Kalkınma Krizi: 3.2
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden (SDG) biri olan Hedef 3.2, bebek ölümlerini önlemeyi amaçlıyor. Bütün ülkelerde yenidoğan ölüm oranının her 1000 canlı doğumda en az 12’ye ve 5 yaş altı çocuk ölüm oranının da her 1000 canlı doğumda en az 25’e düşmesinin hedeflenmesiyle 2030’a kadar yenidoğan ve 5 yaş altı çocukların önlenebilir ölümlerinin sona erdirilmesini içeriyor.
Ancak son zamanlardaki sağlık skandalları ve giderek artan bebek ölüm oranları bize, bu hedeflerin uzağında olduğumuzu gösteriyor. Gerçek bir sürdürülebilir kalkınma, etik değerlere, insani sorumluluklara ve toplumsal eşitliğe ve etik değerlere dayanmalı.
Türkiye, dünya sahnesinde önemli bir gelişim hamlesi içerisindeyken, son günlerde yaşanan gelişmeler, bize, sadece sosyal kalkınmanın değil sürdürülebilir kalkınmanın da etik ve insani değerlere bağlı olduğunu gösteriyor. Dahası hem sosyal hem toplumsal hem de sürdürülebilir kalkınma yolunda yeni bir krizimiz olduğunu gösteriyor. Toplumsal vicdanın zedeleyen bu kriz, her geçen gün giderek daha da derinleşiyor.
Köklü reform, toplumsal bilinç ve kamusal yapılanma
2023 yılında yaşanan depremler, ülke olarak bizi derinden yaraladı. Enkaz altından sağ kurtarılan bebekler sağlık hizmetlerine erişemedikleri için tutunamadılar. Deprem sonrasında bebekler için yeterli barınma, temiz su ve tıbbi bakımın afet anında sağlanamaması, sağlık sistemimizin zafiyetlerini bir kez daha gözler önüne serdi.
2024 yılında patlak veren bebek ölümleri skandalı ise bu krizin boyutlarını daha da derinleştirdi ve ülkemizde bebek kayıpları ile ölüm vakalarının en acı noktaya ulaştığını gösterdi. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 3.2, her ne kadar bu tür ölümleri önlemeyi ve azaltmayı amaçlasa da son zamanlarda yaşanan gelişmeler ülkemizin hem sosyal hem de sürdürülebilir kalkınma konularını ne kadar ciddiye aldığının bir resmi.
Yaşananlar, Türkiye’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne olan bağlılığını ciddi anlamda sorgulatıyor. Doğal afet yönetiminden ve sağlık kurumlarındaki ahlaki krizden bağımsız olarak, Türkiye’de bebek ölüm oranları zaten artan artıyordu. Bebek ölüm sayısı, 2023’te 9 bin 575’e yükselmiş, bebek ölüm hızı ise binde 9,2’den binde 10’a çıkmıştı. Bu rakamların soğuk gerçekliği, her bir sayının bir hayat, bir aile trajedisi olduğunu unutmamamız gerektiğinin sayısal göstergeleri.
Bu istatistikler, yalnızca sayılardan ibaret değil; aynı zamanda Türkiye'nin kalkınma hedeflerine ulaşmadaki ciddiyetinin de özeti niteliğinde. Bu tabloyu değiştirmek için köklü bir kalkınma reformu, toplumsal bilinçlenme ve kamusal yapılanmaya ihtiyaç var. Bu süreçte karar alıcıların yanı sıra sivil toplum kuruluşları, akademi ve özel sektör de iş birliği içinde olmalı.
Kalkınma ve etik ilişkisi
Bebek ölümleri, bir toplumun gelişmişlik düzeyini belirleyen en önemli göstergelerden biri. Depremlerde yitirdiğimiz afet bebekleri, hastanelerde yaşanan ihmaller ve sağlık sisteminin yol açtığı trajediler, her bir bebek ölümüyle birlikte hem toplum vicdanında hem de topyekûn kalkınma yolunda derin yaralar açıyor. Ülkemizin de telaffuz ettiği hedeflere aslında ne kadar uzak olduğunu gözler önüne seriyor.
Söz konusu tablo sadece bir kriz değil, aynı zamanda toplumsal vicdanımız için bir uyarı niteliği taşıyor. Önlenebilir ölümleri durdurmak için daha sürdürülebilir, adil ve insani bir sistem inşa etmek ve gerçekleştirmek zaruretimiz var. Bu sistem, sadece altyapı ve kaynaklar üzerine değil, aynı zamanda toplumsal bilinç, etik değerler ve hesap verebilirlik üzerine kurulmalı. Türkiye’nin önünde yalnızca altyapı ya da ekonomik büyüme sorunları değil, aynı zamanda etik ve insani değerleri merkeze alan bir kalkınma modeline geçiş zorunluluğu bulunuyor. Aksi takdirde, kalkınma hedeflerinden uzaklaştığımız gibi, vicdanımızı da geride bırakmış olacağız.