Kelimelerin "atıl" kaldığı yerdeyiz
Yaşadığımız küreselleşme ve dijital dönüşüm sonucunda, dört kelime tamamen lugatımızdan çıkmak üzere. Bunlar; "mahremiyet", "yerel", "vasat" ve "sonra".
Gerçek hayatta paylaşmayı pek başaramasak da, sanal hayatta "paylaşmadan" edemiyoruz. Ne yaşıyorsak, nerede, ne yapıyorsak herkes bilsin istiyoruz. Hayatımıza giren teknolojiler, hayatımızı değitirdikleri gibi, bizi de değiştiriyorlar. Eski alışkanlıklar fark etmeden tarihe karışıyor; kelimeler bile "atıl" olabiliyor.
The New York Times yazarı Thomas Friedman son dönemde özellikle dört kelimenin atıl olma yolunda hızla ilerlerdiğini, hatta yakında tamamen lugatımızdan çıkacağını söylüyor. Bu kelimeler; "mahremiyet"; "yerel"; "vasat" ve "sonra".
Friedman haklı; çünkü mahremiyet bitti, yerel bitti, vasat bitti ve "sonra" dediğinizde, herşey çoktan değişmiş oluyor...
Her bir kelimenin ölüm nedeni birbirine benziyor aslında;
Mahremiyet: Cep telefonu olan ve Twitter kullanan herkesin potansiyel paparazi; cep telefonu ile ses kayıdı yapan herkesin potansiyel gazeteci; Youtube'a video yükleyebilen herkesin ise potansiyel film yönetmeni olduğu bir dünyada, geri kalanların birer kamu figürü olmaktan başka çaresi kalmıyor.
Bugün herhangi biri, herhangi başka birinin fotoğrafını veya videosunu istediği yerde çekip, tüm dünya ile paylaşabiliyor. Bir bakıma hepimiz, her an bir "kamera şakası"nda bulabiliyoruz kendimizi. Dolayısıyla belki de sonunda, The Washington Post'tan Kathleen Parker'ın dediği gibi, teslim olmak gerekecek. Yani sözlerimizi kamusal alanda duymak istemiyorsak, konuşmayacağız. Hatta evde bile!
Yerel: "Yerel" kelimesinin ölüm nedeni, mahremiyetle aynı aslında. Teknoloji sayesinde sürekli olarak birbirine bağlı bir dünyada, söyleyeceğiniz ya da yapacağınız herhangi tartışmalı bir şey, bir saniye içinde küresel bir boyut kazanabiliyor.
Vasat: "Vasat" kelimesinin ölüm nedeni, günümüz dünyasında kimsenin vasat olma lüksüne sahip olamamasının bir sonucu. Artık her şirket, en ucuz, en hızlı ve en kolay yazılıma; otomasyona; robotlara; ucuz yabancı işgücüne ulaşabiliyor. Yani herkes en azından "vasat" olabiliyor. Dolayısıyla hepimizin kendi katma değerini bulması, kendi farkını yaratması, kendisini sürekli olarak yeniden tasarlaması gerekiyor.
Sonra: Belki de en üzücü ölümün "sonra"nın ölümü olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Bugün yaşadığımız dünyanın sahip olduğu ekolojik kapasitenin 1,5 katını tüketiyoruz. Doğaya zarar verip, geleceğini tehlikeye atmaya devam ediyoruz. 2013 yılı iklim değişikliği açısından insan tarihinin en kötü yılı oldu. Atmosfer ve okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarları azaldı, ortalama deniz düzeyi yükseldi ve sera gazlarının atmosferdeki birikimleri arttı. 2013 yılında küresel CO2 seviyesi 400'e çıktı. Bu bilinen tarihin en yüksek seviyesi oldu. Dünya genelinde ölümcül sıcaklıklar, kuraklıklar ve kontrolden çıkan yangınlar yaşandı. Geri dönüşü olmayan bir noktadayız. Yarından sonra, bugün etrafımızde gördüğümüz ağaçları, hayvanları, çiçekleri, dereleri görmeyebiliriz. Sonra, çok geç olabilir... Ne yapacaksak, şimdi yapmamız gerekiyor.