Kasırgaların tetiklediği eğilimler!
Küresel gelişmeler ve piyasa eğilimleri, bu yılın ilk çeyreğinde etkili olmaya başlayan nispeten olumlu sayılabilecek eğilimlerin sonlanmakta olduğuna işaret ediyor. Muhtemelen riskten kaçınma eğilimi yeniden belirleyici olmaya başlayacak, sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmaya dayalı ezberler bozulacak. Gerçekçi olmayı beceremediği için gelişen koşullara uyum sağlayamayanlar, hiç istemedikleri durumlara düşmekten kurtulamayacak!
Bu haftanın son iş gününde açıklanacak ekim ayı ABD İşsizlik verileri, girişte özetlemeye çalıştığımız endişeler açısından özel bir önem taşıyor. Yine bu ay ortasında açıklanacak ABD enflasyon rakamlarına ilişkin beklentiler, olumsuz eğilimleri pekiştirecek ve küresel gündemi farklılaştıracak özellikleri bünyesinde barındırıyor. Bu yılın üçüncü çeyreğinde yaşanan kasırgalarını bu rakamlar üzerindeki etkisi, her kesimi kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakabilir.
Eylül ayı ABD İşsizlik verileri içindeki en önemli unsur, senelik ücret artışlarının yüzde 2,9 seviyesine sıçraması idi. Bu sonuçta üçüncü çeyrekte yaşanan kasırgaların etkisi vardı ve muhtemelen devam edecek; Ekim ayı ücret artışları yükselmeye devam edebilir. Bir süredir yükselen enerji fiyatları ve ücretlerdeki yukarı yönlü hareketlilik ise enflasyon baskısını artırıyor; yapay zorlamalar ile etkili kılınmaya çalışılan iyimser senaryoların temel dayanağı ortadan kalkacak gibi görünüyor!
Piyasaların bu konuları tartışmak ve fiyatlamak yerine para otoritesinin başına kimin geçeceği üzerine yoğunlaşarak gündemi farklılaştırmaya çalışması, korkuların tehlikeli olabilecek şekilde büyümüş olduğuna işaret ediyor olabilir! Dolar faizlerine ilişkin muhtemel eğilimleri ve yaratabileceği sonuçları düşünmek bile istemiyorlar.
ABD ekonomisi bu yılın üçüncü çeyrek döneminde, kasırgaların yarattığı hacimli tahribata rağmen yüzde 3,0 oranında büyümüş. Senelik ücret artışlarındaki tırmanış ve başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketlilik, enflasyon baskılarının güçlenmekte olduğunu düşündürüyor. Yüzde 4,2 işsizlik oranı ve işgücüne katılımın yüzde 63 düzeyindeki durgunluğu ise, tam istihdam sınırının zorlanmakta olduğu endişesini destekliyor. Bu beklentiler, dolar faizlerinin piyasaların varsaydığından daha seri bir şekilde yükselebileceği anlamına geliyor olabilir.
Sonuçta doların diğer tüm paralara karşı değerlenmesi ve tahvil piyasalarında sert sayılabilecek düzeltmelerin yaşanması olasılıkları artıyor. Bu eğilimler riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi, başta sıcak para olmak üzere sermaye hareketlerinin daralması, bilançolardaki yıpranmalara bağlı olarak kredi notlarının gerilemesi ve küresel ticaret hacmine ilişkin beklentilerin olumsuzlaşması ihtimallerini güçlendiriyor. Tasarruf açığı olan gelişen ekonomiler, bu durumdan en olumsuz şekilde etkilenebilecek ülkeler olarak gündem olmaya koşuyor!
Bu yılın üçüncü çeyrek dönemindeki kasırgaların tetikleyerek öne çektiği etki-tepki zinciri, olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor ve tedbirli olmayı gerektiriyor. Önce ABD ekonomisine ilişkin beklentiler farklılaşıyor, sonra finansal aktarım üzerinden gelişenleri ve en son olarak diğerlerini sarsacak gibi görünüyor. 2016 senesinin geneline damga vuran riskten kaçınma eğilimi, sekiz-dokuz aylık bir molanın ardından geri dönerek yıkıcı olmaya devam edebilir. Fiyatlamaların yapısı ve vadesi değişmek zorunda kalabilir!
Bu yazıda aktarmaya çalıştığımız endişeleri irdelerken son bir buçuk ay genelinde ve küresel düzeyde yaşanan piyasa eğilimlerini de sorgulamak gerekebilir. Amerikan doları neden yeniden değerlenmeye başladı ve tahvil getirileri belirgin bir şekilde yükseldi? Ulusal piyasalarımızdaki olumsuzlukların tek sebebinin, başta ABD olmak üzere Batı Dünyası ile aramızdaki siyasi uzlaşmazlıklar olduğundan emin misiniz? Küresel koşullardaki değişim, ülkemizdeki kaynak sıkıntısının büyüyeceğine işaret ederken ne tür çözümler peşinde koşmalıyız?