Kemerlerinizi bağlayın ve görünüme aldanmayın!..
Sürdürülebilir olmayan koşullarda faizlerde yaşanan aşağı yönlü değişikliklere ekonomi ile finansal piyasaların tepkisinin genelde farklılaştığı bir on yıl yaşadık. Gerek para politikası uygulamalarının, gerekse finansal piyasalardaki iyimserliğin ekonomi üzerindeki etkisinin ağırlaşan yapısal sorunlar nedeniyle azalıyor olması bu sonuçta belirleyici oldu. Gerek nominal, gerekse reel faizlerde yaşanan gerilemeler bir yandan tasarruf fazlasını eritir veya negatife dönüştürürken, diğer yandan rekabet koşullarının bozulmasında ve buna bağlı olarak faaliyet gelirlerinin erimesinde etkili oldu; finansal piyasalar ise ısrarla bu durumu görmezden geldi veya olmayacağını fiyatlayarak balonlaşmaya sebep oldu. Bu aşamaya gelindikten sonra yaşanan faiz gerilemeleri ise giderek büyüyen çaresizlik ve artan kırılganlığın sembolü olmaktan öteye gidemedi.
Eğer yukarıdaki teşhisimiz yanlış olsa idi, 11 Eylül 2001 tarihli terörist saldırı sonrasında gerileyen nominal ve reel faizlere rağmen gelişmiş ekonomiler içine girdikleri durgunluktan çıkabilirdi ve devamında yaşanan olumsuzluklar küresel ekonomiyi daha önce görülmemiş sertlikte sarsamazdı… Durum böyle olunca günümüz koşullarında negatif reel faizlere alışmak gibi bir durum söz konusu olamaz; bir süre için durgunluğun derinleşmemesi, enflasyon ve döviz kurunun artmaması mümkün olabilir; fakat giderek ağırlaşan yapısal sorunlar nedeniyle bu durum kalıcı olamaz. Başka bir deyişle reel faizlerin kademeli olarak daha aşağı çekilmesi sistemik risk algılamasındaki olumsuzluğu terse çeviremez, daha yıkıcı yeni kredi krizlerinin altyapı oluşumuna eşsiz bir katkı sağlar. Küresel ölçekte etki alanı genişleyen, durgunlaşmanın temel sebebi rekabet koşulları ve gelir dağılımının olumsuzlaşması ise ve faizlerdeki gerileme bu eğilimleri terse çevirmek yerine güçlendiriyorsa, sonucun daha farklı olması beklenemez; bekleyenlere güvenilemez. Geniş kitleleri bir süre için aldatabilir ve bu sayede günü kurtarabilirsiniz, ancak böyle devam etmek mümkün olmaz.
Hele Türkiye gibi hatırı sayılır büyüklükte tasarruf açığı olan bir ekonomide reel faizleri negatife indirip buna alışılmasını beklemek büyük bir çaresizliktir. Tasarruf açığının başka bir deyişle cari açığın büyümesi, dış finansman ihtiyacının yeni rekorlara koşması ve Türk Lirası'nın eninde sonunda çok ciddi değer kayıplarına uğraması, faizlerin düştüğünden çok daha seri bir şekilde yükselmesi olasılıkları çok güçlenmiştir. Türkiye ekonomisinin bu olumsuzluklara katlanabilmesini mümkün kılacak enerjisi yoktur. Son haftalarda yaşananlar gelişmelerin iyice kontrolden çıkmış olduğunu, buna rağmen büyüyen korkular nedeniyle kimsenin konuşamadığını düşündürmektedir.
Menkul ve gayrimenkul fiyatları aşırı şişkinlik ve ekonominin rekabet koşulları nedeniyle cazip değildi, şimdi mevduatta cazip bir tasarruf aracı olmaktan çıkıyor. Geriye ne kaldı? Tüketmek veya sistem dışı altın gibi tercihlere yönelmek dışında bir seçenek kaldı mı?.. Tedbirli olunmaz ise neler yaşanacağını gayet iyi bilen yetkililer neden susuyor veya eyyamcılık yapıyor?..