Kaos futboluyla piyangoda büyük ikramiye yakalamak!
Milli Takımımız geçen hafta oynadığı maçlarla, deyim yerindeyse piyangodan büyük ikramiyeyi yakalayarak, Euro 2016 finallerine gitmeye hak kazandı. Büyük ikramiye diyoruz, çünkü Milli Takımımızın finallere gidebilmesi için aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekiyordu. Önce bu koşulları sizlerle paylaşalım, arkasından da bu olasılıkların gerçekleşme şanslarını matematiksel olarak hesaplayalım ki, bize nasıl büyük ikramiye çıktığını daha iyi görelim.
Euro 2016 için yedi olasılığın gerçekleşmesi gerekiyordu!
Milli Takımımızın grubumuzda oynadığı maçlarda kaybettiği puanlar, Milli Takımımızın Euro 2016 Finallerine play off oynamadan, direkt gidebilmesi için adeta bir mucize gerçekleştirmesini gerektiriyordu. Bunun için de aşağıdaki yedi olasılığın sırasıyla gerçekleşmesi gerekiyordu. Neydi bu koşullar?
1. Portekiz-Danimarka maçını Danimarka’nın deplasmanda kazanması gerekiyordu. Sonuç: Danimarka deplasmanda Portekiz’i 1-0 yendi.
2. Slovenya kendi evinde Litvanya’ya puan kaybetmeliydi. Nitekim, Slovenya evinde Litvanya ile 1-1 berabere kaldı.
3. Slovakya’nın Lüksemburg’u deplasmanda yenmesi gerekiyordu. Sonuç, Lüksemburg 2- Slovakya 4 olarak gerçekleşti
4. İrlanda’nın Polanya deplasmanda kaybetmesi gerekiyordu. Sonuç: Polanya 2- İrlanda 1.
5. Ukrayna İspanya karşısında puan kaybetmeliydi. Nitekim, Ukrayna kendi evinde İspanya’ya 1-0 yenildi. Ukrayna 0-İspanya 1.
6. Grubumuzda 9 maçta hiç galibiyet alamayan Kazakistan’ın, deplasmanda Letonya’yı yenerek, onları son sıraya atması gerekiyordu. Kazakistan deplasmanda Letonya’yı 1-0 yenerek, ilk galibiyetini aldı.
7. Bizim son maçta mutlaka İzlanda’yı yenmemiz gerekiyordu. Sonunda 89. dakikada Selçuk’un frikik golüyle İzlanda’yı 1-0 yendik.
Mucize gerçek oldu, yüzbinde 17’lik olasılık gerçekleşti!
Milli Takımımıza gerçekten de piyangodan büyük ikramiye çıktı. Milli Takım'ın Euro 2016 için Fransa vizesi alabilmesi, yukarıda dile getirdiğimiz yedi olasılığın gerçekleşmesine bağlıydı. Sonuçta, bu olasılıklar gerçekleşti. Peki, bu olasılıkların gerçekleşme ihtimali neydi? Bunu birlikte hesaplayalım isterseniz.
Bilindiği üzere yüzde elli ihtimalle bir olayın gerçekleşme olasılığı ½’dir. Üst üste aynı olasılığın gerçekleşme ihtimaliyse olasılıkların birbiriyle çarpımına eşittir. Bir örnek verirsek; bir paranın yazı ya da tura gelme olasılığı %50, yani ½’dir. Aynı paranın üst üste ikinci kez yazı gelme olasılığı ise (1/2X1/2)= 1/4’ tür.
Bir futbol maçı üç ihtimal içerir. Maç berabere bitebilir (1/3 olasılık), ev sahibi kazanabilir (1/3 olasılık) ya da deplasman ekibi kazanabilir (1/3 olasılık). Bu bağlamda olasılık hesaplarının kendi içinde toplamlarının da 1’e eşit olması gerektiğinden, bir takımın maçı kazanma olasılığı %33.33 yani (yaklaşık 1/3)’tür. Bir takımın puan kazanma olasılığı ise ancak beraberlik ve galibiyet halinde mümkün olacağı için (1/3 beraberlik olasılığı + 1/3 galibiyet olasılığı), puan elde şansı (1/3+1/3=2/3) ya da %66.66’dır.
