Kapitalizm nasıl kurtulur?
İş dünyasının itibar ettiği yayın organlarının başında gelen Financial Times (FT) gazetesini yıllardan beri okurum. Geçen hafta ilk kez sapsarı bir FT ile karşılaşınca şaşırdım. 1893 yılından beri somon pembesi renginde özel bir kağıda basılan FT, 18 Eylül 2019 günü, sarı bir kapak sayfasıyla çıktı karşıma. Sarı kapağın orta yerinde iri puntolarla “CAPITALISM. TIME FOR A RESET” yazıyordu. Kapitalizmin yeni bir gündemle yeni bir başlangıç yapması gerektiğini çarpıcı bir şekilde vurgulamak için ilk sayfasını sarıya boyamıştı FT.
Sarıya boyanmış FT’de kapitalizmin nasıl yozlaştığını ve nasıl dönüşmesi gerektiğini anlatan ana yazıyı yazma görevi ise FT’nin baş ekonomi yorumcusu Martin Wolf’a verilmişti. 1987 yılından beri FT’de yazan Martin Wolf, gazetenin sürekli okuduğum yazarlarından biri. Kapitalist sistemin, piyasa ekonomisinin ve küreselleşmenin sarsılmaz bir savunucusu olan Wolf, kapitalist sistemin bugün içine düşmüş bulunduğu durumu acımasız biçimde eleştiriyor bu yazısında ve kapitalizmin ancak kapsamlı bir dönüşüm geçirerek bu durumdan kurtulabileceğini vurguluyor.
Kapitalizm neden çıkmazda?
Martin Wolf’un bu yazısını okurken ne kadar farklı bir dünyada yaşamakta olduğumuzu düşündüm bir kez daha. Sistemin güçlü bir savunucusu olan Wolf’un şimdi kapitalizmin neden çıkmazda olduğunu anlatırken vurguladığı noktalar ve kullandığı dil, kapitalizmi sistem olarak eleştirenlerin yıllardan beri vurguladığı noktalarla ve kullandığı dille birçok noktada örtüşüyor şaşırtıcı biçimde.
Martin Wolf’un kapitalist sistemin bugünkü işleyiş biçimini eleştirirken yaptığı önemli saptamaların bazıları şunlar:
• Sistem bugünkü işleyiş biçimiyle ekonomik büyümeyi yükseltecek prodüktivite artışlarını gerçekleştiremiyor, eşitsizliği artırıyor ve finansal krizlere yol açıyor.
• Bunun başlıca nedeni küreselleşme değil, sistemin yalnızca ayrıcalıklı bir kesimin yararlandığı bir rantiye kapitalizmine dönüşmüş bulunması.
• Uluslararası finans sisteminin aşırı büyümesi ve liberalleşmesi, prodüktivite artışlarını baltalarken, “adeta metastaz yapan bir kanser gibi sistemin bünyesini kemiriyor”, sürekli olarak krizlere yol açıyor, gelir ve servet eşitsizliğini artırıyor.
• Uluslararası finans sisteminin, en iyi yetişmiş elemanları yüksek ücretlerle kendi bünyesinde toplaması, reel ekonomiye katkı yapan sektörlerin nitelikli eleman bulmasını zorlaştırıyor.
• Büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerinin şirketten alacağı paranın şirketin hisse senedi fiyatına endekslenmesi, şirketlerin kısa vadede çok kar elde etme amacıyla yönetilmesine yol açıyor. Şirketlerin geleceği, ekonomiye ve topluma katkısı dikkate alınmıyor.
• Bu anlayışla şirket yönetip çok yüksek gelir elde edenler yeni rantiye kesimini oluşturuyor ve tepki çekiyor.
• Çok hızlı büyüyen yeni teknoloji şirketlerinin öne çıkmasıyla birlikte birçok sektörde rekabet koşullarının bozulduğu ve tekel karlarının hızla tırmanmaya başladığı görülüyor.
• Muazzam tekel karları elde eden şirketler az vergi ödemek için karlarının önemli bölümünü vergi cennetlerinde beyan ediyor, devletin büyüyen karlardan vergi alması zorlaşıyor.
• Devletlerin giderleri artarken vergi gelirlerinin sınırlı kalması, geniş toplum kesimlerinin yararlanacağı altyapı yarımlarını geciktiriyor ve kamu hizmetlerini aksatıyor.
• Tekelleşen büyük şirketlerin güçlü lobiler oluşturarak siyaseti etkilemeye başlaması bu gidişatı durduracak siyasi kararların alınmasını önlüyor.
• Liberal demokrasiyle yönetilen ülkelerde bu gidişatı durduracak iktidarların kurulamaması sonunda demokrasinin gözden düşmesine ve “güçlü adam” rejimlerinin gündeme gelmesine yol açıyor.
Kapitalizm ve demokrasi nasıl kurtulur?
Önde gelen 181 ABD şirketinin temsilcilerinden oluşan Business Roundtable adlı kuruluş da, özel şirketlerin tek amacının kar etmek ve hissedarlarına kar dağıtmak olmaması gerektiğini vurgulayan önemli bir açıklama yaptı geçenlerde. Martin Wolf da bu bildiriye destek vererek, iş dünyasına yön verenlerin şirketlerinin yönetim ilkelerini gözden geçirmelerini, adil ve etkili bir vergi düzenini savunmalarını, ekonomik koşulların mağdur ettiği kesimlere gerekli desteğin ve güvencenin sağlanmasını sağlayan bir ortamın oluşmasına katkıda bulunmalarını ve çoğunluğun taleplerine duyarlı bir demokrasinin savunucusu olmalarını istiyor.
İş dünyasının tepe noktalarında bugün bu konuların tartışılması, kapitalizm ve liberal demokrasinin kesin zaferinin ilen edildiği 1989’dan 30 yıl sonra hayli farklı bir noktada bulunduğumuzu gösteriyor.