Kalkınma Bankası’nın dünü ile ilgili yapısal analiz
Prof. Dr. Ünal ÇAMDALI - Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fak. Öğretim Üyesi
Bilindiği üzere Türkiye Kalkınma Bankası taşındığından dolayı, faaliyetlerine biraz daha farklı bir alanda ve kısmen de daha yeni personelle İstanbul’da başladı. İsmi bile değişti. 22 Aralık 2018 Tarihinde DÜNYA gazetesinde yayınlanan Değişen, Dönüşen ve Taşınan Türkiye Kalkınma Bankasının Ardından isimli yazdığım makalede, kurumun fonksiyonel değişimi, yeni yapısı ve bundan sonraki faaliyetleri ile ilgili genel görüş ve düşüncelerimi ifade etmiştim.
Bankanın Ankara’daki artık eski yeri olarak tanımlanan binalarında tam bir sessizlik hâkim. Eskiden pek çok personelin ve yatırımcının girip çıktığı binalara, artık ne giren ne de çıkan var. Bir zamanlar, ülkemizin en güzide kurumlarından birine hizmet vermiş olan binaların bu durumu, beni de gerçekten etkiledi. Kurumdaki sessizlik, şüphesiz salt taşınmadan kaynaklı değildi. Zira taşınma işlemi gerçekleşmeden önce bile zaman zaman önünden geçerken işlevinin azaldığını, eski bir uzmanı olarak gözlemliyordum. Yıllar önce yatırımcıların çok sık girip çıktığı binalara, son zamanlarında az sayıda yatırımcının uğradığını arkadaşlardan da duyuyordum. Bu bakımdan bankanın söz konusu durumu, salt İstanbul’a taşınmasından kaynaklı değildi. Belki de bu noktalara geldiği için İstanbul’a taşınmak zorunda kaldı. Dolayısıyla sorumluluk, doğal olarak öncelikle kurumun eski işlevini kaybetme noktasına gelmesine, doğrudan veya dolaylı olarak katkı verenlerdedir…
Kırsal kalkınmaya kaynak yarattı
Görev yaptığım yıllarda Kalkınma Bankası; alt yapısı, uzman kadrosu, donanımı ve ortaya koyduğu çalışmalarıyla ülkemizin en önemli ve en etkin kamu kurumlarından biriydi. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine uygulanan çeşitli kalkınma hamlelerinin gerçekleşmesinde oynadığı rol ile ülkemizin gelişmesinde etkili olmuş bir yerdi. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Japonya Kalkınma Bankası, İslam Kalkınma Bankası gibi pek çok kurumun kaynaklarını kredi şeklinde, Türk sanayisine ve turizmine kullandırmıştı.
Gerektiğinde şirketlerle ortaklık kurarak katkı sağlıyordu
Kuruma girdiğim ilk yıllarda, Almanya’da çalışan işçilerimiz tarafından ülkemizin farklı yörelerinde, farklı alanlarda üretim yapmak amacıyla kurulan ve işçi şirketleri olarak da tanımlanan fabrikalara da çeşitli destekler veriyordu. Ayrıca bu şirketlere yine Alman kaynaklı çeşitli fonları, kredi şeklinde kullandırıyordu. O dönemler, kurumda söz konusu krediyi kullandıran birimde, Alman uzmanların çalıştığını; birimin başında da yine Almanya’da eğitim görmüş bir Türk müdürün olduğunu da anımsıyorum. Banka işçi şirketlerinin belli seviyelere gelmesi için onlarla ortaklık yapısı da kurarak, ekonomik ve teknik katkılarda bulunuyordu. Bununla birlikte, Hazine kaynaklı parasal teşvik kaynaklarını da hibe şeklinde ülkemizin kalkınmasına yönelik olarak özellikle sanayi ve turizm, kısmen de tarım ve hayvancılık sektörlerine kullandırmıştı. Bu konularda kuşkusuz başarılı hizmetler verdi. Bir zamanlar özellikle ülkemizin kalkınmada öncelikli yörelerinde ve diğer bölgelerindeki yatırımlar için yürüttüğü proje ve teşvik faaliyetleri, ülkemizin bugünkü seviyelere gelmesinde çok etkili rol oynamıştı. Ben de finans sistemini, kalkınma bankacılığını, yatırımı, yatırımcıyı, devlet denen büyük mekanizmayı, özel sektörü, bürokrasiyi ve daha nice şeyleri orada öğrenmiştim. Elimden geldiği kadar da oraya çok şeyler katmıştım. Sorunlara bilimsel ve sistemsel yaklaşmaya çalışmıştım. Özelikle mühendislik çözüm tekniklerini de kullanarak, sorunların çözümü için gayret de etmiştim...
