Katar ve Türk şirketleri

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

"Osmanlı öyle bir devlettir ki, tarih sahnesinden çekilmesinin üzerinden 100 yıldan fazla geçmesine rağmen boşalttığı Orta Doğu coğrafyasında hala dengeler yerli yerine oturmamıştır..."

Ünlü tarihçi Bernard Shaw, Ortadoğu adlı eserinde bu bölgenin karmaşasını anlatırken, bu cümleleri kullanır.

Osmanlı'nın son döneminde önceliği enerji kaynaklarının paylaşımı oluşturmuştur.

O dönemin emperyal devletleri tarafından açıklanan tarihi belgeler incelendiğinde (Churchill'in anılarına bakılabilir) görülecek yegâne ifade "Gelecek 150 yılı şekillendirecek tabii kaynaklar" olacaktır.

Türkiye'nin Irak sınırının belirlenmesinden, kurulan küçük ya da büyük devletçiklere kadar tüm hamlelerde bunun izi bulunabilir.

Bu bölge ile ilgili değerlendirme yapılırken çok bilinen, ama bazen unutulan gerçeklikler var.

Örneğin, Suudi Arabistan'ın ulusal petrol şirketi (ve dünyanın en değerli şirketi) Aramco'nun açılımını bilir misiniz?

Arabian-American Oil Company'dir.

1950'li yıllarda Suudi Kralı Abdülaziz'in restiyle o tarihe kadar ABD'ye akan kârın yarısı Suudiler'in olmuş, Suudiler hisselerini ancak 1980 yılında %100'e yükseltebilmiştir.

Bu yılın aynı zamanda İran-Irak Savaşı'nın başlangıç yılı olduğunu, Suudiler'in Irak'ın savaş maliyetlerinin önemli bir bölümünü üstlendiğini de hatırlatmış olalım. Yani, bu bölgede hiçbir şey varken yok olmaz, yoktan da var olmaz.

Suudi-Katar gerginliği üzerine konuşurken de olaylara aynı pencereden bakmakta yarar var.

Kral Abdullah'ın ölümü ve Trump'ın seçilmesi dönüm noktası oldu

Bölgede hem siyasal hem de iş dünyası için denklemleri değiştiren iki önemli tarih var. Biri 2015 Ocak, Suudi Kralı Abdullah'ın ölümü. Yeni Kral Salman'ın duruşu, iş hayatının bu değişimden nasıl etkilenebileceğinin en büyük sinyaliydi.

Kral Abdullah döneminde Suudi Arabistan'dan milyarlarca dolarlık iş alan, yönetim değişikliğinden sonra bu işlerin tahsilatını yapamayan, temerrüde düşen Türk Telekom'un ana hissedarı Saudi Oger gibi.

İkinci önemli tarih ise Trump'ın seçildiği 2016 Kasım.

ABD'nin dış politikasının Suudi çizgisine yaklaşması, İran'a karşıt duruşun sertleşmesi. Katar çıkışı, İran'da dün düzenlenen saldırılar.

DEAŞ'ın cirit attığı, Suriye'nin kan gölü olduğu, Irak'ın bölünmenin eşiğine geldiği ortamda terör ve Katar'ı ilişkilendirmek, ancak ABD'nin duruş değişikliğiyle açıklanabilir. PYD-YPG terörist değil, ama Katar terörün finansörü demek, inandırıcılığın sınırlarını zorlamak demek. Ama zaten ABD'nin özellikle Cumhuriyetçi iktidarlar döneminde inandırıcılık arayışı içinde olmadığını da yakinen test etmişliğimiz vardır. (Bakınız Irak işgali.)

Barack "Hüseyin" Obama ABD başkanı olduğunda amaçlardan başlıcası, dünyada Bush döneminde körüklenmiş Anti-Amerikancılığı azaltmak, imaj tamiri yapmaktı. Ancak bu yapılırken, bölgedeki Suudi ağırlıklı politikadan farklı bakışlara kayış da gerçekleşmişti. Örneğin Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in desteklenerek iktidara gelmesi.  Siyasal İslam çizgisinin desteklenmesi. İran'ın batıya entegre edilmesi.

Aynı dönemde başta Katar olmak üzere bölge ülkelerinin İran denkleminde dengeleyici hale gelmesi.

Siyasal İslam çizgisi, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgedeki kraliyet yapıları için tehdit edici görülüyordu. Bu hareketlerin finansörü olarak görülen Katar'a Suudi tepkilerinin temel gerekçesini de bu oluşturuyor.

Gelelim işin bizi ilgilendiren boyutuna:

Türk şirketleri iki ülkede de büyük işler yapıyor

Hükümetin kurduğu iyi siyasi ilişkiler sayesinde Türk işletmeleri Katar'da da Suudi Arabistan'da da birçok büyük iş aldı. Gama, Fernas, Anel, STFA, Tekfen gibi birçok Türk yüklenici Katar'da iş yapıyor. Türkiye'nin hata yapma lüksü elbette yok. Zira iki ülke de bizim için kritik öneme sahip. Konu Katar'da iş yapanlar kadar, diğer Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan'da iş yapan işletmeleri de ilgilendiriyor. Zaten bu nedenle hükümetin yaptığı dengeli ve tarafları incitmeyen açıklamaları iş dünyasından takdir görüyor. Zira son üç gündür hem şirketlerde hem de bankalarda yoğun bir çalışma yürütülüyor, herkes kendi riskini hesaplamaya çalışıyor.

Umalım ki, 2014'te olduğu kadar yumuşak bir geçiş olsun. Ama bu seferki duruş değişikliği bölgeden değil, bölge dışından geliyor. Dolayısıyla işin nasıl şekilleneceğine de orası karar verecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019