Kapalı kapılar ardındaki hesaplar umulan sonucu üretmiyor!
Geride bıraktığımız hafta genelinde gerek küresel ve gerek ise yerel piyasalarda yaşanan gelişmeler, iyimser zorlamaların pek bir işe yaramadığına işaret ediyor. Özellikle gelişen ekonomilerde risk alma isteğini canlandırma yönündeki girişimler sonuçsuz kalmaya devam ediyor, geleceğe ilişkin kırılganlık algısı güçlenmeyi sürdürüyor. Neden böyle olduğu sorusuna yanıt aramak, ciddi boyutta risk taşıyanların ve koyun sürüsü gibi geniş kesimleri yönlendirmeye çalışanların pek işine gelmiyor!
Mayıs ayı ABD işsizlik verileri sonrasında sahne alan iyimser zorlamaların ömrü bir haftayı dolduramadı! Yapay bir şekilde şişirilmiş beklentilerin çok altında kalan Tarım Dışı İstihdam verileri sonrasında, dolar faizlerinin yakında yükseltilemeyeceği beklentisi devreye sokulmuştu. Devamında doların diğer paralara karşı değer kaybetmesi, faizlerin her cephede aşağı yönde hareketlendirilmesi devreye girmişti. Riskten kaçınma eğiliminin önünü kesmek üzere başta petrol olmak üzere emtia fiyatları yükseliş yönünde hareketlendirilmişti. Fakat olmadı, kapalı kapılar ardında yapılan hesaplar çarşıya uymadı! Bu yapay zorlamalar maya tutamadı!
Dolar faizlerinin görünür gelecekte yükseltilmeyeceği beklentisi ile harekete geçirilen eğilimlerin işe yaramadığını ve umulan hareketliliği yaratamadığını görenler, bu ortamı risklerini azaltmak adına son fırsat olarak değerlendirmeye başladılar. Bu tablo, kısa vadeli spekülatif bakış açısı ile hareket edenler aleyhine ve orta vadeli yaklaşanlar lehine dengelerin hızla değişmekte olduğunu gözler önüne serdi; farklı olasılıkların da olduğu gündeme geldi ve yapay zorlamalar sonuçsuz kaldı.
Hızla değerlenen gelişen ülke paraları değer kaybetmeye başladı, faizlerdeki gerileme durdu; çatışmanın büyüğü sermaye ve emtia piyasalarında yaşanır oldu; sermaye piyasalarının boğaları kaçmak zorunda kalmaya başlayınca, emtia fiyatlarındaki yapaylığı gizlemek olanaksızlaştı! Dekor böyle olunca, gelişen ekonomilere ilişkin verilerin ne dediği pek kimsenin umurunda olamadı; bunlardan yararlanılabileceğini düşünenler bile eleştirmek veya alarm vermek durumunda kaldı! Bu başarısızlığın gündem olmasını ve olumsuzluğun kontrolden çıkmasını önlemek üzere, geleceğe yönelik tahminler kafa karıştıracak şekilde farklılaştırıldı ve yapısal reform çağrıları ön plana çıkarılır oldu!
Küresel düzeyde bunlar yaşanırken, ülkemizde açıklanan veriler olumlu bir ayrışma yaratamadı. Açıklanan veriye göre ilk çeyrek döneme ilişkin Gayrı Safi Yurtiçi Hasılamız, sabit fiyatlar ile yüzde 4,8 oranında artmış; Nisan ayı cari açığı ise 3 milyar dolar seviyesinin biraz altında kalmış. Söz konusu rakamların ilki güven vermiyor ve ülkemizi olduğundan çok daha iyi imiş gibi göstermeye çalışıyor; diğeri ise dört aylık cari açığın 11 milyar dolara yaklaşmış olduğunu ve finansman durumu nedeniyle kırılganlığın azalmadığını söylüyor. Büyüyen çelişkiler güvensizliği beslemeye devam ediyor!
Eğer açıklanan büyüme rakamı gerçeği yansıtıyor ise, neden para otoritesinin yönetimini değiştirdik ve faizleri hızla ve hesapsızca düşürmeye çalışıyoruz? Yansıtmıyor ise, neden olduğumuzdan farklı görünmeye çalışıyoruz ve kimleri aldatabileceğimizi sanıyoruz? Kamu harcamalarındaki hesapsız artışlar, kredi genişlemesindeki tıkanıklıklar, rekabet koşullarındaki artan olumsuzluklar ve borç-alacak zincirindeki çatırdamalar gelecek açısından iyi şeyler söylemiyor! İşletmelerin önemli bir kısmı gerektiği halde farklı sebepler ile iflas ertelemesine yönelmiyor ve buna rağmen başvurularda yeni rekorların kırılması önlenemiyor!
Özetle söylemek gerekir ise, küresel düzeydeki orta vadeli eğilimler gelişen ekonomiler üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor ve içine düşülen kısır döngüden çıkılamıyor. İyimserlik lehine piyasaları manipüle edenler, aslında risklerini azaltmak üzere ortam ve fırsat yaratmaya çalışıyor; fakat tam aksi yönde pozisyon alacak yeni bahtı karalar yaratılamıyor ve kapalı kapılar ardındaki hesapların çarşıya uyması mümkün olamıyor!