Katı bütçe kısıtlaması ve kalkınma ajansları
Kalkınma Ajanslarının;
• Dinamik envanter ve net bilgi altyapısını,
• Ülke genelinde plan ve strateji eksikliklerini,
• Havza ölçeğinde stratejilerin netleşmemiş olmasının sakıncalarını,
• Dünya genelinde fırsat ve tehlikeler ile ülkemizin olanak ve kısıtlarını dengeleyecek fizibilite uzmanlığı ihtiyacını tartışmamız gerektiğini daha önceki iki yazıda paylaştık.
Bu yazıda iki konuyu daha tartışma gündemine taşımak istiyoruz: Katı bütçe kısıtlamasının yarattığı engeller ile kamu birimleri, üniversiteler, STK’lar ve girişimcilerle ortak çalışmanın yeterli kıvama gelmemesinin yarattığı sorunlar.
Kalkınma Ajanslarının “katı bütçe kısıtlamalı” olmasını, “fikir projesi” aşamasından beri sakıncalı bulduğumuzu çok yazdık. Ajansların kullanabilecekleri fonların merkezden belirlenmesi temel kısıtlarından biri… Her şeyin akşamdan sabaha değiştiği, strateji, taktik ve operasyonel uygulamaların farklılaştığı, geleneksel yapıların dönüştüğü bir zaman kesitinde önemli görevler üstlenen Ajansların yapısı, işlevi ve kültürü sürekli tartışılmalı ki, zihni modelimizi oluşturan ve eskiyen varsayımlar yenilensin, yeni bir zihni modelle işler daha kapsayıcı biçimde yürütülebilsin.
Hâkimiyetçi rekabet
Kalkınma Ajanslarını yönetenler, hâkimiyetçi rekabet algısını akıldan çıkarmamalı: Bu rekabet, “rakibinin bütün hatlarına saldır; bütün potansiyellerini yok et;yok edemiyorsan ortak ol” anlayışı üzerinde gelişiyor, yaygınlaşıyor ve derinleşiyor. Askeri alanda olduğu gibi, iş alanındaki rekabet gücünü belirleyen “asimetrik ilişkiler” öne çıkıyor. Örneğin, geleneksel kurumlardan biri olan dünya üniversiteleri klasik programlarını terk ederek, proje-güdümlü programlara yöneliyor.
Kalkınma Ajansları, fonlarını yaratmada esneklikleri olan, bulundukları yöreye göre “projeler” uygulayabilen, ülke geleceğini etkileyecek projelerde yerel inisiyatif kullanabilen yasal donanımlara sahip olmalı.
Örneğin, Doğu Akdeniz Havzası’ndaki projeleri değerlendirirken kullanılan ölçülerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki projelerde geçerli olmayabilir. Kalkınma Ajanslarının görev alanları, yönetim biçimleri, kullanabilecekleri fonlar katı merkeziyetçi bir anlayışla yönlendirilirse, yerel-odaklı ihtiyaçlara uyumda zorlanabilirler.
Önerdiklerimiz, kamu kaynaklarının “gözetim ve denetimden uzak tutulması” algısı yaratmamalı. Tam tersi, daha sonra tartışmaya açacağımız sorunlardan biri de, “ödünsüz gözetim ve denetim mekanizmalarını” işler halde tutmanın gereğidir.
Koordinasyon eksikliği
Kalkınma Ajanslarının üniversiteler, teknoparklar, kuluçka merkezleri, iş geliştirme merkezleri, KOSGEB destekleri, bakanlıkların özel destekleri, banka sisteminin uygulamaları, TÜBİTAK destekleri gibi Ar-Ge ve inovasyonla ilgili çalışmalar hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir… Ajansların kendi projeleri ile kamu ya da özel kesim adına çalışma yapan kurumların programlarının nerede kesiştiklerini bilmeleri, etkin koordinasyon zorunlu bir adımıdır.
Eksik bilgiyle yola çıkıldığı içindir ki, toplam 14 milyon ton dolayında buğday üreten ülkemizde un tesislerinin 38 milyon ton kapasitesi teşviklerden yararlanarak oluşturuldu… Ülkemizde yaklaşık bin 800’ü büyük ölçekli, diğerleri küçük kıyı balıkçılığı yapabilecek 20 bine yakın balıkçı teknesinin kapasitesini azaltmak için şimdi yeni bedeller ödeme zorunda kalıyoruz. Hangi üretim alanına bakarsak bakalım, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma eksikliği çok ciddi kaynak israfına yol açıyor
İyi niyetli çabaları görmezden gelmeyelim ama üniversiteler ve diğer STK’lar ile Kalkınma Ajansları arasındaki koordinasyonun ve “değer katkısının” olması gereken düzeye çıkarılması hedefinden de şaşmayalım. Üniversitelerin yapısı, öğretim üyelerinin ders yükü, döner sermaye mekanizmasının caydırıcı etkileri vb. alanların bütününü dikkate alan tartışmaları yoğunlaştıralım. Burada söylenmek istenen çok net: Üniversitelerin bugünkü yapıları, özel kesimin de üniversiteden yararlanma algısı köklü biçimde değişmeden, yıllardır yakındığımız “üniversite-sanayi ilişkisindeki zayıflık” aşılamaz…