Kamuda tasarruf vs vergi düzenlemesi
En son verilere göre Türkiye’de açlık sınırı yaklaşık 20 bin TL yoksulluk sınırı ise 59 bin TL (küsüratları attım) olarak açıklandı. Asgari ücret 17 bin 2 TL. En düşük emekli maaşı 10 bin TL. Birkaç gün sonra açıklanacak Haziran enflasyon rakamları ücret artışları için çok önemli bir gösterge. Ekonomi yönetimi bu artışları korka korka yapıyor.
Bu korkuya asgari ücret tarafında iş dünyası da destek veriyor. Özellikle asgari ücretlilere temmuz ayında yeni bir zam haberi ufukta görünmüyor. Bu artışa karşı duran kesimin en önemli çıkış noktası enflasyon sarmalına geri dönüş. Sanki gelir düzeyi oldukça düşük olan bu grubun refah artışının engellenmesi ile enflasyon hızlıca kontrol edilecek, ya da sanki gerileyecek olmasına rağmen cepleri yakmaya devam eden hayat pahalılığının tek nedeni asgari ücrete yapılan zamlarmış gibi.
Seçimlerden beri oldukça hareketli bir dönem yaşıyoruz. Ekonomik darboğazdan çıkmak için en önce faiz artışına gidildi. Başka çare kalmamıştı, lazımdı, yapıldı. Sonra para politikası kenara konuldu artık mali politikalara geçildi denildi. Kamuda tasarruf tedbirleri açıklandı. Beklentiler büyüktü.
Tasarruf tedbirleri inandırıcı olmadı
Her devlet makamı için tasarruf başlayacak, halk da devlet büyüklerimiz de tasarruf yapacak diyecekti. Bu, bir tasarruf seferberliği başlatacaktı. Bir damla motivasyon lazımdı. Açıklanan tedbirler ikna edici olamadı. Yuvarlak cümleler, maddeler; kamunun nasıl tasarrufa dahil olacağını tam açıklayamadı.
Her koşula adapte edilmeye meyilli esnek politikalar güven tesis etmedi. Politikaların devamı elbette gelecekti. Hem para lazımdı hem de harcamalar kontrol altına alınmalıydı. Salt faiz artışı ile olamazdı. Konu vergi meselesine geldi. İlk önce borsaya ilişkin olası düzenlemeler yansıdı. Borsa gelirlerinden vergi alınacağı açıklandı. Bu ekarde edildi ve sonrasında işlem vergisi alınacağı söylemi ortaya atıldı. Vergi boyutunun devamı zaten bekleniyordu da beklenenden daha uzun bir liste basına yansıdı.
Tarıma, bilime ve sosyal hayata darbe vurur
Paket kapsamında tarıma bir darbe vuracak önemli bir madde de göze çarptı. Mevcut durumda yüzde 1 KDV uygulanan yem satışında bu oranın yüzde 10’a ve gübrede ise bu oranın yüzde 20’ye çıkarılması tartışılıyor. Bu artış nihai tüketiciye yansımayacak mı? Al sana gıda enflasyonu. Ülke ekonomisi artık o kadar uç bir noktaya gelmiş olacak ki, ekonomi yönetimi yurtdışı çıkış harcından bile medet umar pozisyona gelmiş.
Halbuki bizler üniversitelerimizde gençlerimizin yurtdışına gitmelerini, yenilikleri takip etmelerini ve ülkeye katkıda bulunacak yetkinliklerle dönmelerini öğütlüyoruz. Olay o kadar spekülatif bir noktaya taşındı ki, verilen bahşişten bile vergi alınacağı söylemlerini bayram tatili boyunca hayretle tartıştık. Neyse Bakan Mehmet Şimşek sosyal medyadan duyurdu. Bu yönde bir uygulama olmayacakmış. Nasıl olsun ki bahşişin belgesi mi var?
Gelir dağılımı adaletsiz, az kazanan vergi öderken, lüks yaşayan dengeli ödemiyor
Türkiye son birkaç yıldır gelir dağılımında oldukça adaletsiz bir noktaya ulaştı. Daha çok zenginleşenler ve daha çok fakirleşenler sosyal yapıyı iyice bozdu. Türkiye’de tasarruf adı altındaki politikaların genellikle düşük gelir grubu üzerinden yaygınlaştığını görüyoruz. Lüks harcama yapan bireylerin ödediği vergilerin tespit edilmesi ve büyük sapmalar kapsamında ilgili mükelleflerden izah istenmesi teklif edilmişti. İşte bunu yürekten desteklerim.
Bunun pakette kalıp kalmayacağı henüz gri ama yazının başlarında ekonomi yönetiminin toplumun geniş kesimini yanına almasından bahsetmiştim ya, işte bu koşulun sağlanması gerçek verginin peşinden koşulacağı önemli bir adım olabilir. Vergi kalemleri incelendiğinde dolaylı vergiler yoluyla vatandaşın sırtındaki yükün artacağı da bir gerçek. Liste uzun ama Türkiye’de genellikle yaşadığımız değişim yönetiminin bir benzerini yaşıyor gibiyiz. Önden haberler sızdırılıyor, en kötüsünün olasılığı test ediliyor ve sonrasında şartlar biraz iyileştirilerek ölümü gösterip sıtmaya razı ediliyor.