Kendi bindiğimiz dalı kesmek!
İHRACAT SOHBETLERİ / Şefik Ergönül [email protected] Hikayeyi hepimiz biliriz! Nasrettin Hoca bir gün ağaçta üzerine bindiği dalı keserken, oradan geçen birisi "Hoca efendi ne yapıyorsun, bindiğin dalı kesersen düşersin" diye seslenmiş. Hoca hiç oralı olmadan devam etmiş ve dal kırılınca da yere düşmüş. Yere düşen hoca, hemen adamın peşine koşup "Yahu sen benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin, ne olur onu da söyle" demiş. Hikâye böyle devam eder de, bindiği dalı kesen ihracatçı nereye düşer, bir bakalım. Kimya sanayii kolunda çalışan bir işletme, ihracat yapmak üzere kolları sıvamış. İnternette güzel bir tanıtım sayfası açmışlar. Tüm ürünleri ve bilgileri orada sergilenmiş. Kısmetleri de pek yerinde olsa gerek, internetten onları bulan yabancı bir alıcı, ürünlerinden birinden almak istediğini bildirmiş. Detaylar tartışılmış, etiket içeriği görüşülmüş ve en önemlisi fiyat ve teslimat koşulları üzerinde anlaşma sağlanmış. Alıcı doğal olarak alacağı ürünü analiz ettirip, kullanımda denemek üzere, uygun bir miktarda örnek gönderilmesini istemiş. Üretici de bu işlemler için gereken bir miktarda örneği alıcıya göndermiş. Yapılan analizler ve ürün uygulamaları olumlu sonuçlanmış. Bunun üzerine alıcı almak istediği ürün miktarını bir 20'lik konteyner (20"FCL) yüküne yükseltmiş. Satılan ürünler özel etiketli ve biraz da farklı özellikli olduğundan, alıcıdan bir miktar avans ödeme talep edilmiş. Mal bedelinin geri kalanının da, mal teslimatında yükleme öncesi ödenmesi konusunda mutabakat sağlanmış. Üretici malları hazırladığında kalan mal bedelini tahsil etmiş, yüklemeyi yapmış ve mallar alıcıya varmış. Alıcı malları aldıktan sonra zehir zemberek bir ileti göndererek, gelen malların, onay verilen örnekten çok farklı ve etkin madde oranlarının çok düşük olduğunu bildirmiş. Gelen ürünlerin derhal geri alınarak kendisine onay verilen özelliklerde yeni ürün gönderilmesini talep etmiş. İhracatçımızın ayaklarını sürüyerek, deyimi uygunsa "ipe un sermesi" üzerine de, alıcı bazı tedbirler almış. Önceden gönderilen ürün örneğini analiz ettirdiği laboratuvardan aldığı ve gelen ürünlerin onay verilen örneğe uygun olmadığını bildiren raporu alarak, bir bağımsız gözetim şirketinden durumu teyit eden yeni bir rapor almış ve bunları yeminli tercüman aracılığı ile Türkçe'ye tercüme ettirmiş. Bu raporla kendi ülkesindeki Türkiye Büyükelçiliği Ticaret Ataşeliği'ne resmen şikâyette bulunmuş. Kendi resmi makamlarına, bu ihracatçının kara listeye alınması için gerekli başvuruları yapmış. Üretici/ihracatçının kayıtlı bulunduğu ticaret ve/veya sanayi odasına da aynı şikâyet başvurusunu yapmış. Ayrıca, Türkiye'de yaşayan tanıdıkları aracılığı ile de, ihracatçı firma aleyhine dolandırıcılık, sahtekarlık ve aklınıza gelebilecek her türlü suçlama ile dava açmaya hazırlanıyormuş. Bu arada bizim ihracatçımız, "Bana bir daha sipariş ve onu sana yarı parasına yapıp, zararını bir nebze de olsa azaltalım" diyormuş. Tabii bu arada parayı peşin istemeyi de unutmuyor. Bu anlattıklarım tamamen gerçek bir olaydır. Bana, bir zamanlar Rusya'da dükkanların vitrinine "burada Türk malı satılmaz" ifadesini taşıyan etiketlerin asılmasına sebep olan ve İstanbul'un bir semtinin esnafının adını kötüye çıkartan (sözde) ihracatçıları hatırlattı. Bir ara televizyonlarda gördüğümüz reklam çok doğru bir ifade taşıyordu "İtibarı kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim." Burada bir kez daha yinelemek istiyorum. İhracatçı gerilla değildir, vur kaç yapamaz ve yapmamalıdır. Bizler ürünlerimizle firmalarımızın ve firmalarımızla da ülkemizin itibarını yüceltmek durumunda olan insanlarız. Bindiği dalı kesen düşecektir de, böyle bir ihracatçı nereye düşer, hiç düşünmek istemiyorum.