Buna göre, yukarıdaki hesaplamalarımıza göre olasılıkları gelin birlikte hesaplayalım:
1. Portekiz’in Danimarka’ya karşı kazanma olasılığı %33, yani (1/3)
2. Litvanya’nın Slovenya’dan puan alma olasılığı %66, (2/3),
3. Slovakya’nın Lüksemburg’u yenme olasılığı %33, (1/3),
4. Polanya’nın İrlanda’yı yenme olasılığı %33, (1/3)
5. Ukrayna’nın İspanya’ya karşı puan kaybetme olasılığı 2/3,
6. Kazakistan’ın Letonya’yı yenme olasılığı (1/3),
7. Türkiye’nin İzlanda’yı yenme olasılığı (1/3),
Şimdi bu olasılıkları birbiriyle çarpalım: [((1/3) x (2/3) x (1/3) x (1/3) x (2/3) x (1/3) x (1/3)= 0,001705)]
Yani, Milli Takımın Euro 2016 vizesi alabilme şansı bu koşullarda yüzbinde onyediydi…Bu olasılık sonuçta gerçekleşti. Yani, bir mucizeye tanık olduk.
Ülkelerin ve bizim futbol anlayışımız
Her ulusun, her ülkenin bir futbol anlayışı ve bir tarzı vardır. ‘’Bir futbol takımı, bir varoluş şeklini, bir kültürü temsil eder’’ diyor, Platini.
Almanlar sahip oldukları mükemmelliyetçiliği ve sistemli yaşama anlayışını yeşil sahalara, makine düzeni içinde çalışan, oyun disiplininden asla kopmayan, tam bir takım oyunu oynayarak yansıtır ve sonuca ulaşırlar. O nedenle çoğu kimse tarafından, ‘’Futbol doksan dakika oynanan, sonuçta Almanların kazandığı bir oyun’’ olarak tanımlanır.
İngilizler sahip oldukları kaynakları maksimum verimlilikte kullanıp sonuca ulaşma ve bu başarıyı paraya dönüştürme konusunda son derece başarılıdırlar. Bunu yaparken de soğukkanlı, sistemli, rekabetçi ve fırsatçı anlayışlarını hiçbir zaman yitirmezler. Gündelik yaşamda bireyler birbirlerine karşı son derece saygılı ve ölçülüdür. Bu nedenle, İngilizler yeşil sahalarda rakibe ve oyuna saygı temelinde soğukkanlı, üstün mücadele ve rekabete dayalı oyun anlayışlarını, fırsatları değerlendirmeye yönelik uzun toplarla ve kanatlardan oynayarak değerlendirirler.
İtalyanlar gündelik yaşamda çoğu zaman bir Akdenizlinin sahip olduğu güdü ve anlayışla son derece rahat, sıcakkanlı bir şekilde, işlerine sarılırlar. Kargaşa’yı, kavgayı severler, ancak her ne koşulda olursa olsun kaybetmemek onların temel düsturlarından olduğu için temkinli olmayı, sabretmeyi ve plan yapmayı asla ihmal etmezler. Bu bağlamda İtalyanlar saha içinde kendilerine fayda sağlayacak her türlü olumsuzluğa yer verebilirler. Bunu yaparken de, savunma temelli bıktırıcı oyun anlayışlarından vazgeçmez, mücadeleyi asla bırakmazlar. Yeri geldiğinde (Materazi’nin Zidane’a küfredip kafa yemesi hala akıllardadır) rakibi provake eder, oyundan düşürür ama sonuca ulaşırlar.
Brezilyalılar bize benzer. Zor koşullar ve yoksulluk bireyleri daha çok bireyselciliğe iter. Zenginlik ve şatafat ön plandadır. Sınıflar ve gelir grupları arasında derin uçurumlar bulunur. Kendi aralarında organize olmakta zorlanırlar. Varlıklarını satarak yaşamlarını sürdürme alışkanlıkları vardır. Bu nedenle yeşil sahalarda takım oyunundan daha çok, yıldızlara ve gösterişe dayalı bir oyun anlayışla toplarını oynarlar. Göze hoş gelen bir futbolları vardır. Favelalarda yetişen yetenekli yıldızları Avrupa’ya satarak futbol geçimlerini sürdürürler.
