Kahramanmaraş'ın eşiği
Büyük krizler yaşadığımız dünyada bütün toplumlar için ciddi bir "eşik aşma dönemi" olmuştur. Son kriz de üretim ve bölüşümün yeniden tanımlandığı yeni bir eşik aşma sürecin son noktası olacaktır.Ülkemizin genelinde ve yerel ölçekte endüstrileşme savaşımı veren kentlerimizde ,bu çok ciddi eşiği en yüksek yararı üreterek, en düşük bedeli ödeyerek nasıl aşılacağı üstüne kafa yormamız gerekiyor.
Eskişehir'de, Kahramanmaraş'ta ve Sakarya'da son bir haftada bir dizi girişimci ile görüştüm; düşüncelerini aldım. Gözlemlerimi ve çıkarabildiğim sonuçları paylaşacağım. Bu yazıda Kahramanmaraş'ta Mehmet Balduk, Mahmut Arıkan, Abdulkadir Kurtul, Kemal Karagüç ve Haci Hüseyin Dinçer'le yaptığımız değerlendirmelerini aktarmak istiyorum.
Yazıda dokuz konuya değineceğim:Yerel liderliğin önemi, kriz öncesindeki hazırlıklar, rekabet edebilir teknoloji avantajı, teşvik sisteminin yararı, yatırımlarda özkaynak/borç dengesi, uzun vadeli borçlanmış olmanın fırsatı, kriz boşluklarına yanıt veren ölçek sorunu, eğitimli ikinci kuşak girişimcinin sorgulama özgüveni ve yeni üretim alan arayışları.
Ne olduğumuzu bilmek
Kahramanmaraş'ta olup bitenleri kavramak için, sayısal verilerden çok, neler olup bittiğine bakılmalı. İzleyebildiğim kadarıyla Mehmet Balduk'un üstlendiği yerel liderliğin yarattığı temel dinamik önemli.Bu yerel liderlik, kenti algılama, kentteki yatırımları önceden tartışma, karşılaşılan sorunları değerlendirmede "komşuluk etkisi" diye tanımlanan öğrenme sürecini hızlandırıyor.
Düzenli toplantılar, önce insanların öğrenmeleri kolaylaştırıyor, sonra da bir "ortak dil" yaratılmasını sağlıyor.Ortak dil de, ortak iradeyi güçlendiriyor. Yer seçiminden yatırım konularına, işletme sorunlarından uluslar arası piyasadaki çabalara kadar kentte paylaşılan bilginin yaptığı katkının birinci derecede önem taşıdığı kanısındayım. Örneğin, sigara konusunda üst düzey bir bürokratın, "göğü ısıtıyoruz" saptamasını anımsatan Mehmet Balduk, konutlarda ve ticarette elektrik tüketiminde tasarrufu, sanayide ve üretimde tüketimi "özendiren" mekanizmalara neden dönüşemediğini sorguluyor. Kent kanaat önderlerinde bunun bir "ortak dile" dönüştürdüğünü görüyoruz. OSB Başkanı Karagüç'de aynı yaklaşımla, enerjide "gece indirimi" ve "TRT payları" ile ilgili siyasilerin vaadlerine neden sadik kalmadıklarını soruyor.
Kahramanmaraş birleştirici, toparlayıcı, sorgulayıcı ve fikr-i takipçi yerel liderliği yitirmezse, yaşadığımız krizin eşiğini sağlıklı bir biçimde aşacaktır. Tersi olursa, gelecek günleri daha sorunlu hale getirme olasılığını gözden ırak tutulmamalı.
Ölçek avantajı
Kahramanmaraş'ın kiriz öncesinde yakaladığı birkaç olumlu gelişmeye değinmeliyiz:Birincisi, teşvik sisteminin yarattığı maliyet avantajı. İkincisi, genç yatırımlarda en ileri teknolojik donanımın seçilmiş olması. Üçüncüsü de, firma ölçeklerinin kriz sonrası şartlarda oluşan "boşlukları" dolduracak nitelikte olması.
Kentin teşvik kapsamında olması özellikle enerji maliyeti açısından bir avantaj yaratmış.Yatırımların ileri teknolojik donanımlarla yapılması, kriz döneminde dünyada ve ülkemizde çekilme zorunda kalan firmaların yarattığı "arz boşluklarını" doldurma fırsatı yaratan yapıda olması. Özellikle Asya ülkelerinin büyük ölçekli üretimi ve siparişleri yerine kısa dönemli, hızlı teslimatı önemseyen, erişebilirliği daha düşük maliyetli yörelerdeki üreticileri öne çıkarmış. Bu boşluğu, Kahramanmaraş'taki üretim tesisleri iyi değerlendirerek, krizi daha ehven koşullarda atlatma fırsatı bulmuş.
Kahramanmaraş'taki yatırımlarda özkaynaak/kredi dengesinde, özkaynak yeterliliği krizin önemli direnç noktasını oluşturmuş. Ayrıca, uzun vadeli borçlanma yapısı da bir başka direnç alanı olmuş. Uygun ölçek -hız, esneklik ve çeviklik yaratan yapı-, rekabet edebilir teknoloji avantajını, eğitimli ikinci kuşak iş yöneticilerinin; alışkanlıkla yönetimi, analizle yönetime taşımalarında yardımcı olmuş. Abdulkadir Kurtul, "Bu krizde, işlerimizi çok iyi analiz etmeyi öğrendik" diyerek, içe dönük ve kendinle baş etmeyi öğrenme sürecindeki ilerlemeyi anlatıyor.
Dışa ve dünyaya açıklık
Çelik tencere üreten Hacı Hüseyin Dinçer'in saptamalarında iki temel ilke öne çıkıyordu: Birincisi, "Biz dışa açık duruyoruz. Kalite ve standartlarımız uluslararsı pazarda kabul görüyor. Asıl önemlisi biz, dünyaya açık duruyoruz, insanların ihtiyaçlarını saptıyor; hazır talebe konma, pazar satın alma yerine talep uyarıyoruz; talep uyarma bedelini ödüyoruz" diyerek, farklılık yaratan "stratejilerini" özetliyor.
Bugün Kahramanmaraş enerji alanında bir "odak-kent" haline gelmiş… Çelik tencere üretiminde ufkunun açık olduğu konusunda herkes birleşiyor. Tekstil alanında biraz "bekle-gör" havası hakim olsa da, üstünlükler ve zaaflar sürekli değerlendiriliyor…
Şimdi insan ve sermaye kaynağımızı israf etmeden sürdürülebilir büyüme sağlamada çok kritik bir eşikteyiz: Devlet, sivil toplum örgütleri ve girişimciler iyi koordine edilebilirse, ülkemiz ve kentlerimiz yakaladığımız büyük fırsatı değerlendirmiş olacak... Eğer herkes "bildiği şarkıyı söyler, başkalarına kulak vermezse" bir kez daha treni kaçırırız…Buna hakkımız olmadığını düşünenlerdenim.