Kantarın topuzunu kaçırmak
Küresel risk iştahı toparlanıyor. Güçlü dolar, yükselen faizler ve dış ticaret savaşlarının baskısıyla yılın ikinci çeyreğinde gerileyen riskli varlıklar Temmuz ayında güçlü bir seyir izledi. Gelişmekte olan ülke senetleri yüzde 2, gelişmiş ülke senetleri yüzde 3 yükselerek ikinci çeyrekteki zararını kısmen kapattı.
Türkiye varlıkları ise geleneği bozmayıp dünya piyasalarından bağımsız olumsuz seyrini sürdürüyor. MSCI Türkiye Temmuz ayında yüzde 7, son üç ayda yüzde 24 gerileyerek, gelişmekte olan piyasalardan sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 30 negatif ayrıştı.
Neler oluyor? Türkiye varlıkları neden dünyadan bu denli negatif ayrışıyor. Yılın ikinci çeyreğindeki satışları erken seçimlerin getirdiği politik belirsizliklerle ve uygulanacak ekonomik politikalara yönelik belirsizliklerle açıklamıştık.
Ama temmuz ayını nasıl açıklayacağız. Cumhur ittifakının hem meclisi hem de Cumhurbaşkanlığını almasına, Hazine ve Maliye’den sorumlu Bakan Albayrak’ın piyasa dostu ve reform ağırlıklı bir ekonomik program izleneceğini açıklamasına rağmen Türkiye risk primleri yükselmeye devam ediyor.
Küresel risk iştahı bozuk olduğu zaman yüksek betalı Türkiye varlıklarının gelişmekte olan piyasalardan daha çok değer kaybetmesi bizi rahatsız etmezdi. Ama küresel risk iştahında genele yaygın bir bozulma olmamasına rağmen Türkiye varlıklarındaki satışların bu denli şiddetli olmasını açıklamakta zorlanıyoruz.
'Bizim atladığımız bir şey var mı?' diye kredi derecelendirme kuruluşlarının ve uluslararası yatırım bankalarının raporlarını okuyoruz. Batı cephesinde yeni bir şey yok. Temel endişe olarak, hızlı büyümenin sonucunda oluşan yüksek enflasyon, açık döviz pozisyonundaki artışın yarattığı riskler ve büyümede sert iniş tehdidinin artması vurgulanıyor.
Türkiye’nin yapısal risklerinde son yıllarda önemli bir değişiklik olmadı. Ancak gördüğümüz kadarıyla piyasaların algısında dört temel değişiklik var:
(i) Gelişmekte olan piyasaları önümüzdeki dönemde zorlu bir konjonktür bekliyor. (ii) Türkiye ekonomisi gelişmekte olan ülkeler geneline göre daha kırılgan bir konumda.(iii) ABD ile ilişkilerdeki bozulma nedeniyle karşılaşılabilecek yaptırımlar riskleri artırıyor. (iv) Yerel seçimlere hazırlanan ekonomi yönetimi bu süreci yönetmekte zorlanacak.
Bizim görüşümüzde önemli bir değişiklik yok. (i) Mali piyasalarda yaşanan dalgalanmaya rağmen reel ekonominin şoklara karşı dirençli olduğuna inanıyoruz. (ii) Bankacılık sektörü şokları yönetebilecek mali güce ve gerekli kurumsal altyapıya sahip. (iii) Kamu borcunun ve bütçe açığının düşüklüğü siyah kuğu senaryolarına karşı bir koruma kalkanı sağlıyor.
Lafı daha çok uzatmadan özetleyelim. Gelişmekte olan ekonomileri vuracak bir şok Türkiye ekonomisini teğet geçmeyecek. Ancak oluşacak maliyetin 2001 sonrasındaki kazanımları geri verdirecek kadar büyük olmasını beklemiyoruz. Piyasalar olası riskleri doğru yönde fiyatlıyor. Ancak kantarın topuzunu kaçırıyor. Gerçeklik ve algı arasındaki farklılık orta vadeli düşünebilen ve yeterli mali güce sahip olan yatırımcılar için önemli bir fırsat sunuyor.