Kanada'nın hibrid ekonomi politikası İtalya'ya örnek olabilir
90'lı yıllarda Kanada ekonomisi, İtalya kadar kötü bir durumdaydı. Bunun sonucunda, Kanada hibrid bir ekonomi politikası uyguladı. Bu sistem bir yandan daha esnek bir istihdam piyasası, diğer yandan Avrupa modelinde bir sosyal güvenlik yapısı içeriyordu.
Toronto, Lehman Brothers'ın iflasından sonda ABD ve İngiliz fon yöneticileri çeken ilk on finans merkezinden biri oldu. Subprime krizi patlak vermeden önce, ABD'li bankacılar tarafından risk almamakla eleştirilen Kanadalı bankacılar, krizin ardından dört yıl sonra herkesin kıskanacağı bir konumdalar.
Toronto Finansal Hizmetler Birliği Başkanı Janet Ecker, Les Echos gazetesine yaptığı açıklamada, "Kanadalı bankalar, ABD'li rakipleri gibi türev ürünlerden büyük karlar sağlamadılar, fakat 2007-2008 krizini büyük bir zorluk yaşamadan aşmayı başardılar ve tüm bu karmaşa içinde kendi işlerini yapmaya devam ettiler. Bunun sonucu olarak, Kanada, Dünya Ekonomik Forumu tarafından dördüncü yıl üst üste "dünyanın en istikrarlı ve güvenilir" finans sistemi seçildi" yorumlarında bulunurken, sektör analistleri 2011 yılının da Kanada bankaları için çok iyi bir yıl olduğunu ifade ediyorlar.
Tabii ki tüm gelişmiş ekonomiler gibi Kanada da 2008 finans krizinin yarattığı şoklardan etkilendi. Fakat daha önceki senelerde birikmiş olan bütçe fazlaları sayesinde, geniş çaplı bir yeniden yapılanma planı gerçekleştirilebildi. Bu sayede borçlanma olmadan, resesyondan çıkmak da mümkün oldu. Bugün Kanada'nın bütçe açığı milli gelirin yüzde 5'ine denk geliyor; bu açığın 2015'e kadar kapatılacağı öngörülüyor. Uzmanlara göre Kanada ekonomisinde yapısal sorunlar bulunmuyor. Bunun sonucu olarak, istihdam piyasası üç yıl içinde yeniden kriz öncesi konumuna geri döndü. İşsizlik ise yüzde 7 seviyelerinde.
"Kanada, İtalya kadar kötü bir durumdaydı"
Tüm bu olumlu tablonun rastlantı sonucu olmadığı kesin. Kanada'nın bu noktaya nasıl gelebildiğini anlamak için, 90'lı yıllara geri dönmek gerekiyor. O yıllarda Kanada'nın Avrupali ülkelerin yaşadığı krize benzer bir durum yaşadığını kaydeden Montreal HEC Üniversitesi Profesörü Maurice Marchon, "Kanada, İtalya'nın bugün yaşadığı durumdan çok daha kötüsünü yaşıyordu" diyor.
1992 yılında bütçe açığı milli gelirin yüzde 9'unu geçti. Kamu borcu milli gelirin yüzde yüzünün üzerine çıktı. Aynı sene Standart&Poors Kanada'nın A+++ olan notunu geri çekti. Quebec'te yaşanan bağımsızlık talepleri, ekonomik sıkıntılara siyasi sorunların da eklenmesine neden olmuş ve genel bir güvensizlik ortamı yaratmıştı. Standart&Poors'u, Moody's de izledi ve Kanada'nın dış borcunun artması nedeniyle notunu düşürdü.
Bu gelişmelerden tam on yıl sonra, 2002'de, Kanada yeniden A+++'ya ulaşmayı başardı. Bu düzelmenin temel unsurları ekonomik büyüme ve zengin doğal kaynaklar oldu. A+++'nın yeniden ele geçirilmesi ise Quebec Yatırım Bankası Başkan Yardımcısı Roland Lescure'ün ifade ettiği gibi büyük ölçüde "demir kadar sert bir bütçe disiplini ve cesaret" sayesinde oldu.
WSJ: "Kanada iflas ediyor"
Bir çok uzmana göre, Kanada'da yaşanan olumsuzlukların en büyük nedenlerinden birisi, dünyanın takındığı bakış açısı oldu. Wall Street Journal 1995 tarihli baskısında "Kanada iflas ediyor" başlığını atabildi ve Kanada'nın üçüncü dünya ülkeleri arasına girmeye hazırlandığını dile getirdi. Aynı dönemde Meksika'da yaşanan peso krizi de, önemli bir başka çok dalgası yarattı. Kanada hükümeti bütçe kısıntılarının haklı olduğunu halka doğru bir şekilde anlatmak için elinden geleni yapmaya başladı. Bütçe açığını kapatmak için, kurumsal vergileri artırmak yerine, öncelikli olarak kamu hizmetleri ciddi ölçüde daraltıldı. "Krizden çıkmak için ekonomik büyümeye sırtını dayamak yeterli değil" yaklaşımı benimsendi ve net bir hedef belirlendi: "Daha azla, daha fazlasını yapmak." Bu politikanın sonucunda kamuda 47 bin kişi işsiz kaldı; fakat bütçe açığı 15 ila 20 sene değil, sadece üç sene içinde kapatıldı. Uzmanlara göre Kanada'nın bir diğer avantajı da, bütçe açığını kapatmakla uğraşırken, dünya genelinde yatırımlarda patlama yaşanması oldu. Petrol gelirleri, Çin'in ve diğer gelişmekte olan ülkelerin hızla artan talebi, Kanada'nın ithal ettiği ham petrolün fiyatının ciddi şekilde artmasına yol açtı.
Kapitalizm ve yumuşak sosyalizm karışımı
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, ülke ekonomisinin sağlıklı olmasının temel nedenlerinden birisi de, Kanada'nın hibrid ekonomik modeli. Yani ABD kapitalizmi ile yumuşak bir sosyalizm modelini bir araya getirerek halkı, serbest piyasa ekonomisinin olumsuz etkilerinden koruması. Kanadalı "La Presse" gazetesinin yazarlarından Alain Dubuc bu konuda şu yorumları yapıyor: "Kanada hibrid bir sistem uyguladı. Bu sistem daha esnek bir istihdam piyasasının yanı sıra, Avrupa modelinde bir sosyal güvenlik yapısı içeriyor. Bu biraz, 90'lı yıllarda Avrupalı sol partilerin aradığı üçüncü yol gibi. Bu yol, emeklilik sistemini, emeklilik fonları üzerine kuruyor. Maaşlardan kesilen primler, ki bu oran yüzde 9'a denk geliyor ve yatırımlardan gelen kazançlarla, dört milyon Kanadalının emeklilik ücretleri karşılanabiliyor. Bu hükümet tarafından yönetilen bir emeklilik sistemi; fakat kamu bütçesine dokunulmuyor. Dolayısıyla hazinenin zarar etmesi söz konusu değil."
Janet Ecker'in dediği gibi, "Herkes Kanada'nın sıkıcı bir ülke olduğunu söylüyor. Oysa bu sıfatı finans sektörüne yönlendirirseniz, sıkıcı olmak bir iltifat olarak kabul edilmeli".
Belki de Kanada sıkıcı olduğu için dünyanın her yanından insanlar Kanada vatandaşı olmak için sıraya giriyorlar. Belki de bu yüzden 2010 yılında Kanada'ya gelen göç sayısı 250 bine çıkarak toplam nüfusun yüzde 0.8'ine ulaştı.