Kanlı elmastan kanlı elmaya
Demokratik Kongo, topraklarındaki bazı maden yataklarını illegal olarak işleten silahlı grupların cürümlerine iştirak etmekle suçladığı teknoloji devi Apple’a karşı geçtiğimiz aralık ayında Fransa ve Belçika’da açtığı davayla gündeme geldi.
İsyancı grupların etkin olduğu ülkenin doğu kesimlerinde yasa dışı şekilde çıkarılan 3T minerallerini (kalay, tantal ve tungsten) Ruanda üzerinden aklamakla suçlanan Apple, bu faaliyetler nedeniyle isyancı milisleri finanse ederek terör döngüsünü körüklemenin yanı sıra çocuk işçilerin çalıştırıldığı madenlerde insani ve tabiî yaşamı tahrip etmekle de itham ediliyor.
Başlı başına ironi: Hem varsıl hem de yoksul
Demokratik Kongo, Sahra Altı Afrika’nın en büyük yüz ölçümlü ve üçüncü kalabalık nüfuslu ülkesi. Orlando von Einsiedel’in yönetmenliğini yaptığı Virunga adlı belgesel filmde yansıtılanın ötesinde doğal zenginliklere sahip olmasına rağmen, En Az Gelişmiş Ülkeler statüsünde yer alan en yoksul devletlerden de biri.
Acılarla dolu sömürge geçmişinden miras sorunlarla cebelleşip duran Kongo, bir milyon insanın palalarla katledildiği komşu Ruanda’daki soykırım sonrasında etnik temelli bölgesel Kongo Savaşları girdabına kapılmış; akabinde de Ruanda’nın desteklediği M23 adlı etnik ayrılıkçı örgütün başını çektiği isyan günümüze kadar iki ülke arasındaki sınır bölgelerini kasıp kavurmuş.
Kıymetli elementler
Elektronik endüstrisi için kritik yeraltı servetine sahip olan Demokratik Kongo, elektronik gereçlerin ve elektrikli araçların bataryalarında kullanılan minerallerin rezervinde ve üretiminde dünya lideri. 3T’nin yanı sıra koltan, kobalt, altın ve benzeri kıymetli elementler açısından da şanslı olan Ruanda ve Uganda sınırlarındaki Kongo toprakları; komşu devletlerin, bazı Batılı ülkelerin ve hepsinin birlikte kullandığı isyancı grupların elinde küresel bir hesaplaşma sahasına dönmüş durumda.
Bölgede en az yüz yirmi örgüt faaliyet gösteriyor ve bunların yurt dışından aldıkları destek sayesinde Kongo Savaşları düşük yoğunlukla da olsa hala devam ediyor. Kongo’nun muhteşem doğal kaynakları ise küresel aktörler, çok uluslu şirketler, komşuları, bunların uzantısı silahlı gruplar ve kaçakçılığa göz yuman yerel güvenlik kuvvetleri eliyle mütemadiyen yurt dışına kaçırılıyor.
Yasa dışı grupların kontrol ettiği maden işletmelerinin çoğunda hiçbir güvenlik ve sağlık tedbiri alınmadan kırk binden fazla çocuğun çalıştırıldığı; günde bir ila beş dolara, neredeyse karın tokluğuna iş gören bu çocukların sıklıkla ağır metallere, radyoaktif maddelere ve cinsel istismara maruz kaldığı ileri sürülüyor. Kinşasa yönetiminin bölgedeki kontrolünün zayıf olması nedeniyle, kıymetli mineraller genellikle isyancı gruplar aracılığıyla küçük tüccarlara, bunlardan da doğrudan veya Ruanda üzerinden küresel şirketlere aktarılıyor.
Afrika’nın Don Kişot’u
Küresel çaptaki çıkarlarını muhafaza etmek için bu kez çok uluslu şirket maskesiyle Afrika’ya çöken sömürgeci zihniyet, Kara Kıta’nın doğasının ve insanının kanını emmeye devam ediyor. Yeraltında gömülü hazinesinin yirmi dört trilyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen Demokratik Kongo’nun etrafında dönen iç, bölgesel ve küresel çatışmalar da ne yazık ki kolaylıkla bitecek gibi görünmüyor.
Apple’a karşı cezai soruşturma yürütülüp yürütülmeyeceği henüz net değil ama sonuç ne olursa olsun Kinşasa hükümetinin trilyon dolarlık uluslararası şirketlere karşı hukuk mücadelesi başlatma cesaretini göstermesi başlı başına önemli. Anlaşılan, Kongolular da üç devle savaşmaya kararlı: adaletsizlik, korku ve cehalet…