Kadrolara takılmayalım, politikalara bakalım
Küresel yatırımcılar mevcut ortamda seçici davranıyorlar. Yabancıların, gelişen ülkelere yatırım konusunda bu kadar ayrışması nadiren görülür. Sermaye hareketlerine bakıldığında, yatırımcıların bazı ülkelerden kaçtıkları, bazılarına para akıttıkları görülüyor. Yılın ikinci yarısında da bu ayrışma sürebilir.
Yatırımcılar Brezilya ve Rusya’dan uzak durmaya çalışıyorlar. Özellikle mayısta Brezilya’dan büyük çıkışlar oldu. Ekonomi zayıf gözüküyor. Dış ticaretteki kötüleşme devam ediyor. Fitch, Brezilya’nın not görünümünü negatif olarak teyit etti. Bu da, önümüzdeki 12-18 ayda bir not indiriminin gelebileceğini gösteriyor. Rus piyasalarında en kötü dönem geride kalmış gibi gözükse de, toz duman tam olarak kalkmadığı için, yatırımcılarda temkinli bir iyimserlik var. Rusya’ya yönelik yeni bir uluslararası dalga gelse, yatırımcılar arkalarına bile bakmazlar. Çin ve Hindistan’daki pozitif hava sürüyor. Çin’deki trend biraz ‘‘spekülatif’’ olarak yorumlanabilir. Ekonomik beklentiler yüksek değil. Çin’de yerel yönetimlerin gelirleri, gayrimenkul fiyatlarına bağlıdır. Emlak piyasasında pek ışık olmadığı için, yönetimler zorlanıyorlar. Çin Merkez Bankası (ÇMB), bu yönetimlere destek veriyor. Fed’in, Japonya Merkez Bankası’nın klasik programları gibi olmasa da, ÇMB’nın kendi çapında bir tahvil alım programına başladığı söylenebilir. Aslında bu, Çin hisselerindeki soluksuz ralliyi destekleyen bir faktördür. Çin’de likidite muslukları tamamen açıldı. Yönetim, düzenlemelerle hisselerdeki yükselişi destekliyor. Çinli yatırımcıların aracı kurumlardaki hesaplarındaki sınırlama kaldırıldı. Bugün Çin’de 200 milyonun üstünde işlem hesabı var. Bir ülkede morali yükseltmenin kestirme yollarından birisi borsa endeksini yükseltmektir. Çin bunu iyi başarıyor. Belki de ekonomik tartışmaların üzerini bu şekilde örtüyorlar. Yılbaşından beri yatırımcıların radarında kalan ülkelerden birisi de Hindistan. Kredibilitesi yüksek bir ekonomi yönetimi var. Merkez Bankası faiz indirimlerine devam ediyor. Maliye politikasını kullanıyorlar. Yatırımcıların Hindistan piyasalarına ilgisi devam ediyor.
Önemli ihracat ülkesi Kore’de de sıkıntılar büyük. İmalat rakamı aylardır daralma bölgesinden çıkamıyor. İhracat martta yüzde 8 düşmüştü. Aylık bir hareket olduğunu düşünenler yanıldılar. Nisanda da yüzde 11’lik bir düşüş oldu. Kore Wonu’nun dolar karşısında ocaktan bu yana yüzde 4 civarında değer kaybettiğini belirtelim. Japonya, Kore’nin ticaretteki en büyük rakibidir. Japon Yeni’ndeki serbest düşüş sürüyor. Biz de buradan pay çıkarabiliriz. Para biriminizin değeri düşebilir. Ancak mal sattığınız pazarlarda sıkıntılar varsa, rakiplerinizin paraları da değer kaybediyorsa, ihracatınızı artırmak zor olabilir. Kaldı ki, katma değeri yüksek mallar üreten, ihracat motoru Kore’den bahsediyoruz.
Önümüzde önemli bir seçim var. Analizler; ‘‘Ekonomi yönetiminde değişiklik olur mu, politikalar farklılaşır mı’’ ekseninde gerçekleşiyor. Ekonomi kadrolarına yönelik olumsuz görüşlere fazla katılmıyorum. Önce tek parti iktidarının devam edeceği varsayımıyla hareket edelim. İktidar partisindeki üç dönem kuralından ötürü, yeni bir yönetimde yer alamayacak isimler üzerinden spekülasyon yapılıyor. Milletvekili adayları arasında, ekonomi yönetimi için adı geçenler, finans sisteminin, yabancıların bilmediği insanlar mıdır? Öte yandan, muhalefet partilerinin ekonomi kökenli adayları, piyasaların tanımadığı kişiler midir? Kısacası şahıslar üzerinden yazılan belirsizlik senaryoları gereksizdir. Küresel yatırımcılar piyasa dostu tedbirler açıklayan gelişen ülkeleri yatırım sıralamasında ön sıraya koyuyorlar. Türkiye’deki seçimin sonucu ne olursa olsun, ekonomimizin kaybedecek zamanı yok. Son bir yıldır yazdığım: ‘‘Bu konjonktürde para politikasının etkinliği tartışılır. Genişletici maliye politikasını düşünmek gerekir’’ argümanını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Zaten partiler de, ekonominin tüm politika araçlarıyla destekleneceğinin sinyalini veriyorlar.