Kaynak transferine dayalı tercihlerin sonu geldi!..
Küresel ölçekte parasal genişleme ile spekülatif karakterli risk alma isteği arasındaki güçlü ilişkinin son aylarda hızla azalmaya başladığı dikkat çekiyor. Gelişmiş ekonomilerden sonra gelişmekte olanların da durgunlukla tanışmaya başlamış olmasının etkisi giderek daha yoğun bir şekilde hissediliyor. Sermaye hareketleri ve küresel ticaret hacmi artmıyor, sermaye ve emtia piyasaları bant içinde yatay hareket sergiliyor, gelişmekte olan ekonomilerin parası daha fazla değerlenmiyor. Büyümeyi daha fazlazorlamanın enflasyonu artırarak kırılganlığı yükseltmekten başka bir işe yaramayacağı kanaatining üçlenmesi risk alma isteğini azaltıyor. Parasal genişleme ile spekülatif risk alma isteği arasındaki güçlü ilişkiden yararlanan Türkiye benzeri ekonomilerin, söz konusu ilişkinin bozulması ile birlikte ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini dikkate almak gerekiyor. Zira her ekonomi kendi gerçekleri ile hesaplaşmak zorunda kalabilir ve her değişken şey son onyılda olduğundan daha farklı eğilimler sergileyebilir.
2003 yılı sonrasında ülkemizde uygulanın ekonomi politikalarını ne kesimler arasında yarattığı kaynak transferlerini dikkate aldığımızda gerçeği net bir şekilde görebiliriz. Üreten ve tüketen kesimlerden mali sökter ve kamuya doğru çok büyük bir kaynak transferi yapıldı ve bu transfer sermaye akımları ile finanse edildi; fakat bu süreçte hem emvcut sorunlar ağırlaştı hem de ciddi bir cari açık sorunu oluştu. Bu süreçte Türk Lirası'nın genelde değerlenme eğiliminde oluşu bir yandan cari açığı besler iken diğer yandan üreten kesimlerin sorunlarını ağırlaştırdı; her konuda aşırılıklar zorlandı ve dengesizlikler büyüdü. Bu ilişkiler bütününün yavaşlaması veya durgunlaşması bile ciddi kırılganlık yaratıyordu ve kesinlikle sürdürülebilir bir durum söz konusu değildi. 2006 yılı mayıs ayında yaşanan dalgalanma ve küresel kredi krizinde yaşanan sıkıntılar bunu net bir şekilde ortaya koydu. 2011 yılında mali sektörün kredi hacmindeki artış hızını yavaşlatmak konusunda Merkez Bankası'na direnmesi de aynı korkudan kaynaklandı.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız kaynak transferi bugün itibari ile durma noktasına gelmiş bulunuyor. Durum böyle olunca bu transferin taraflarını mercek altına almak, mevcut durumlarını ve gelecekteki olası davranış biçimlerini irdelemek gerekiyor. Eğer yatırım ve tüketim cephesindeki aşırılıklar azalır veya azalmak zorunda kalır ise bu durum mali sektör ve kamuyu, Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileri nasıl etkiler? Kesinlikle olumsuz yönde etkiler ve yıkıcı eğilimleri tetikleyebilir. Bu ortamda kımıldamaktan veya nefes almaktan korkar durumdayız ve herbir kesim fırsat buldukça riskini azaltmaya çalışıyor. Dışarıdan eskisi gibi doğrudan yatırım veya portföy girişi gelmiyor, Merkez Bankası para politikasını gevşetir iken çok dikkatli olmaya çalışıyor fakat yapabildikleri endişeleri azaltmıyor; bankaların krediler konusundaki söylem ve eylemi ise birbiri ile uyuşmuyor. Tüketici doışındaki kesimler kaynak ihtiyacını karşılamak için menkul kıymet arzına gitmek yönünde harekete geçmek zorunluluğunu hissediyor. Böyle bir şeyin mümkün olduğu izlenimini yaratmak veya korumak adına sermaye piyasası manüpile ediliyor; diğer gelişmekte olan ekonomilerin varlık piyasaları geriler veya durgunlaşır iken biz ayrışma hikayeleri ile herkesi aldatabileceğimizi sanıyoruz!.. Yine bu sebeple iç talep ve dış satım imkanlarındaki daralmayı ve olası sonuçlarını fiyatlayamıyoruz. Küresel düzeydeki parasal genişleme ve kredi notumuza ilişkin beklentilerimizle ayrışma masalları yazıyor, bir anlamda Nasrettin Hoca gibi göle maya çalıyoruz...
Son on yıldaki politika tercihlerine bağlı olursan kaynak transferi sürdürülebilir değildi, saadet zinciri niteliğinde idi ve ömrünü tamamlamış gibi görünüyor. Yapısal reformları tekrar gündeme almak bunun itirafından başka bir şey değildir. Ülkemizde yaşanan durgunlaşma geçici değildir; yumuşak iniş senaryosu beklentileri yönlendirmeye bir büre daha devam etmek içindir ve devamında eski eğilimler geri dönmeyecektir. Üreten ve tüketen kesimlerin geliri azalırken borcu hızla büyümüştür, böyle devam edemeyecektir, gerçekle görüntü arasında oluşan büyük fark da zaman içinde eriyecektir. Böyle olmayacağına yönelik hesaplar kaçınılmaz olarak çökecektir. Durum böyle olunca parasal genişleme ile risk alma isteği arasındaki ilişkinin bozulmasının normal olduğunu kabul etme gerekiyor...