Karbon emisyonları 2008'de rekor düzeyde arttı, BM çözüm olarak &qu
Dünya nüfusu her hafta 1.5 milyon kişi artıyor. Bu da bugün 6.8 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılına kadar 9.15 milyara ulaşacağı anlamına geliyor. Nüfus artışının yüzde 98'i gelişmiş ülkelerde gerçekleşiyor. Dünya genelinde kadın başına düşen ortalama çocuk oranı 2.54, bu oran gelişmekte olan ülkelerde 2.70, daha geri kalmış ülkelerde ise 4.29, nesillerin yenilenmesi için gerekli olan kadın başına doğum oranı ise 2.1.
Birleşmiş Milletler tarafından 18 Kasım'da yayınlanan rapor, küresel ısınma ile mücadele etmek için kadınları daha az çocuk doğurmaya davet ediyor. Her ne kadar Nijerya'da doğan bir bebek, ABD'de doğan bir bebek kadar büyük bir ekolojik ayak izine sahip olmasa da, rapora göre gelişmiş ülkelerde izlenen hızlı nüfus artışı, küresel ısınmaya neden olan motorların başında geliyor.
Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışının sınırlandırılması, sadece bu ülkelerin fakirlikten çıkmasına yardımcı olmayacak, aynı zamanda hem karbon emisyonlarını azaltmalarını hem de susuzluk, gıda güvensizliği gibi sorunlarla daha iyi başa çıkmalarını sağlayacak.
Ekolojik olarak sürdürülebilir bir dünya nüfusu
Birleşmiş Milletler'e göre kaynakları sınırlı olan bir dünyada, nüfusun da ekolojik olarak sürdürülebilir bir sınırda tutulması gerekiyor. Rakamlara bakacak olursak:
Birleşmiş Milletler'e göre dünya nüfusu 2050 yılında 9.15 milyara ulaşacak. BM'nin yaptığı en düşük tahmin 7.9 milyar, en yüksek tahmin ise 10.4 milyar. ABD merkezli Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi (National Center for Atmospheric Research) iklim uzmanı Brian O'Neill'e göre düşük ve yüksek nüfus tahminleri arasındaki karbon emisyonu farkı iki milyar tona ulaşacak. Bu doğrultuda ekonominin karbon santrallerinin yerini alması için her biri bir megawatt gücünde tam 2 milyon rüzgar türbini kurması gerekecek.
Bu alanda yapılan bir başka araştırma ise, karbon emisyonunun azaltılmasında, aile planlama ve kız çocuklarının eğitimine harcanan her bir doların, yenilenebilir enerjilere harcanan her bir dolar kadar etkili olacağını ortaya koyuyor.
Uzmanlar nüfus kontrolünün yaşadığımız sorunları çözmekte en basit ve en doğrudan yöntem olduğunu söylerken, yine de bunun uzun bir süreç olacağına dikkat çekiyorlar. Öncelikle kültürel ve siyasi etkenlerin aşılması gerektiğini söyleyen uzmanlar, doğum kontrol hapları dağıtarak bu sorunun aşılamayacağını ifade ediyorlar.
Karbon emisyonları 2008'de rekor düzeyde arttı
Bilim konsorsiyumu Global Carbon Project (Küresel Karbon Projesi) tarafından gerçekleştirilen yıllık rapor, karbon emisyonlarının 2008 yılında rekor seviyede artış kaydederek 10 milyar tona ulaştığını ortaya koyuyor. Karbon salımını emen okyanuslar ve ormanların etkisi ise gitgide azalıyor. 1990'lı yıllarda fosil yakıt kullanımından kaynaklanan karbon emisyonu her yıl yüzde 1 oranında artış gösteriyordu. Bu oran 2000 yılından itibaren üçe katlandı ve karbon emisyonu her yıl yüzde 3.4 oranında artıyor. Sanayinin yavaşlamasına neden olan küresel ekonomik kriz sırasında ise karbon emisyonu yüzde 2 oranında arttı.
İklim gelişimi uzmanları karbon emisyonunun artmasındaki temel kaynağın petrol değil, kömür olduğunu ifade ediyorlar. Fosil kaynakların neden olduğu karbon emisyonunda 1990-2000 yılları arasında yüzde 37 oranında paya sahip olan kömür, 2008 yılında yüzde 40'lık bir paya sahip oldu. 1990-2000 yıllarında yüzde 41 paya sahip olan petrolün 2008 payı ise yüzde 36'ya geriledi. Kömürün rolünün artması, özellikle Çin ve Hindistan'daki ekonomik aktivitelerin artmasından kaynaklanıyor. Kyoto protokolüne imza atmamış olan gelişmekte olan ülkelerin karbon emisyon oranları son dört yıldır gelişmiş ülkeleri geride bırakıyor.