Kendi ayağını kurşunlamak!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Uluslararası derecelendirme kuruluşları notumuzu artırdı diye çok mutlu oluyoruz. Her ne kadar geçmişte olduğu gibi not artırım günlerini "bayram" ilan etmiyorsak da yine de hoşumuza gidiyor bu durum. Gitmeli de tabii ki. Türkiye'de doğrudan yatırım yapmayı düşünen bir kuruluş ya da portföy yatırımına niyetlenen bir uluslararası fon Türkiye hakkında bilgiyi nereden alacak. Hem, derecelendirme kuruluşları da bu ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmadı mı zaten…

Son olarak dün de Japon derecelendirme kuruluşu JCR Türkiye'nin kredi notunu bir basamak yükseltti. Ancak, bu bir basamaklık yükselmeye rağmen, "yatırım yapılabilir ülke" durumuna yükselebilmemiz için notumuzun iki basamak daha artırılması gerekiyor. Yani not artırımı iyi ama, artırılan notun nereye geldiği de çok önemli. Hani hep dile getiriliyor ya, "notu artırılan nadir ülkelerden biriyiz" diye; doğru da, zaten diğer ülkelerin o kadar gerisindeyiz ki, fark biraz kapanmış oluyor, hepsi bu.

Ama yine de notun olumluya doğru değişiyor olmasının zararı yok. Bu artırımların tek olumsuz etkisi, "biz neymişiz, ne biçim kriz yönetirmişiz" havası doğurması olabilir. Böylesine gereksiz bir özgüven oluşumuna dikkat etmekte yarar var.

Türkiye'nin notunu artıran derecelendirme kuruluşlarının dikkat çektikleri konuların başında, Türk bankacılık sisteminin küresel krizden etkilenmemiş olması geliyor. Bu çok doğru, ama Türk bankacılık sisteminin ne zaman ıslah edildiğini de unutmamak gerekiyor. 2001 krizini yaşamamış ve bankacılık sistemini o dönem ıslah etmek durumunda kalmamış olsaydık, bu küresel kriz döneminde başımıza neler geleceğini düşünmek bile ürpertici…

Bankacılık sistemimiz güçlü, reel sektör de geçen yıl öylesine bir dibe vurdu ki, baz etkisiyle bu yıl toparlanma daha kolay gerçekleşecekmiş gibi görünüyor. Bütün bunlar derecelendirme kuruluşlarını harekete geçiriyor ve notumuz artırılıyor.

Ama biz rahat durabilen bir yapıya sahip değiliz, bir yandan kendi ayağımızı kurşunlamaya devam ediyoruz.

"Başbakan yardımcısına suikast planlıyor, camilerimizi bombalıyor, kendi uçaklarımızı düşürüyor, yüz binlerce kişiyi stadyumlara dolduruyoruz; yani Silahlı Kuvvetler dış tehdidi bırakmış her gün darbe planlaması yapıyor."

Bir yanda notu artan bir ülke görüyor yabancı yatırımcı, bakışı değişiyor; bir yanda da sanki yarın çok başka noktalara sürüklenecek görüntüsü veren bir ülke izliyor. Haliyle kafası karışıyor.

Portföy yatırımlarının çok fazla önemi yok. Türkiye için önemli olan doğrudan yatırımlar. Portföy yatırımı yapan gelir hisse senedi ya da devlet iç borçlanma senedi alır, bakıyor işler sarpa sarıyor belki bir miktar zararı da göze alarak çıkar Türkiye'den. Bu şekilde yapılacak yatırımlar olsa da olur, olmasa da; doğrusu bize çok faydası da yok. Ama, doğrudan yatırım yapacak, hele hele doğrudan yeni yatırım yapacak yabancı sermayeye açız. Bu sermaye gelmeli, toprağa kazmayı vurup yeni tesis kurmalı, üretmeli, istihdam yaratmalı. İyi de, böyle bir ortamda, her gün yeni yeni senaryoların havada uçuştuğu bir ortamda doğrudan yabancı sermayeyi çekmek ne ölçüde mümkün olabilir ki… Derecelendirme kuruluşları istedikleri kadar not artırımına gitsinler. Bu kuruluşlar ekonomik verilere bakıyor, ya ülkedeki kasvet havası… 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar