Kar oranlarının eğilimsel düşüşü: Efsane mi, gerçek mi?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Sosyal bilimlerin ve elbette siyasal iktisadın modern zamanlarının kökeninde yatan en önemli kuramsal çerçevelerden birisi, muhtemelen en kapsayıcı olanı, Marx ve Marx sonrası onlarca büyük entelektüelin geliştirdiği Marxian corpus olmaktadır. Marksizmin "altın çağında" -20. Yüzyılın ilk 30 yılında- sosyal bilimlere pek çok katkı yapmış olduğu önermesine itiraz edilmeyeceğini varsayıyorum. Modern zamanlardan tek bir örnek yeterli olabilir. Analitik Marksizm projesi kendilerine Eylül Grubu adını vermiş olan ve içlerinde Jon Elster, Gerald Allan Cohen, John Roemer, Philippe van Parijs, Robert van Der Veen, Hillel Steiner, Adam Przeworski, Robert Brenner gibi isimlerin bulunduğu bir disiplinler arası grubun "Marksizmde sosyal bilimlere katkıda bulunacak ne kaldı?" sorusuna cevap araması ile 1975 yılında doğmuş bir projeydi ve Batı üniversitelerinde bazı merkezlerde 20 yıl kadar etkili oldu. Bu sorunun bizzat kendisi bile Marksizmin daha önce sosyal bilimlere katkıda bulunmuş olduğu ön kabulünü içerir. Bu ön kabulü burada tartışmaya açmıyorum.

İktisattan gidelim. Marx'ın klasik iktisatçılardan almış olduğu düşünebilecek olan kar oranlarının eğilimsel düşme yasasına bakalım. Ricardo ve Malthus'un kuramlarının özü azalan getiriler üzerine kuruluydu ve Marx için azalan getiriler yasasının bir özel biçimi olarak kar oranlarının azalacağını postüle etmesi zamanın siyasal iktisadı içinde gayet meşru ve hatta doğal olurdu. Ama Marx, en azından majör bir post-Ricardian olarak -Nobel ödüllü   Samuelson Marx'ın "minor bir post-Ricardian" olduğunu yazmıştı; fakat bu "minor" iktisatçıyı matematiksel olarak yanlışlamak için hayatı boyunca argüman geliştirdi, makale yayınladı- miras aldığını aynen sürdüren bir entelektüel olmaktan çok uzaktı. En azından şu var ki Samuelson Nobel aldıktan 12 yıl sonra bile hala Marx'ın hatalarını bulmaya çalışıyordu; o kadar da "minör" değilmiş denebilir.

Marx'ın azalan kar oranı argümanında azalan getirilere yer yoktur. Peki neye yer vardır? Marx, kar oranlarının düşme eğilimini kapitalizme özgün bir teknolojik ilerleme biçiminin fonksiyonu olarak formüle etmişti, genel geçer bir azalan getiriler tuzağının sonucu olarak değil. Bu bizi derhal Shibata-Okishio teoremine götürür. Demek ki, sorumuz ikili. Marx'ın formüle ettiği biçimiyle kar oranları eğilimsel olarak  düşüyor mu? Düşüyorsa -hatta düşmüyorsa bile- karların azalması/azalmaması olgusu spesifik olarak Marx'ın tanımladığı mekanizma sayesinde mi gerçekleşiyor? Öyle ya, karlar azalsa bile düşüş Marx'ın teziyle alakası olmayan bambaşka nedenlerden dolayı gerçekleşiyor da olabilir. Bu iki soruya kısaca bir göz atalım. Atalım ki krizden sonra gelişmiş ülkelerde yeniden çok satmaya başlayan Marx'ın kitapları neden çok satıyor, en azından bir olası nedeni görmüş olalım. Elbette, çok satmaları okundukları anlamına gelmez, o da ayrı. Okuyabilmek için dahi (a) çok kapsamlı ve derinlikli bir iktisat-sosyal bilimler formasyonu (b) yüzlerce makale ve kitaptan oluşan bağlantılı külliyata emek vermek (c) masanızda matematik kitapları olması ve matematiksel bir asgari olgunluğa sahip olmanız gerekir.

Shibata-Okishio teoreminin ne anlattığı konusunda bir tartışma uzun süre yürütüldü. Bir an için TSS (Temporal Single System) savunusu açısından bakalım ve kar düşüyor mu diye bakarken tarihi maliyetleri ele almak gerektiğini düşünelim. Sermaye stokunu tarihi maliyet veya cari değer ile -burada olası cari değerlerden yerine koyma maliyeti söz konusu- değerleme konusu kar oranının düşüşünü bir otomatik mekanizmayla garantilemekle ilgili bir yön barındırıyor. Aşağıya aldığım grafik Andrew Kliman yanlısı bir yoruma sahip olan Michael Robert'ın blogundan alındı (http://thenextrecession.wordpress.com/ ).

Burada UK datası var. Tarihi olarak da, yerine koyma maliyeti olarak da bakılsa net operasyonel karlılığın 1950 sonrası -belki o sırada çok yüksek oldukları için- düştüğü, ama 1980 sonrası yatay seyrettiği görülüyor. 1991 sonrası 2007'de tepe yapacak şekilde yükselen mali sektör dışı şirketlerin net operasyonel karlılığı daha sonra yüzde 25-30 düşerek 2009 sonunda aşağı yöne dönmüş oluyor. Duménil ve Lévy verileri bize 2009 sonrası karların toparlandığını ama 2007'deki tepe noktasından uzakta olduğunu gösteriyor. Hatta deflatörle düzeltilmiş hisse senedi değerlemeleri 1980-2007 arasında reel olarak 5 kat artan (NYSE) reel sektör hisselerinin sonra hızla düştüğü ve 2009 yılından itibaren toparlanmaya başladığını gösteriyor. Bunu zaten hepimiz biliyoruz: önemli olan son krizde daha önce kazanılan her şeyin buharlaşmamış olması.

Peki gerçekten olayın motoru kar hadleri mi? Değer cinsinden mi, fiyat cinsinden mi bakmalıyız? Tarihi maliyet ile mi, cari değerden mi bakmalıyız? Sonraki haftalarda...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019