Kaniş’ten Ataşehir’e...
'Kaniş' bölgesini hiç duydunuz mu? Kayseri yakınlarında, dünyanın en eski medeniyetlerinden birinin yeşerdiği, kökü neredeyse 6.000 yıl öncesine giden bir yerleşim yeri. Biz orayı Kültepe olarak biliyor, son yıllarda yapılan kazılarda elde edilen bulgularına dair haberlerini okuyoruz.
Özelliği ne biliyor musunuz?
Dünyanın en eski ticaret merkezlerinden biri olması. Asurlular’ın kurduğu ticaret kolonilerinin başkenti Kaniş.
Devlet kurma, bürokrasi, adalet ve hukuk düzeninin ilk örnekleri de burada görülür. Anadolu Hititleri de kendi medeniyetlerini buradan aldıkları birikimle kurmuşlardır. Yerli ve yabancı tüccarların bir araya geldiği en önemli merkezlerden biri olmuştur Kaniş.
Yani, bu topraklarda hem ticaretin hem hukukun tarihi yaklaşık 6.000 yıldır. (Kayserililer’in ticaret geninin kökenini de daha iyi anlayabiliriz böylece.)
Anadolu’nun bildiğimiz ama gözden kaçırdığımız bir başka özelliği daha var.
Parayı bulan Lidyalılar da bir Anadolu medeniyetidir. Türkiye'nin batısında, Ege bölgesinde hüküm sürmüş, ilk parayı da Anadolu’da kullanmışlardır. Yani, bu topraklar aynı zamanda 'paranın icat edildiği' topraklardır.
Sadede gelelim. Ticaret geleneği bunca eskiye ulaşan, paranın icadına ev sahipliği yapmış, hukuk düzenine onca yıl önce geçmiş bir toplum olarak, finans ve ticaretin merkezi olarak neden kendimizi gösteremiyoruz?
İstanbul, 21 basamak geriledi
Z/Yen Group, her yıl dünyadaki finans merkezlerini puanlayarak sıralama yapıyor.
Yaptığı son sıralama, finans merkezi iddiasındaki İstanbul için maalesef pek de olumlu şeyler söylemiyor. Geçen sene 45’inci sıradayken, bu yıl 66’ncı sıraya gerilemişiz.
Sıralama mühim değil. Bu sene böyle, seneye eski yerimiz.
Önemli olan gerçek bir finans merkezi kurmak istiyorsak kendimizi nasıl konumlamamız gerektiği.
Kültürümüzde, geçmişimizde olan birleştirici-bütünleştirici ticaret genini dünya ölçeğine çıkarabilme gereksinimi.
Bunun iki bacağı var. Birisi yerli, diğeri ise yurtdışı bacağı.
Yerli bacağında elimiz maalesef güçlü değil. Zira ürün olarak elimizde daralan bir hisse senedi yatırımcısı tabanı, bolca kur tartışması, koşullardan azade tartışıp aşağıda tutmak için çabaladığımız bir faiz, yarı-yasaklanmış bir foreks piyasası, ilerleme potansiyeli içerde sınırlı ama global bakabilirsek yüksek bir İslami finans modeli var. Bir de gayrımenkul piyasamız var ki, o ayrı bir tartışma konusu. Merkez için ciddi bir inşaat maliyetini de üstlenmiş durumdayız.
Bunlar bir şehri finans merkezi yapmak için yeterli mi, emin değilim. Zira bunları tartışmak, kendi sermaye piyasamızı ve para piyasamızı nasıl konumladığımız ile alakalı.
Ancak uluslararası bir finans merkezi olmaktan bahsediyorsak, çok basit bir şekilde Dubai’deki şu örneklere bakmamızda yarar var:
-Dünyadaki 25 büyük bankanın 21’i.
-10 büyük sigorta şirketinden 7’si...
-5 büyük danışmanlık şirketinin tamamı...
-10 büyük hukuk şirketinin 9’u...
-Dünyanın 20 büyük fonunun 11’i...
Dubai Finans Merkezi’nde faaliyet gösteriyor. Ağaoğlu’nun organizasyonu ile 2015 yılında Dubai Finans Merkezi yöneticilerinin bu başarıya nasıl ulaştıklarını dinlemiştim. Bu şirketleri buraya çekebilmek için yaptıkları şeyler şunlar:
1)Hukuk: Yerel hukukun ticari anlamda cazibesi her zaman düşük. Dünyada kabul görmüş ticari hukuk normu İngiliz hukuku olduğu için, DIFC’de İngiliz hukuk kuralları geçerli.
2)İhtisaslaşma: Şirketlerin yaşadıkları hukuki sorunları çözmesi için kurulan ihtisas mahkemeleri var. Bu mahkemelerin başında ise uluslar arası hukuk uzmanlığına sahip ihtisas hakimleri bulunuyor. 8 mahkemenin 6’sının hakimi yabancı. Aralarında Asyalı ve İngiliz hakimler var. Sadece 2 hakim Arap kökenli. Bu mahkemelerde uzlaşmazlıkların ortalama çözüm süresi sadece 15 gün. Dubai’nin temerrüde düştüğü dönemde oluşan uzlaşmazlıkların bile en büyüğü 3 ay içinde çözülmüşü.
3)Vergilendirme: Dubai’de bu bölgedeki işletmeler kurumlar vergisinden muaf. Ayrıca çalışanların teşviki için sigorta başta olmak üzere ücretlerden yapılan tüm kesintiler de kaldırılmış. Yani brüt maaşların net maaş olarak ödendiği bir ortam tahayyül edebilirsiniz. Buna Dubai’de yaşama primini de eklemelisiniz. Böyle olunca, kaliteli insan kaynağını oraya çekmek de mümkün hale geliyor.
4)Eğitim: Burada yaşayan yabancıların çocuklarının eğitimlerinin uluslararası düzeyde olması da çekim merkezi olabilmek adına çok önemli. Dolayısıyla ana okullarından üniversitelere kadar uluslararası alanda isim yapmış birçok marka ve eğitmen ile anlaşma yapılmış.
5)Finansal yapı ve ürün çeşitliliği: Coğrafi avantajını kullanarak Asya ve Avrupa arasındaki geçişi sağlayabilmeyi hedeflemiş, bu bağlamda tüm finansal ürünleri barındırabilecek bir yapı kurmuşlar. İçinde hisse senetlerinden forekse, uluslararası ticarete konu olan tüm ürünlere kadar her türlü finansal ürün mevcut.
Kazançlar da vergisiz.
Sonuç... Bu bütüncül bir bakış açısı.
Elin çölde ürettiği finansal vahayı, binlerce yıllık ticaret geleneği ile, paranın icat edildiği toprakların bilgeliği ile bütünleştirebilmemiz gerek. Bu çok büyük bir fırsat. Eğer gerçekten bu bakış açısını yerleştirebilirsek, bir finans merkezimiz olur. Yapamazsak, kamu bankaları ve kurumları ile süslenmiş bir Ataşehirimiz.
Kanişli atalarımızın iki eli de yakamızda olur.