Karşılıklı oyunlar sürüyor
Finansal piyasalar, 2008’de Lehman Brothers’ın batışından sonraki gibi bir dönem yaşamaktan kurtuldu. Yunanistan kolektif eylem kuralını devreye sokar mı, kreditörler ellerindeki CDS’leri (iflas riskine karşı sigorta) çalıştırır mı gibi konular uzun zamandır piyasaları meşgul ediyordu. Ciddi bir satış yaşanmadı. Bir yol bulacaklarını düşünüyordum. Olayın üstü örtüldü. Piyasalar olumlu düşünmeye başladı. Aslında bazı açılardan bu süreç başlamıştı.
Fiyatlardaki oynaklık(volatilite) seviyeleri, 2011’in 3. ve 4. çeyreklerine göre çok düşmüştü. Düşük volatilitenin dışında, yatırımcıların eğilimi de alım yönündeydi. Yunanistan olayının manşetlerden inmesiyle (yaklaşan seçimler bir risk olsa da), dikkatler ülkelerin büyüme performanslarına çevrildi. Özellikle ABD ve Çin’den gelen makro veriler takip ediliyor.
Çin’de geçen hafta enflasyon ve dış ticaret rakamları açıklandı. Enflasyon beklentilerin altında gelince, para politikasının biraz daha gevşeme şansı arttı. Dış ticaret açığının 1989’dan beri en yüksek seviyesini görmesi, maliye politikasının da esnekleştirilmesine yol açabilir.
Tabii dış ticaret açığının yükselmesine olumlu açılardan da bakılabilir. Çin’in ithalatı, başka ülkelerin ihracatı oluyor. Ayrıca; açıklanan bakır ithalatı aylık bazda tarihin en yüksek ikinci rakamı. Bununla birlikte; ocak ayında petrole ödenen averaj fiyat 92.30 dolar iken, şubatta ödenen fiyat 112.39 dolar olmuş.
Fiyattaki yükselişe rağmen aylık petrol ithalatı rekor seviyede gelmiş. Çin limanlarına teslim edilen demir cevherinin averaj fiyatı da son bir aydır yükseliyor. Çin verilerine çok olumsuz gözle bakmaya gerek yok. Ham madde talebinde belirgin bir düşüş yok. Yönetim agresif politikalara başlamak için acele etmiyor. Zamanları ve cephaneleri var. Ticaret verileri, kur politikaları açısından da belirleyici oluyor. Dış ticaret açığının yükselmesi, yuanın değerlenmesine isteksiz biçimde izin veren Çin’in hoşuna gitmiyor.
Çin Merkez Bankası guvernörü Zhou, ticaret açığına vurgu yaparak, yuanın değerinin yükseldiğini söylüyor. Bir bakıma sinyal veriyorlar. Yuandaki değer artışının durdurulması, Fed’in hoşuna gitmez. Bu durum, Fed’in gevşek para politikasını sürdürmesi için bir bahane olur. Doların değerlenmesine ABD’nin hiç tahammülü yok.
ABD’deki makro verilerin iyi gelmesi bile Fed’in düşük faiz politikasını değiştirmez. Ekonomik veriler biraz toparlandığı için, ‘Fed sıkı para politikasına geçer mi’ konusu konuşuluyor.
Fed bu görüşün yerleşmemesi için, ‘sterilize edilmiş tahvil alım programı’ fikrini ortaya attı. Bunlar oyundur. Kur savaşlarının parçasıdır. Bir kere programın yapısı bile güven vermiyor. Fed uzun vadeli tahviller karşılığında bankalara rezerv verecek. Sonra bu paraları bankalardan düşük faizle borç alacak(sterilize edecek). Sterilize edecek ki enflasyon beklentisi yaratmasın. Fed’in, bankaların rezervlerini borç vermelerini engellemeye ihtiyacı mı var? Bankalar rezervlerini borç olarak vermez. Kaldı ki; tahvil alım programlarının reel ekonomiye zaten katkısı olmuyor. Bu tarz programlar, sadece yatırımcı algısını etkiliyor. Bu konuda başarılı oldular. Kritik nokta borsaların yükselmeye devam etmesidir. Doların güçlenmemesidir. Gerisi lafügüzaftır. Büyük merkez bankalarının, hem birbirleri ile olan savaşları hem de likidite destekleri sürecek.