Kamu yönetimi üzerine
TÜBİTAK’a bağlı Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü (TÜSSİDE) ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) ortaklaşa düzenlediği Yönetim Bilimleri Sempozyumu geçen hafta İTÜ İşletme Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. İki gün boyunca kamu ve özel sektör temsilcileri yönetim sorunlarını, fırsatlarını ve geleceği konuştu.
Konferansta hocaların hocası diyebileceğimiz Zeyyat Hatipoğlu’da hem dünyada hem de Türkiye’de işletme ‘biliminin’ eğitime yansımasını bizzat kendi tecrübelerinden hareketle anlattı. Gerektiğinde 1940’lara kadar gitti Zeyyat Hoca. Harvard Business School’dan, İstanbul Üniversitesi’ndeki Harvard destekli İşletme İktisadı Enstitüsü’nün oluşumuna kadar tarihe not düştü. Eski Enerji Bakan ve Bakan Yardımcısı Ali Rıza Alaboyun, MÜ- SİAD eski Başkanı ve Albayrak Grubu CEO’su Ömer Bolat, TÜSSİDE Yönetim Kurulu üyesi Çağatay Telli’nin de olduğu oturumda ben de görüşlerimi açıklama fırsatı buldum. Kamu yönetimi ile ilgili sempozyumda da dile getirdiğim görüşleri bu köşede de özetlemek istiyorum. İşletme yönetimi temelde toplum adına kaynak tahsisi kararlarını verir. Şirket ve kamu kurumu yöneticilerinin en temel fonksiyonu kaynak tahsisidir.
Kamu yöneticileri tek tek şirketlere göre daha büyük kaynaklara hükmettiği için, büyük bir sorumluluk ve ‘vebalin’ altındadır. Şirket yöneticilerinin doğru kaynak tahsisi kararları, şirketi büyütür, güçlendirir. Kamu yöneticilerinin kararları da ekonomiyi ve sosyal yapıyı güçlendirir. Şirketler de ‘sosyal’ örgütlerdir. Dünya istihdamının yüzde 90’ını şirketler sağlar. Altyapı olmasa da fiziksel yatırımların da büyük kısmı şirketler tarafından yapılır. Kamu yöneticileri, aldıkları kararlarla şirket yöneticilerinin kararlarını etkileyerek dolaylı olarak istihdamın, yatırımın, ihracatın, ithalatın nereye gideceğini belirler.
Dahası, fiziksel sermaye stoğu (altyapı, vs.) dışında, ülkedeki eğitimin (yani beşeri sermayenin) sosyal yardımların, emniyetin, istikrarın nereye gideceği büyük ölçüde kamu karar alıcıları tarafından belirlenir. İyi kamu yönetimine, güçlü kurumsal yapıya sahip ülkeler diğerlerine göre, örneğin, daha hızlı büyür, daha iyi bir eğitim sistemine sahip olur, daha güçlü bir mali yapıya ve askeri güce sahip olurlar. Halk olarak bizlerin aklına, genellikle iyi giden şeylere teşekkür etmek gelmez. Ancak problemlere çoğu zaman gereğinin üzerinde (orantısız) tepki verebiliriz. En basit örnekleriyle, sular akmaz, elektrikler kesilirse şikayetler yükselir. Bu da kamu yönetiminin kaderinin cilvesidir.
Bununla birlikte, eğitim sistemindeki bozukluklar gibi, etkileri uzun süreye yayılan sorunlarda halk genellikle kolay tepki vermez. Bu da kamu yönetiminin şansıdır. Kamu yönetiminin en önemli ihtiyacı sorunlara ‘sistemik’ bakmaktır. İyi kamu yönetimi günlük sorunlardan daha çok, bu sorunları ortaya çıkartan uzun vadeli sebeplere yoğunlaşır. Bu sebepleri ortadan kaldırmaya çalışır. Kararlarını günlük sorunlara göre veren kamu yönetimleri devamlı ‘yangın söndürmek’ zorunda kalır. Bu yüzden, Steven Covey’in ‘başarılı insanların sırlarının’ en azından bazıları kamu yönetimleri için de geçerlidir.
