Kalkınmanın anlamının ekonomi politiği
Prof. Dr. Havva TUNÇ
Kalkınma, iktisadi sosyal ve siyası anlamda, eşitsizliği hem olgu hem de kuramsal düzeyde sorgulayan ve analiz eden, eşitlik arayışına yönelik çabaların ortak entelektüel bir şemsiye altında ifadesidir. Daha açıkça ifade edersek kalkınma, gelişmiş ülkelerdeki egemen ulus devletlerin gerek ekonomik gerek siyasi gerekse sosyal alanlarda yüksek gelişmişlik düzeyi fikrine dayalı refah devleti anlayışının ana prensip olarak benimsenmesi ve uygulanmasıdır.
Kişi başına düşen gelir miktarındaki artış 19. yüzyıl başlarında kalkınmışlık için önemli bir gösterge iken günümüzde gene önemli olmakla beraber yeterli değildir. Kişisel gelirdeki artışa ilaveten kişi başına düşen et ve süt tüketimi gibi zorunlu mal ve hizmet miktardaki artış yanı sıra kişi başına düşen otomobil sayısı, tüketilen benzin miktarı gibi sayısal değerlerdeki artış kalkınmışlığın bir göstergesi sayılmakla beraber gün be gün bu göstergeler gerek nitelik gerek nicelik itibarıyla değişmektedir. Ve her geçen gün kalkınmışlık göstergesi olarak yeni kriterler belirlenmektedir.
Kalkınma nasıl ölçülür, kriterleri ne?
Kalkınmışlık kriteri olarak çocuk sahibi olan kadının kendine ayırdığı zaman süresindeki artış, bireyin dinlenmeye ayırdığı sürenin uzunluğu, çalışma sürelerinin kısalığı yanı sıra ortalama yaşam süresinin uzunluğu, seçimlere katılma oranı yüksekliği bağlamında OECD’nin 2011yılında oluşturduğu en iyi yaşam endeksi (mutluluk endeksi), kalkınmışlığın belirlenmesinde kullanılmaktadır.
Özgürlük ve demokrasinin varlığı yanı sıra Mutluluk Endeksi (HI) ve Beşeri Kalkınma Endeksi (HDI) gibi endekslerle de kalkınma ölçülmektedir. Bunun yanı sıra Lorenz Eğirisi, Pareto Piramidi kalkınma kriterleri içinde yerini korumaktadır. Ancak bunlar kalkınma için bir gösterge olmakla beraber büyümenin göstergesi olarak da değerlendirilmektedir.
Lorenz Eğrisi gelir dağılımının adaletli olup olmadığını ölçen bir endekstir. Yani fert başına düşen gelir yüksek olup olmamasından ziyade bireysel gelirin bireyler arasındaki dağılımının eşit olup olmadığı değerlendirilir. Beşeri kalkınma endeksiyle, ülkelerdeki çalışma koşulları, çalışma saatlerinin uzunluğu, çalıştırılan çocuk işçilerin varlıkları değerlendirilmekte olup gelişmekte olan ülkelerin hem neden gelişmekte olduğu hem de neden kalkınmışlık düzeyinde olamadığı açıklanır.
Eurostat, 132 gösterge ölçüm yapıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), kalkınma göstergeleri ile ilgili çalışmalarını 2007 yılından itibaren, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) belirlediği kalkınma göstergeleri listesini dikkate alarak yürütmektedir. Eurostat kalkınma göstergeleri, sosyo-ekonomik kalkınma, tüketim ve üretim, sosyal içerme, demografik değişim, halk sağlığı, iklim değişikliği ve enerji, ulaştırma, doğal kaynaklar, küresel ortaklık ve iyi yönetişim olmak üzere on konu başlığı altında toplam 132 göstergeyi içermektedir. Diğer bir deyişle TÜİK kalkınma göstergeleri olarak Avrupa Birliği’ni rehber almaktadır.
İster uluslararası ister ulusal bağlamda olsun, büyüme ve kalkınmanın bir bütün olduğu varsayımı altında sadece büyümeye göre ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesi doğru olmakla beraber yeterli değildir. İktisadi büyümeye kalkınmanın eşlik etmesi istenilen ve olması gerekendir. Diğer taraftan, sermaye birikim süreci ile ortaya çıkan iktisadi büyüme ekonomik, sosyal ve siyasi bağlamda yapısal değişimlerin gerçekleşmesini imkân sağlıyorsa kalkınmanın büyümeye eşlik ettiği söylenir. Aksi takdirde büyüme, varlığını sürdürür ama kalkınma gerçekleşemez.
Büyümenin kalkınmaya dönüşemediği toplumlarda, hukukun gelişmediği, sosyo-kültürel ilerlemenin gerçekleşmediği, işgücünün nitelik ve nicelik itibarıyla yetersizliği ilk aşamada göze çarpan göstergelerdir. Keza kalkınmışlığı yakalamayan toplumlarda suç oranları arttığı ve suçlara verilecek cezanın niteliği hukuki ve insani boyuttan uzaklaştığıdır. Ülkeler dolayısıyla toplumlar elde ettikleri iktisadi büyümeyi belli bir gelişmişlik düzeyine taşımaları, küreselleşmeyle bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde bilim kurgu filmlerini aratmayacak senaryolarla karşı karşıya gelinebilir.
İktisadi büyümenin ulusal düzeyde varlığı ülkelerin kendi sorunuymuş gibi gözükmesine rağmen kalkınma perspektifinden durum değerlendirildiğinde sorunun ulusal değil küresel düzeyde olduğudur.