Sistem ile pazar arasında uyumsuzluk
Ancak zamanla ülkemizin kalkınma seviyesinin artması ile gelişen yeni koşullara bağlı olarak, piyasanın da değişmesi gibi birçok sebepten dolayı eski aktif faaliyetlerini sürdüremedi. Üstelik belli dönemlerde fon yönetimi konusunda yaşadığı problemler de faaliyetlerinin daralmasında etkili oldu. Termodinamikte tanımlanan sistem ve çevre ilişkisi noktasında olduğu gibi, kurum (sistem) ile pazar (çevre) arasında uyumsuzluk ve diğer bir ifadeyle dengesizlik ortaya çıktı. Bu gibi durumlarda, her zaman galip gelen çevredir. Sistem değildir. Bu, termodinamik bir hakikattir. Çevrenin egemenliği karşısında direnecek bir sistem, henüz maddi manada yoktur ve görülmemiştir. Dolayısıyla kurum, çevresel gelişmelere ayak uyduramayınca ve yönetiminde de yapısal sorunlar ortaya çıkınca, sistem iyi çalışamaz oldu. Ayrıca mevcut durum anlayışını (statüko) da kıramadı veya aşamadı. Bunlara bağlı olarak da çalışma alanı daraldı; rakipleri de çoğaldı. Çalıştığım zamanlar bu durumu pek çok kez ifade ettiğimde, pek çok kez eleştirildiğimi de hatırlıyorum. Zaman hakikati ortaya çıkardı. Kaldı ki ABD’li yönetim bilimci bir yazara göre, başarılı olamayan pek çok şirkette sorunların varlığı ile ilgili yeterince kanıt olmasına rağmen; oradakilerin bu durumu önemsemediği, bunlardan anlam çıkaramadığı ve alternatif de üretemediği hususları tespit edilmiş gerçeklerdir. Aynı yazara göre ancak sağlıklı olan şirketler hayatta kalmaktadır. Şirketlerin ölümü; çalışanlar ve şirket sahipleri için sancılı olsa da bu durum, üretim kaynaklarının yeni şirketlere ve yeni kültürlere yeniden dağıtılması anlamına da gelmektedir.
Yeniden yapılanma başarılı olmak zorunda
Son yapılan değişimle kurum kendini Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası adı (7147 Sayılı Kanun) ile yenilemiştir. Ancak her değişim ve dönüşüm gibi bu da özellikle çalışanların ve kurumun birikimlerinin korunamaması hususunda dramatik olmuştur. Düşünün! Neredeyse 45 yıldır faaliyette bulunan bir kurumun bu noktaya gelmesi, gerçekten yapısal ve kurumsal birikimlerin korunamaması açısından, kayıp olsa gerek. Bu hal ülkemizin en önemli problemlerindendir. Zira kurumsal gelişim ve gelişimin sürdürülebilirliği hususunda, genel olarak çok başarılı olduğumuz söylenemez. Türkiye Kalkınma Bankası da bunu başaramadı. Yeni atılımlar yapamadı. Faaliyet alanını da genişletemedi… Umarım bundan sonra hatalardan ders alınır da tarih tekerrür etmez. Son süreçte, yeni yapılanmayı gerçekleştiren ekibin, kurumu yeni haliyle daha iyi seviyelere getirmesi beklenmektedir. Beklentiden de öte bu bir sorumluluktur. Sorumluluklarının da büyük olduğunu düşünüyorum. Yeniden yapılanan kurumun, geçmişte olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin farklı sektörlerine başarılı bir şekilde katkı vermesini, yürekten temenni ediyorum. Başka bir temennim de yeni yapılanmada; geçmişten de ders alınarak, sorunların çözümünün kişisel yaklaşımlarda değil, bilimsel tekniklerle kurumsal yaklaşımlarda aranmasıdır.
Ülkemizin pek çok sektörünün kalkınması için yıllardır hizmet veren bir yerin, kendisini bugüne kadar yenileyememesi de bir o kadar düşündürücüdür. Kaldı ki şirketlerin ömrünü uzatmak için de hizmet veren kurumun, birikimlerinin korunamaması noktasında kendi ömrünün ortalama bir insan ömrünün yaklaşık yarısı kadar olmasının değerlendirilmesi de en başta en yetkili olanların sonra da diğer sorumluların yükümlülüğüdür…