Kahramanmaraş'tan bakınca
Anadolu gezileri interaktif öğrenmeni için bulunmaz bir fırsat. Her toplantı sonunda yeni bir şeyler öğrenmenin kendine özgü entelektüel bir hazzı var.
İnşaat ve tekstil sektörlerinin sorunlarını, eli taşın altındaki insanlarla tartışmak için Hakan Güldağ ile Kahramanmaraş düzlüğüne indik. Orada bize temsilcimiz Ali Eskalen de katıldı.
Kahramanmaraş'a yaptığımız iki günlük incelemede beş önemli alanda gözlemlerimizi zenginleştirdik. Onların ikisini bu yazıda sizlerle paylaşacağım. Diğerlerini başka bir yazıda ele almak istüiyorum: Bu yazıda inşaat sektöründeki niteliksel gelişmeye değineceğim. Tekstil sektöründe, "…stratejiden yoksun bir ülkenin yarattığı sıkıntıdan" kısaca söz etmem gerekiyor.
Kahramanmaraş'ta tasarım-moda öncülüğü yapma cesareti gösteren Nazlı Ceylan'ın girişiminin anlamı üzerinde durmalıyım. Mehmet Balduk'un her zamanki gibi sakin ve hakim tutumuna değinmeliyim. Girişimci kişiliğin bir örneği olan Hanefi Öztürk'ün yaklaşımlarını sizlerle paylaşmalıyım.
Orta sınıf oluşunca
Bir ülkede harcanabilir gelirin artması; orta sınıfın oluşması, orta sınıf zevklerinin gelişmesi üretimde nicelik kadar niteliği de geliştiriyor.
Kahramanmaraş'ta konut üretim cadde ve sokaklardaki apartman üretiminden hızla sitelere kayıyor.Sitelerle birlikte bahçeli evlerin yapımı da başlamış. Dolaştığımız inşaatlarda planlama disiplini, sosyal ihtiyaçları karşılama özeni, malzeme kullanımındaki açılımı görünce şu saptamayı yaptım: Temel amaç zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmaktır. Son dönemde Kahramanmaraş 'taki üretim atılımının yarattığı zenginlik, insanları "…yaşanabilir konut" tercihine yönlendirmiş.
Refahın artmasının somut örnekleri konut algılamasındaki değişme. Zenginleşen insanlar konutu sadece dört duvar olarak algılamıyor. Çocuklarının eğitiminden, ailenin güvencesine, ısı izolasyonundan, manzaranın zenginliğine, ulaşabilme kolaylığından, sosyal gelişmenin bir parçası olmaya kadar geniş anlamda değerlendiriliyor satın alınacak konutlar.
Konutun, sadece bir sığınma alanı değil, bir hayat tarzı olarak algılandığı yeni bir evreye doğru ilerliyoruz.
Kahramanmaraş'ta gelişmeyi gözlemek, bir yurttaş olarak hepimizi sevindirmeli, geleceğe olan güvenimizi artırmalı.
İnşaat alanında taahhüt firmalarının konsolidasyon eğilimini de tartıştık. Eğilimlerin sektöre olası etkileri üzerinde durduk. Yerel yönetimlerin arsa üretimindeki sorumluluklarını irdeledik.
Tartışmaların sektör ilgilileri için "erken uyarı" yapmış olması bizim içtenlikli dileğimiz. Herkes, geleceğin kaldıraçlarını iyi bilmeli ki, kaynak kullanımında yanlış bir yola sapılmasın.
Stratejiniz yoksa
Tekstil alanında çekilen sıkıntıların ayrıntıları DÜNYA'nın haberinde yansıtıldı. Bir ülkede "teşvik mekanizmaları, bu denli genel, olası etkileri düşünülmeden tasarlanır ve yürürlüğe konursa orada kaynak israfı kaçınılmazdır."
Ülkemizde rakiplerimize göre bizi bir adım öne taşıyabilen "stratejiler" belirlemeden verilen teşviklerin nasıl sonuçlar yarattığı ortada: Olması gerekenin üç katı un fabrikamız var. Kapasitelerinin ancak üçte birini kullanabiliyorlar.
Bir rekabet stratejisi belirleyerek, ülkenin rekabet gücünü artıracak yol haritasını çizmeyen ve mekana dayalı teşviklerle open-end iplik üretimini teşvik ederseniz, sıkıntıya çağrı yapmış olursunuz.
Bazılarının, "Bu girişimcinin rasyonel davranması ile ilgili. Sistemin ne suçu var?" düşüncesinde ısrarlı olduklarını biliyorum. Ben buna katılmıyorum. Daha otuz yıllık sanayi birikimi olmayan insanlara rehberlik etmek, öncelikle kamu otoritesinin görevi. Ne yapacağını bilmeyen, önderlik edemeyen kamu yöneticileri israfın baş sorumlusu.Bugün Kahramanmaraş'ta tekstil alındaki sıkıntının ardında bu yalın gerçek var. Yaratılan sonuçtan ders çıkarılmamış olmalı ki, "sektör teşvikleri" gibi genel teşvikler dillerde dolaşıyor; "olmayacak duaya amin deme" hastalığı aşılamıyor.
Tekstil konusunda çok ciddi bir "siyasi irade eksikliği" var. Nerede var olmamız gerektiğini, nerede olmamamız gerektiğini net olarak söyleyecek bir siyasi irade ihtiyaç var. Siyasi iradenin kararını saptırmadan, ödünsüz gözetim denetimle yönlendirecek bürokratik irade de göz ardı edilmemeli.
Herkese, "…sen de haklısın" diyen "kitle dalkavukluğunu" kaynak kullanımında verimliliğin en büyük engeli. Hayat bir çıkarlar çatışması alanıdır; çatışan çıkarların bir bölümü haklı ise diğer bölümü haksızdır.
Net bilgilere, onlara dayalı açık fikirlere, herkesin erişebileceği projelere, ödünsüz gözetim ve denetim yapan kurumlara sahip olmadıkça, insanlarımızı sıkıntılara sokan yanlışlıkları tekrarlar dururuz. Bu tutum, tipik bir azgelişmişlik örneğidir. Bu tutumu ne zaman terk edersek,o zaman refaha ulaşırız.