Bize gelince; kargaşa ve kaosa dayalı kaotik futbol anlayışımız tamamen ülke ve ulus olarak sahip olduğumuz genetik özelliklerin yeşil sahalara yansımasından ibarettir. Bireycilik ön plandadır. Gündelik yaşamda birbirimize karşı saygı ve hoşgörü son derece düşük, sabır ve metanet en alt düzeydedir. Kavga etmekten, kargaşa ve kaostan hoşlanırız. Fırsatçılıkta üzerimize yoktur. Köşeyi dönme anlayışı bu nedenle tavan yapmıştır. Dayanışmadan daha çok ‘’gemisini kurtaran kaptandır’’ anlayışıyla bireyciliği yüceltiriz. Risk algımız çok farklıdır. Bu nedenle ‘’Bir şey olmaz’’ duyarsızlığının sağladığı güvenle plan, program yapmayız. Zaman planlamamız olmadığı için her işimizi son dakikalara sıkıştırırız. Başarıya ulaşamadığımız zaman, bunu sorgulamaz, işi ‘’Allaha havale eder, inşallah gelecek sefere’’ diyerek, başarısızlığımızı kaderciliğimizle perçinleriz. Olmadık işleri oldurmaya çalışır, ‘‘Çıkmadık candan ümit kesilmez’’, beklentisiyle ümidimizi asla yitirmeyiz.
Tüm bunlara karşın zorluklarla başa çıkmada yarattığımız çözüm yöntemleriyle, değişen koşullara uyum sağlamada gösterdiğimiz esneklik, kıvraklık ve sonuç odaklılıkta ise hiç kimsede olmayan yeteneklere sahibiz.
Kısacası, pozitiflikte de, negatiflikte de üzerimize yok. İşte bu bağlamda bizim oynadığımız futbol tarzı ve sahip olduğumuz futbol anlayışı tamamen kaostan beslenen, sonucu önceden kestirilemeyen, her türlü sonuca açık, kaotik futbol anlayışı olarak değerlendirilebilir. Bu konuda kendimize paye çıkartmak amacıyla ‘’Türkler bitti demeden, asla bir futbol maçı bitmez’’ sloganıyla da, bu anlayışı pekiştirdik yeşil sahalarda.
Peki, bu futbol anlayışı ve tarzıyla Euro 2016’da ne yaparız? Bu soru eğer bir Avrupa takımına yönelik sorulmuş olsaydı, mutlaka bazı rasyonel şeyler konuşabilir ve tahminlerde bulunabilirdik. Konu Milli takımımız olunca, rasyonel bir şey söylemek gerçekten de çok kolay değil. Milli takım finale de gidebilir, gruptan çıkamayabilir de…Milli takım parmak ısırtacak bir performans ortaya koyabileceği gibi, herkesi hayali sükuta da uğratabilir. Kısacası, kaotik futbolun kaçınılmaz sonucu bu…Oysa, her kaosun sonunda sistem bir entropiye ulaşır, dinginleşir ve yeni bir düzen oluşur. Bu durum biz de ne yazık ki, çalışmıyor. Hep uçlardayız. Bu gel-gitlerin sayesinde tribünlere heyecan dolu bir futbol izlettiriyoruz. Bu nedenle Euro 2008’te ‘’Geri dönüşlerin takımı’’ olduk.
Euro 2016’da olası bir başarı ancak, tüm negatiflikler ile pozitifliklerimizin optimal bir noktada dengeye gelmesiyle mümkün olabilecektir. Bu denge noktasında pozitifliklerimiz, negatifliğimizin üzerine çıktığı sürece kaotik futbolu başarıyla yönetmiş ve başarıya ulaşmış olacağız. Aksi taktirde, Milli takım keçi boynuzu tadında, kısır ve turnuvaya renk katmayan bir futbolla akıllarda kalabilir. Mucizeler her zaman olmaz, olsaydı zaten mucize olmazdı. Bu bakımdan, Fatih hoca Fransa’da bize mucize peşinden koşan bir takım yerine, rasyonel bir takım izlettirebilmeli.