbul’dan çok, Türkiye’nin ikincil kentlerine yatırım yapma zamanı. Anadolu’da sanayi olacaksa, yolu kentleşme politikasından geçiyor. Belediye seçimleri yaklaşırken, yaşanabilir kentler hadisesinin Anadolu’da sanayinin geleceği açısından önemini vurgulamaya başlayayım. Kendi yağı ile kavrulma dönemi artık bitti.