Kavram kargaşaları

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Hiç şüphesiz bireylerin de ülkelerin de ana hedefi, ekonomik refahı ve gelişmişlik düzeyini en üst seviyelere taşıyabilmek, üst seviyede bir yaşam sürdürebilmektir. Zaten birbiri ile tavuk yumurta misali bu iki kavram; ekonomik seviyedeki gelişme ülkelerin genellikle gelişmişlerine de yansıdığı gibi, gelişmiş diye tabir ettiğimiz ülkeler de ekonomik alanda daha yüksek bir refah seviyesine sahip oluyorlar. Ancak bu her zaman geçerli değil; kişi başına düşen geliri yüksek olmasına rağmen çağdaş yaşamayan pek çok toplum olduğunu unutmamak gerekir. Zira gelişmişliğin önemli göstergelerinden bir tanesi ve hatta belki çok daha da önemlisinin eğitim seviyesi yüksekliği olduğunu düşündüğümüzde bu durumu açıklamak daha kolay oluyor. Yani ilk olarak kavram kargaşasında bunu çözmek gerekiyor; zenginlik çağdaşlık anlamına gelmiyor. Biz yine ekonomik gelişmişlikteki duruma dönelim. Ülkelerin milli servetlerinin yükselmesinde hiç şüphesiz sanayiye verilen önemin geldiğini, buna ilave olarak teknolojiyle de özdeşleştirilerek bu yatırımlara yön verilmesi gerekliliğini unutmamak gerekir. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Türkiye'nin gelecek dönemde izleyeceği yol haritasını "Türkiye'nin 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi" adı altında açıkladı. Bakan, hedeflere ulaşma noktasında sanayi stratejisinde 5 ana bileşen ve 23 alt politika belirlediklerine dikkati çekti. Sanayi stratejisinde yer alan ana bileşenler; Yüksek Teknoloji ve İnovasyon, Dijital Dönüşüm ve Sanayi Hamlesi, Girişimcilik, Beşeri Sermaye ve Altyapı olarak sıralandı. Yüksek Teknoloji ve İnovasyon ile ülkemizi kritik teknolojilerde rekabetçi bir yapıya kavuşturma hedefi olduğunu, ikinci bileşen olan Dijital Dönüşüm ve Sanayi Hamlesi'yle ise teknoloji odaklı sanayileşme için somut adımlar atılacağını, girişimcilik alanında uygulanan politikalarla, fikirden ürüne kadar tüm süreçte girişimci sayısını artıracak ve ekosistemi daha da güçlendireceğini belirtirken, son 10 senede ortalama yüzde 16,5 olan bu payı, 2023 yılında yüzde 21'e çıkarmayı hedeflediklerini belirtti. Kulağa hoş geliyor, icraata dönüşmesi ise hepimizin temennisi.

Ekonomideki refahı arttırmaya giden yollardan birisinin de ihracatı arttırmak olduğunun kavranması, ihracatın teknoloji yoğunluğunun artırılma çabası da ayrıca önemli. İhracatımızda teknoloji ürünlerinin payının yüzde 50’ye çıkartılma hedefi benim kulağıma en hoş gelen söylem oldu.

Kavramlara değinmişken, ihracatın arttırılmasında tek sorumluluğun imalatçı firmalarımızda olduğunu düşünmemek lazım. Evvela, ülkemizin coğrafi konumu itibarıyla elde ettiği avantajı unutmamak gerekir. Hele ki, İstanbul Hava Limanı’nın inşasıyla sıkça dile getirilen transit ticaret üssü olma hedefimiz ile; transit ticareti fazlası ile geliştirebilmek fazlası ile mümkün. Tabiri caizse elin taşı ile elin kuşunu vurabilme becerisi ülkemiz için doğrudan gelir elde edebilmek anlamına gelmekte. Hele ki bunu bir de e-ticaret için de uygulamaya başlar isek daha da büyük bir avantaj yakalayabiliriz. Bilhassa Avrupa’ya yakınlığımız bu konuda önemli bir fırsatın varlığını ortaya koyuyor. Başarılı olabilmemizde pek çok bileşene ve oyuncuya ihtiyaç var. İşte burada görev devlete ve Ticaret Bakanlığımıza düşüyor. Geçtiğimiz gün TİM Genel Sekreteri kıymetli hocam, ağabeyim Prof. Dr. Kerem Alkin ile de transit üs olabilme konusunda yapılabilecek pek çok şeyin olduğunu konuştuk, TİM’in de bu konuda hayli istekli ve iştahlı olması ümit verici.
Lojistik hizmet veren firmalar ile gümrük müşavirleri de bu oyunun önemli birer parçası. Gümrük müşavirliği eskiye göre hayli evrilerek dış ticaret danışmanlığına dönüşmüş durumda. Bu konuda hizmet sunan bir firma ortağı olarak, değişimin son derece farkında olduğumu belirtmem lazım. Lojistik firmaları içerisinde en önemli rol belki de nakliye firmalarında. Nakliyecilerimiz Türkiye’de dış ticaret açısından hep önemli bir yere sahip oldular, önlerinde şapka çıkartıp eğilmemiz lazım. Geçmişte sıkça bahsetmiş olduğum maliyetleri yükseltme yönünde suistimallerde bulunan nakliyecilerin ise bir an önce sistemin dışına itilmesinin gerekliliğinin de bir kez daha altını çizerken, sözümün sadece art niyetli taşımacıları hedeflediğini de belirtmek istiyorum. Ordino’nun gerekliliği konusundaki söylemlerin zaman zaman kavram kargaşalarına yol açtığını da belirtmek lazım. Yeni adı ile Yük Teslim Belgesi, elbette taşımacının haklarını korumak için kritik; ancak daha önce de söylediğim gibi gümrüklemede zorunlu olan bir belge değil. Daha da önemlisi, özellikle ithalatta maliyetlerin artmasına sebebiyet veren iyi niyetli olmayan nakliyecilerin firmalara verdiği zarardan bir an önce dönülmesi şart. Belgenin varlığı ile bunun maliyet boyutunun birbirinden ayrılması önemli. Yani yine sistemin suistimal edenleri ayıklaması burada önemli. Gerek UND, gerekse UTİKAD gibi iki kıymetli sivil toplum örgütünün bu konuda da gerekli duyarlılığı göstereceklerine şüphem yok.

Kavram kargaşası derken, aslında kavramların ve hedeflerin doğru saptanması gerektiğine işaret etmek istedim, zira alfabenin bile bir sıralaması ve kendisine göre bir mantığı var. İyi işler yapmak için, iyi hedefler koymayı ve kavramların da iyi anlaşılmasını sağlamalıyız; ne de olsa hiçbirimizin kaybedecek zamanı neredeyse kalmamış durumda.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar