Kapitalizm ve demokrasi nasıl kurtulur?
Borsalardaki ve finans piyasalarındaki iniş çıkışlara bakarak analiz yapmanın ne kadar riskli ve yanıltıcı olabileceğini son dönemde yaşananlar bir kez daha gösterdi. Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’(YP) ülkeleri, önce yerin dibine batırıldı, bu ülkelerden ciddi boyutta sermaye çıkışı oldu, paraları değer yitirdi ve buna dayandırılan karamsar analizler yapıldı. Son bir ay içinde hava tersine döndü, bu kez YP ülkelerindeki yüksek getiri fırsatı vurgulandı, söz konusu ülkelere para girişi hızlandı ve paraları değer kazanmaya başladı. Şimdi piyasalarda tekrar farklı bir rüzgar esmeye başlarsa her şey yeniden değişebilir.
Son aylarda hem Avrupa’da hem de ABD’de geniş yankılar yapan Thomas Piketty’nin 21. Yüzyılda Kapital adlı görkemli yapıtı tamamen farklı bir analiz anlayışının ürünü. Bu çalışmada Piketty, 18. yüzyıldan günümüze kadar uzanan dönemin, uzun soluklu bir ekip çalışmasıyla derlenen tarihsel verilerini kullanarak kapitalizmin tarihini yeniden yazıyor ve sistemin geleceği konusunda çarpıcı sonuçlara varıyor.. Piketty’nin yapıtı çok tartışılacak ve dünyaya bakışımızı etkileyecek olan bir çalışma.
Kapitalizm ve eşitsizlik
Kapitalizmin özünde eşitsizliklerden beslenen ve eşitsizlik üreten bir sistem olduğu tabii ki yeni bir keşif değil. Piketty, 200 yıllık verileri kullanarak bunu kanıtlarken çarpıcı bazı yeni bulgular ortaya koyuyor. Piketty’nin bulguları sermayenin getirisinin tarihsel olarak ekonomik büyüme oranının üzerinde kaldığını ve bunun da sermaye sahiplerinin gelirdeki payını artırdığını gösteriyor. Piketty, bu yükselişten en fazla yararlanan kesimlerin görkemli yaşam koşullarıyla anılan kapitalizmin yükseliş dönemlerinin aslında eşitsizliğin en fazla arttığı dönemler olduğunu kanıtlıyor. 1. Dünya Savaşı öncesi de böyle bir dönem.
1914 – 45 döneminde ise özellikle eşitsizliğin doruğa çıkmış olduğu Avrupa’da, iki dünya savaşının getirdiği yıkımın ve servet kaybnın, yüksek enflasyonun, kamulaştırma dalgasının ve vergilerin eşitsizliği önemli oranda azalttığı görülüyor. ABD’de ise, 1929-30 krizini aşmak için yapılan eşitsizliği azaltıcı düzenlemelerin benzer bir sonuç verdiği görülüyor.
2. Dünya Savaşı sonrasında, kapitalizm gene kendi mantığı içinde gelişmeye başlayınca eşitsizlik de yeniden artmaya başlıyor. Eşitsizliğin ve eşitsizliğin artmasında önemli rol oynayan servetlerin tırmanmasında bu kez Avrupa’nın değil ABD’nin başı çektiği görülüyor. Sonunda 21. yüzyılda gelinen noktada, gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliğin hem kapitalizmin hem de demokrasinin geleceğini tehdit edecek boyutlara tırmandığı görülüyor.
Böylesine kapsamlı bir yapıtı böyle bir yazıda özetlemek tabii ki olanaksız ama Piketty’nin en önemli bulgusu galiba şu: Kapitalizm kendi işleyiş mantığı içinde yükselirken aynı zamanda yıkımını hazırlayan koşulları da yaratıyor. Bu yıkımı önlemek için sisteme dışarıdan bir müdahale gerekiyor. Önemli olan, savaşa kadar varabilecek büyük çatışmalara yol açmadan bu müdahaleyi yapabilmek.
Çözüm küresel servet vergisi mi?
Piketty, gelişmiş ülkelerdeki servet birikiminin, tıpkı 1.Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, bu ülkelerin toplam milli gelirinin altı katına ulaştığını ve çok eşitsiz dağılan bu servetlerin gelir dağılımındaki eşitsizliğin temel belirleyicisi olduğunu belirterek sistemi yaşatmak için artan oranlı bir servet vergisi uygulamanın zorunlu olduğunu ileri sürüyor.
Piketty, bugünün dünyasında bu verginin küresel boyutta uyglanmasının şart olduğunu belirtiyor ve 1 milyon Euro’ya kadar olan servetlerden %0.1-O.5 oranında, 1-5 milyon Euro arasındaki servetlerden %1 oranında, 5-10 milyon Euro arasındaki servetlerden %2 oranında, bunların çok üzerindeki servetlerden ise %5 ile %10 arasında yıllık servet vergisi alınmasını öneriyor.
Piketty böyle bir uygulamayı hayata geçirmek için gerekli olan siyasi desteği sağlamanın çok güç olduğunun farkında ama bugün gelinen noktada sistemi ve demokrasiyi yaşatmak için radikal adımlar atmanın şart olduğunu vurguluyor.