Kar lastiği değil, kış lastiği!
Havalar soğudu, kışın eli kulağında. Kullandığımız araç ne kadar donanımlı, ne kadar iyi olursa olsun, sonuçta dört lastik üstünde gidiyoruz. O yüzden mevsimine göre lastik kullanmak hayati önem taşıyor.
Bu köşeye başlarken yoğun görüş alışverişinde bulunduğum TRT Ankara Radyosu program yapımcısı arkadaşım Falih Akıcı, kışa girerken lastiklerle ilgili bir yazı yazmamın zamanlama açısından iyi olacağını söyledi. Falih bu konuda bana bilgi desteği de sağladı. Konunun çok detayları olduğunu öğrendim.
Dedim ya bu konu çok hayati öneme sahip. Gelin şu lastik konusuna birlikte göz atalım.
Bir kere "kar lastiği" diye bir lastik yok, "kış lastiği" var. Yaz lastiklerinin gece-gündüz hava sıcaklığı ortalamasının artı 7 derecenin üstünde olması durumunda, kış lastiklerinin ise gece-gündüz hava sıcaklığı ortalamasının artı 7 derecenin altında olması halinde kullanılması gerekiyor.
Yaz lastiklerinin malzemesi artı 7 derecenin altındaki sıcaklıklarda sertleştiği için yola tutunma azalıyor. Kış lastikleri ise özel profillerinin yanı sıra üretildikleri silica esaslı malzeme dolayısıyla daha yumuşak oluyor ve bu lastikler 7 dereceden düşük soğuk hava şartlarında kuru asfalt, kar ve buzda tutunmayı artırıyor. Kuru havada artı 7 derecenin altında yaz ve kış lastiği birbirine yakın sonuç veriyor. Ancak yağmur yağınca kış lastiği öne geçiyor. Karlı yolda yaz lastiğinin hiç şansı kalmıyor, buzlu havada ise iki lastik arasındaki fark büyüyor.
Kış lastiklerinin yalnızca çekici konumdaki ön ya da arka lastiklere takılması yanlış bulunuyor. Bu lastiklerin dört tekerleğe de takılması gerekiyor, aksi halde aracın savrulma riski büyüyor.
Yapılan testler kış lastikleriyle duruş mesafesinin yaz lastiklerine göre daha kısa olduğunu gösteriyor.
Yazın çok sıcakta "Nasıl olsa yolda ısınıp şişer" diye hava basıncını indirme yanlışına düşmemek gerekiyorsa, kış lastiklerinin de yola daha iyi tutunacaklarını düşünerek hava basıncını indirmemek gerekiyor.
Uzmanlar, "Yaz lastikleri yazın, kış lastikleri kışın kullanılır" diye uyarıyor. Öyleyse, haydi sürücüler, kazasız günler için lastikleri değiştirmeye...
Topun formanın içine sokulması ne demek?
Hani Beşiktaşlı Caner Erkin'e maçta küfrettiği gerekçesiyle yayıncı kuruluşun görüntüleri izlenerek altı maç ceza verildi ya... O günlerde "Ya yabancı futbolcular küfrederse, Futbol Federasyonu yeminli tercüman mı çalıştıracak" sorusu ortaya atılmıştı. Bir soru da biz soralım:
"Süper Lig maçlarını yayıncı kuruluş onlarca kamerayla izliyor. Peki alt liglerdeki maçlar böyle izleniyor mu? O maçlarda bir futbolcu küfreder ve bu ne hakem tarafından duyulur, ne gözlemci tarafından görülürse, görüntü de bulunmadığına göre ceza söz konusu olmayacak. Şu durumda futbol kuralları oynanan lige göre değişmiş olmuyor mu?"
Küfür elbette cezalandırılmalı. Ama küfür yalnızca ağızdan çıkan söz değildir ki, bu hareketlerle de yapılabilir.
Hatırlayan okurlar çıkacaktır, Beşiktaşlı Pascal Nouma 2003 yılında Fenerbahçe'ye attığı gol sonrasında elini şortunun içine sokmuş ve o hareketinden sonra Beşiktaş Fransız futbolcuyla olan sözleşmeyi tek taraflı feshetmiş, Federasyon da 7 ay ceza verince Nouma'nın futbol hayatı bitmişti.
Futbol sahalarında son yıllarda zaman zaman tanık olduğumuz bir görüntü var. Bazı futbolcular gol attıktan sonra topu formalarının içine sokuyorlar, kimileri de bu hareketlerine eşlik edecek şekilde bebek gibi parmaklarını ağızlarına alıyorlar.
Bunu yapan futbolcu hamilelik mesajı mı vermek istemektedir, galiba...
İyi niyetle yaklaşıp bebek bekleyen ya da yeni bebeği olan futbolcuların bu hareketleriyle eşlerine bir gönderme yaptıklarını düşünebiliriz.
Ama ya durum başkaysa, başka bir şey ima edilmek isteniyorsa? Bundan büyük ve ağır küfür olur mu?
Topun formanın içine sokulması suretiyle hamilelik imasında bulunulmasıyla, elin şortun içine sokulması... Çok benzeşen hareketler değil mi?
Dudak okuyarak (ya da okuyabildiğinizi sanarak) futbolcuya ceza vereceksiniz, ama bir başka futbolcu rakiplerine apaçık ve çok kötü bir mesaj gönderecek, ona seyirci kalacaksınız!
Doların ateşi çıkmışmış!
Bugünlerde döviz kuru hızlı bir artış gösteriyor ya, bu başlıklardan geçilmiyor:
"Doların ateşi çıktı"
"Doların ateşi sönmüyor"
Ateşi çıkan dolar mıdır, yoksa TL mi? Değer kaybeden dolar değil ki, TL. Dolayısıyla "hastalanan" ve durumu iyi olmayan TL'dir.
Ama öğrenmişiz bir kalıp; düşünmeden yazıyoruz işte, "Doların ateşi çıktı" diye.
NASIL YAZILIR, NASIL YAZILMAZ
Genellikle televizyonlarda program saatlerinin duyurulması sırasında ekrana gelen yazılarda görüyoruz:
"Filanca program saat 21.00'da"
"Başbakanın basın toplantısı saat 13.00'da başlayacak"
Benzer yazımlar gazetelerde de karşımıza hiç çıkmıyor değil.
Ama "21.00'da" diye yazıyoruz yazmaya da hiçbir zaman "21'da", "13'da" diye okumuyoruz.
Çünkü saatte dakika yoksa, orada yazılı olan sıfırlar okunmaz. Yani "21 sıfır sıfırda" diye düşünülmez, okunmayan sıfırlara göre de takı getirilmez.
"21.00" yazılır ama yalnızca "21" okunur, takı da "21'e" göre gelir, dolayısıyla doğru yazımın "21.00'de" olması gerekir.