Kar mûsîkileri...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

 

 

Öyle bir ortam ki hiçbir mûsikiye ihtiyacım yok dizelerin sesinden başka. Zaten kentin bütün seslerini yutuyor kar, yalnızca mısraların âhengi işitiliyor.
 
Penceremden bahçeye yağın karı seyrediyorum. Dışarıya gece çoktan çökmüş... Güçlü bir lamba ile aydınlatıyorum bahçeyi. Karanlığın ortasında sanki bir masal ortamı. Çamların arasında uçuşuyor kart taneleri; asmanın sararmış, tek tük kalmış yaprakları arasında yakalamaç oynuyorlar. 
 
Aklımda hep şiirler, şiirler. Öyle bir ortam ki hiçbir mûsikiye ihtiyacım yok dizelerin sesinden başka. Zaten kentin bütün seslerini yutuyor kar, yalnızca mısraların âhengi işitiliyor. İşte Ahmet Muhip Dranas'ın ünlü şiiri:
 
Kardır yağan üstümüze geceden,/ Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,/ Ormanın uğultusuyla birlikte/ Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte/ Kar yağıyor üstümüze, inceden. // Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,/ Unutulmuş güzel şarkılar için/ Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,/ Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan/ Sesin nerde kaldı? Kar içindesin! // Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! / Uyandırmayın beni, uyanamam./ Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,/ Allah aşkına, gök, deniz aşkına/ Yağsın kar üstümüze buram buram…// Buğulandıkça yüzü her aynanın/ Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/ Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış/ Sırf unutmak için, unutmak ey kış! / Büyük yalnızlığını dünyanın.
 
Birden Cahit Sıtkı Tarancı'yı anımsıyorum. Yüzlerce kez okuduğum şiirlerini. Hangisiydi karla ilgili olan? Kar ve Ben. Acaba kar tanelerini beyaz bir kuşun tüylerine benzetebilir miyim? Gerçekten de ruhum şimdi dışarıda, bu kar kar tanelerine karışmış, uçuşuyor:
Esiyor tane tane yine beyaz bir rüzgâr. / Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu? / Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar? // Yağan beyaz bir sükut, bir mahşerdir sanki kar! // Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine. / Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu. / Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine; / Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine.
 
Birden elektrikler kesiliyor. Kar, artık karanlıklara yağacak. Ama bahçe, uçuşan beyazlıkların ışığında zifire kesmedi. Hâlâ çamları görebiliyorum. Bir mum bile yakmak istemiyorum, öyleyce sessiz anımsıyorum. Nâzım Hikmet söylüyor:
 
Lambayı yakma, bırak, / sarı bir insan başı / düşmesin pencereden kara. / Kar yağıyor karanlıklara. / Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum. / Kar... / Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar... / Ve şehir kör bir insan gibi kaldı / altında yağan karın. // Lambayı yakma, bırak! / Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların / dilsiz olduklarını anlıyorum. / Kar yağıyor/ ve ben hatırlıyorum.
 
Karanlıkla birlikte mûsîkinin de sesi arttı sanki. Bir kar musikisi bu dinlediğim. Yahya Kemal Beyatlı'nın dizeleri tozuyor etrafta:
 
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu; / Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. // Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı, / Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı, // Bir erganun âhengi yayılmakta derinden... / Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden. // Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, / Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta. // Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle, / Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle. // Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, / Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!
 
Bense iyi ki İstanbul'da, şehirlerin şehrindeyim. Karlar düşüyor ve ağlamıyorum, ruhum bu mûsîkiden esrik.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar