Kalkınmanın yolu daha fazla demokratikleşmeden geçiyor
İki sene kadar önce bu sütunlarda ülkelerin demokrasi düzeyi ile milli gelirlerini karşılaştırdığım bir çalışmayı paylaşmıştım. Demokrasi düzeyi için The Economist dergisinin araştırma birimi EIU tarafından hesaplanmakta olan ‘demokrasi endeksi’nin 2011 yılı verilerini, milli gelir içinse IMF’nin dünya ülkelerinin 2011 yılı kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla verilerini kullanmıştım. Beklendiği gibi bu 2 değişken arasında istatistiki olarak oldukça kuvvetli bir ilişki ortaya çıkmıştı.
Veri setinde kullanılan Türkiye’nin kişi başına yurtiçi hasıla değeri 10,521 dolardı. Bulunan denkleme göre de bu büyüklükteki milli geliri olan bir ülkenin sahip olması gereken demokrasi endeks değeri 7.1 idi. Türkiye’nin o günkü demokrasi endeks değeri ise 5.73’tü. Sonuç olarak da (bu 2 veri arasındaki nedensellik ilişkisine bakmaksızın) Türkiye’deki demokrasi düzeyinin kişi başına düşen gelir olarak olması gereken yerin ciddi miktarda altında kaldığı ortaya çıkmıştı.
O çalışmanın üzerinden geçen 2 yılı aşkın sürede Türkiye demokrasisi adına maalesef iyi yönde bir gelişmeden söz etmek imkansız. Aksine, burada tekrarlamayı gereksiz bulduğum pek çok nedenden dolayı demokrasimizde belirgin bir gerileme söz konusu. Zaten bu durum da 'demokrasi endeksi' değerlerimize yansımış vaziyette. Türkiye 2011’de 5.73 değeriyle 115 ülke arasında 88. sıradaydı. 2013 sonundaki durumu ortaya koyan son çalışmada ise Türkiye’nin skoru 5.63’e, sıralaması ise 93’e gerilemiş durumda. (Aslında EIU’nun endeksi toplamda 167 ülkeyi kapsıyor, ancak kalan 52 ülke demokrasinin esamisinin bile okunmadığı totaliter rejimler. Türkiye ise “sorunlu demokrasiler” ve “totaliter rejimler” arasındaki ‘hibrit’ rejimler kategorisinde yer almakta.)
Bu skor ve sıralama Türkiye’nin demokratikleşme bakımından çok eksiklikleri olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Demokratikleşme açısından örnek olduğumuzu iddia ettiğimiz (demokratikleşme skoru ortalaması zaten çok düşük olan) Müslüman ülkeler arasında bile Endonezya, Malezya, Bangladeş, Tunus ve Arnavutluk gibi ülkelerin gerisinde ancak 9. sırada yer almaktayız. Demokrasi endeksi hesaplanırken demokrasi kavramı salt bir seçim sistemi tanımına indirgenmeyerek “liberal demokrasi” anlayışı altında 5 farklı alt kriter bazında puanlandırılmış. Bunlar: 1- Seçim yöntemi ve çoğulculuğun yaygınlığı, 2- Hükümetin icrai yetkileri ve sorumlulukları, 3-Siyasi katılım, 4-Demokratik siyaset kültürü, 5- Sivil özgürlükler. Tahmin edileceği gibi, Türkiye’nin skorunun son 2 yıldaki gerilemesinde “hükümetin yetkileri” ve “sivil özgürlükler” (ki, bu demokratik skorumuzun en düşük olduğu alan) kriterlerindeki bozulma rol oynamış.
Demokrasi ile milli gelir düzeyi arasında nedensellik ilişkisi önemli. “Demokrasiyi artırırsak milli geliri de artırırız” şeklinde bir yargıya varmak doğru olmayabilir. Belki nedensellik diğer şekilde çalışmakta, ülkeler zenginleştikçe demokratik kurumları da gelişmektedir. Daha mantıklısı ise iki veri arasında birbirini güçlendiren karşılıklı bir ilişki olması: demokratik ortamın artması milli geliri artırırken, milli gelir artışı da demokratik yapılanmayı hızlandırmakta.
Öte yandan, şahsen, bugünün dünyasında liberal demokratik ortamın geliştirilmesinin ekonomik kalkınma üzerinde gün geçtikçe daha da artan bir etkisi olacağını düşünüyorum. Eleştirel düşünceyi desteklemek, farklı yaşam tarzlarını, inançları ve azınlıkları koruma altına almak, sorgulama, hak arama ve muhalefet etme hürriyetini geliştirmek, hukukun bağımsızlığını tesis etmek toplumun öz güvenini, üretkenliğini ve yaratıcılığını bir anda başka bir boyuta taşıyabilir. Bu da gelişmiş ülkelerin geleneksel sanayiden çok daha fazla katma değer yaratan inovasyonun ve yaratıcılığın ön planda olduğu ‘soft’ endüstrilere kaydığı günümüzde genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin önünü açacak bir gelişme olacaktır.
Şu bir gerçek ki, milli hasılamızı bugünden yarına artıramasak da, demokrasi düzeyimizi biraz gayretle, biraz siyasi işbirliğiyle biraz özveri ile kısa zamanda daha yukarılara çekmek mümkün. Önemli olan siyasi liderlerde o niyetin ve vizyonun var olması.