Her sistem, her zaman yozlaşır; zira içinde insan vardır. Bu yüzden her sistem, her zaman ‘ıslahata’ (reform) ihtiyaç duyar. Küçük ya da büyük, her ıslahat, etki değerlendirme, program değerlendirme yöntemleriyle tasarlanabilir. Aksi takdirde ıslahat olsa bile tesadüfi olur. Kamu kesimi, düzenli olarak etki ve program değerlendirme yapmalıdır. Başarılı kamu yönetimleri halklarının hayat kalitesini artırır. Yani, başarı merkezi yönetim kadar yerel yönetimlerde de görülmelidir. Yerel yönetimler de uzun vadeli, sistemik düşünmek zorundadır. Bu konuda Türkiye’de problemini yaşadığımız bir konuda örnek vermeden geçemeyeceğim. Bu köşede daha evvel de bir kaç kez dile getirildi; Türkiye’de hemen hemen hiç bir belediyemiz ‘otopark’ planlaması kavramına, ihtiyacına aşina değil. Araç sayısının ülkemizde artan gelirle birlikte hızla arttığını hepimiz biliyoruz. Ancak, cadde ve sokakların otopark olarak değil, yol olarak hizmet vermesi gerektiğini farkedemiyoruz. Yollar, otopark olarak kullanılınca yetersizlik artıyor; biz de yeni yollar ve yeni ilave şeritler inşa ediyoruz. Yine yetmiyor. Çünkü otopark planlamadan ve yeteri kadar inşa etmeden yetmez. Otopark inşası, kamu kesimine yol inşasından daha ucuza malolur. Zira, özel sektöre, yap-işlet-devret yönetmiyle yüzbinlerce yeraltı/yerüstü otoparkı inşa ettirebiliriz.
Türkiye’de kamu kesiminde çalışan sayısı, sanılanın aksine çok değil az. Yani artırılması gerekiyor. Bozuk dağılımın da düzeltilmesi gerekiyor. İş yoğunluğu yüksek bir çok birimde gereğinin altında insan çalışıyor; iş yoğunluğu düşük olan birimlerde ise eleman fazlalığı olabiliyor. Bu konuya bu köşede daha önce değinilmişti.
Kemmiyetten daha önemlisi ise keyfiyet; özel sektörde de kamuda da başarılı yönetimi getiren bir numaralı ilke ‘işin ehline verilmesidir’. Yurtdışında buna ‘meritocracy’ diyorlar. İnsan kalitesi yönetimde başarının temel ilkesidir. Kamu kesimine oldukça kaliteli insanlar giriyor. Zira, bir eleme sistemi uygulamaya çalışıyoruz (KPSS). Test usulü ne kadar iyi bir seçme yöntemi tartışılsa da devlet memurlarının bir elemeden geçirilerek alınması doğru yöntemdir.
Ancak, işe aldığımız insanlara kamuda neredeyse hiç eğitim vermiyoruz. Oysa şirketlerde verimliliğin artırılması için insan kaynaklarına eğitimler veriliyor. Kamu da yurtdışı eğitimleri yoğun olarak veriliyor. Ancak yurt dışına gönderilenlerden diploma dışında bir performans beklenmiyor (ingilizce seviyesinin konuşma düzeyinde yükseltimesi, gittiği ülke ve sektörleri hakkında raporlar hazırlaması vs gibi).
Kısaca; kamu yönetimi sistemik, uzun vadeli düşünmelidir. Türkiye’de kamuda insan sayısının ve kalitesinin artırılması gerekiyor. Kamu Yönetimi ne kadar liyakat ve performans bazlı olursa o kadar başarılı olur. Tüm bunlar kamu kesiminin ‘sürekli ıslahat’ (reform) ve etki /program değerlendirme mantığına sahip olmasıyla mümkündür.